Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Şubat 2021

Çok acıklı bir eski Türkiye yazısı

Hiç duygu sömürüsü yapmaya gerek yok, 1970’lere kısık gözle bile bakılsa; çok iri sıkıntılar yaşandığı görülecektir… Genç kardeşlerim: Aslına bakarsanız, 70’leri bilmemekte sizin pek suçunuz yoktur. Sadece merak edip bakmadığınız için biraz mesulsünüz… Belki de bizler sizin anlayacağınız dilde anlatamadık… Genç kardeşlerim: Size eski Türkiye’ye ait bir pencere açmaya çalışacağım. İsterseniz elinizdekine ve uğraşınıza bir süreliğine ara verip, buraya bakabilirsiniz. Baktığınızda, nereden nereye gelindiğini bir kez daha görmüş olacaksınız.

1960’lar, Menderes’in bıraktıklarıyla, 27 Mayıs’a rağmen, daha az sıkıntıyla atlatılmış ama darbecilerin ihanet izleri en belirgin şekilde 70’lerde yaşanmıştı… 80’ler ise rahmetli Özal’ın ilkleri başlatmasıyla ve harika çalışmalarıyla biraz nefes aldırmıştı ve birden yok olan çok şey var olur hale gelmişti... Gözü çıkası 70’ler çile doluydu, görevini suiistimal edenler sayesinde kan doluydu, gözyaşı doluydu… O zamanlar, Özal gibi yerli ve milli bürokratların ve işini temiz yapanların vesile olmasıyla yıkılmadık; ayakta kaldık… Her şeye rağmen, yetmişler her türlü yokluğu yaşatan ve insanın ağzından – burnundan getiren kaybedilmiş bir on yıldı...

Türkiye’nin kibir ve ihanet dolu beyazları ve bazı siyasetçiler başta İstanbul olmak üzere, batı şehirlerinde şehrin ve ülkenin kaymağını şişelerine meze yapıp, şımarık avizelerden fışkıran bol ışıklar altında isli düşüncelerle milletimize kötülük ve hainlik düşünüyordular… Anadolu’nun gerçek ecdat torunları, gerçek vatansever zencileri ise gaz lambalarıyla oturuyordular ve gaz lambalarının borusunun isini ohlayarak temizliyor ama issiz ve kirsiz bir şekilde bu vatanı sevip, asker etmek için çocuk sahibi oluyordular ve her şeyin var olduğu memlekette her şeyin yokluğunu yaşamaya bir anlam veremiyordular… Oysa kargaşa çıkması için, darbeye zemin hazırlamak için depolarda tutuluyormuş, şimdi gıdada hainlik yapanlar gibi…

2000’lerin eşiğine yakın olan dünyada, hakiki Türk milletine reva görülenler; kapalı köy yolları, çamurlu ve çöp dolu şehir sokakları, gaz ocaklarında pişirilen tek kap yemeklerdi… Köprüler, tüneller ve yeterli barajlar yoktu, yol yoktu ama yolsuzluk çoktu… “Bir Türk Dünyaya Bedeldir” diyip, çocukları kara önlüğe sokup, eli sopalı öğretmenlere teslim etmişlerdi... Kitap paralı ve gazyağı gibi yokluğu çekiliyordu. Oysa Batı insanlarına refahı sunmuş, teknolojiyi coşturmuştu… Yine batı çoktan renkli televizyona geçtiği halde, bizim kibirli beyaz adamlar ve siyaseti hizmet etmeme olarak anlayanlar, Anadolu’nun zencilerine siyah – beyazı üstelik uçuk fiyatlarla reva görmüşlerdi. Kara düşünceliler, renkli hayal kurmamızı, düşünmemizi istemiyordular… “Köylü milletin efendisidir” diyip; hakir görerek, yolunu yapmayarak, suyunu götürmeyerek, şehirde ise hor görerek slogan halinde bırakıyordular… Dindarlık karanlık odaklara mensup olmak gibi nefret görüyor, en hayâsız çırılçıplak sinema afişleri caddelerin baş tacı ediliyor, kart horozlar gencecik kızları diskolarda gazinolarda şehvetlerine kurban ediyordular… Sonradan itiraf edildiğine göre; aynı silah elden ele dolaştırılıp, gençler üzerine ölüm kusturuluyor ve bu anarşi haberleri pilli radyolardan dinletiliyordu... Sokaklar şerli yapılar için kurtarılmış bölge ilan ediliyor, kepenkler gün ışığında bile kapattırılıyordu… İmansızlık, hayâsızlık, her türlü karanlık yapılar inadına özgür, milli ve manevi değerler ise alay konusu oluyordu…

Avrupa savaşla darmadağın ve Japonya iki öğün atom bombası yediği halde; dev adımlarla yeni bin yıla çoktan hazırlanmış, Türkiye ilaç, tüp, ampul, ekmek kuyruklarında gelecek planı kuramıyordu… İşin garip tarafı: Şimdi 19 yılda yapılan hizmetleri görmezden gelen gazeteler, o zamanlar gazete basacak kâğıt bulamazdılar ve bunu çoktan unutmuşlardır…

Yine o zamanlar mektupların ve yüreklerin havalandığı günlerdi… Şimdiki imkânlar olmadığı için az da olsa herkeste bir gurbet hissi ve sızısı vardı. İşte bunun için gurbet ve hasret türküleri açık ara öndeydi... O zamanlar telefonla aramanın sıklet farkı vardı; normal, acele, yıldırım. Buna rağmen santral memurlarının da insaf sıkletine kalmıştı; görüşmek istediğiniz il ve numarayı yazdırırken… Bazen yıldırım diye yazdırdığınız numara saatlerce beklemenize ve sabrınıza yıldırımların düşmesine vesile olurdu. Telefonu beklediğiniz zaman zarfında elin oğlu uzay mekiğini Ay’a ulaştırırdı, kendilerince büyük adımlar atılırdı ama siz eşiniz, dostunuz ve ailenizle hasreti gidermenin büyük adımı olan bir “Alo!” demeyi zamanında başaramazdınız. Genç kardeşim; cep telefonu hariç, şimdi var olan her şey o zamanlar dünyada vardı ama bizde yoktu. Hani Erdoğan’ın yaptığı hizmetler için: Eee… Elbette yapacak, vazifesi bu değimli? Diyorlar ya, işte o zamanlar başta CHP olmak üzere millete hizmet etmek gibi bir dertleri yoktu. Laiklikle yatıp, laiklikle gözleri fal taşı gibi kalkıyordular... Harıl harıl var olan sadece sloganlardı… Genç kardeşim; 19 yılda yapılan bu hizmetleri bizlerde sizin gibi yeni gördük. Allah, Erdoğan’dan razı olsun, Ak Partinin yolu açık olsun.