Çocukları koruyan tek din: İslam
Tarih boyunca görülmüştür ki, diğer
bütün masumlara olduğu gibi çocuklara da sahip çıkanlar sadece Müslümanlar
olmuştur.
İnsanlık
onurunu taşıyan, insan olduğunu iddia eden herkesin bugünlerde tek bir gündemi
var: Gazze’deki soykırım! İsrail terör örgütü tarafından ABD’nin,
İngiltere’nin, Fransa’nın ve Almanya’nın desteği ve teşvikleriyle katledilen
bebekler, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar. Yani bütünüyle siviller… Tabii bu
katliamda baş suçlu ABD. İki asır önce Amerika kıtasındaki milyonlarca yerli
Kızılderili’nin toprağını gasp ederek orada ülke kurduran Batılılar, bir başka toprak
hırsızlığını Filistin’de yapıyorlar. Arada Afrika’da ve Asya’da başka ülkeler
de var. Yani Batı, tarihi boyunca çalmış çırpmış, Doğuluların mülklerini,
topraklarını haksız yere ve alçak şekilde yağmalayıp talan etmiştir. Yeraltı
zenginliklerini devşirip topraklarına kaçırmıştır. Sözüm ona buralara uygarlık
taşımıştır. Dünyanın belası olan bu azman ülke, daha iki gün önce beş altı
İslam ülkesinin dışişleri bakanlarını bir araya getirerek güya Gazze’de barış
anlaşmasına yanaşır görünmüştür. Aynı gün ise Birleşmiş Milletler’de çok
sayıdaki devletin isteği olan ‘tam barış anlaşması’ isteğini tek başına veto
etmiştir. Yani dünyaya hükmetmeye çalışan bu emperyalist ülke, çözüm üretici
değil, aksine çözümlerin önünü tıkayıcı bir rol oynamaktadır. Garip olan şu ki,
İslam dünyasına bağlı olan, Doğulu ülkeler ve Asya ile Afrika’nın masum ve
mazlum ülkeleri, yine de çözümü onlardan bekliyor. Bir bakıma celladına âşık
olmak gibi bir şey. Gazze artık bütün Müslümanlara, hatta bütün insanlara şunu
öğretmiş olmalıdır: Bugün Gazze’de masumları katleden aslında ABD’dir. İsrail’i
ise sadece bir maşa olarak tutmakta, bir piyon gibi kullanmaktadır. İsrail’in ipini
elinde tutan, onu İslam’ın ve Müslümanların, hatta bütün insanlığın üstüne
salan aynı şer ittifakıdır. Siyonizmin ele geçirdiği ABD ve hempalarıdır.
ÇOCUKLAR
KORUNDU
Son hak
din İslamiyet, tarih boyunca masumları, mazlumları, mağdurları zalimlere karşı
korumuştur. Müslümanlar fethettikleri ülkelerde çocuk, kadın ve yaşlılara,
kendilerine karşı savaşmayan halka asla ilişmemiştir. Ama başta Haçlılar olmak
üzere Batı’dan kopup İslam beldelerine saldıran Batılı ordular, sadece işgal
ettikleri şehirlerin halklarına değil, hayvanlarına, bitkilerine bile zarar
vermişlerdir. Kütüphaneleri, mabetleri, hastaneleri ve tarihî yapıları yakıp
yıkmışlardır. Tıpkı ‘Gazze Kasabı’nın Gazze’de iki aydır işlediği korkunç
cinayetler gibi. Bugün de Filistin topraklarını kirleten İsrail’in aynı
kansızlığına ve soysuzluğuna tanık oluyoruz.
TÜM
İNSANLARIN PEYGAMBERİ
Yayın
dünyamızın seçkin markalarından Beyan Yayınları, bugünlerde bahsettiğimiz
konuları açıklayan mühim eserleri kültür hayatımıza ve kütüphanelerimize
kazandırıyor. “Tüm İnsanların Peygamberi” serisi on kitaptan oluşuyor. Dizinin
birinci kitabı Hz. Peygamber ve Çocuklar
adını taşıyor. Yazarı Prof. Dr. Vejdi Bilgin. Kitapta Peygamber Efendimizin çocuklara olan sevgisi,
merhameti ve şefkati ile onlara verdiği değeri görüyoruz. Büyük Önderimizin hem
kendi evlatlarına ve torunlarına, hem de sahabelerin çocuklarına nasıl sahip
çıktığını görebiliyor, onların en iyi şekilde yetişmeleri için gösterdiği
gayreti hissedebiliyoruz. Masumlara gösterdiği yüksek davranışlar, her hâl ve
sözünde olduğu gibi bize örnek oluyor. Bilhassa ebeveynlerin, evlenecek olan
gençlerin bu muhtasar ama muhtevaları zengin eserleri okumasında çok fayda var.
Her Müslümanın ilgisini çekmesi gereken, Âdem Apak’ın editörü olduğu serinin
diğer kitaplarını sırayla isimleri ve yazarlarıyla belirtelim: Hz. Peygamber ve Gençler (Prof. Dr. Âdem
Apak), Hz. Peygamber ve Kadınlar
(Doç. Dr. Feyza Betül Köse), Hz.
Peygamber ve Görevliler (Prof. Dr. Adnan Demircan), Hz. Peygamber ve
Varlıklılar (Doç. Dr. Yılmaz Çelik), Hz.
Peygamber ve Yoksullar (Prof. Dr. Şaban Öz), Hz. Peygamber ve Yakınlar Akrabalar Komşular (Doç. Dr. Ömer
Sabuncu), Hz. Peygamber ve Yaşlılar
(Prof. Dr. Saffet Sancaklı), Hz.
Peygamber ve Müslüman Olmayanlar (Prof. Dr. Cahid Kara), Hz. Peygamber ve Engelliler (Doç. Dr.
Cuma Karan).
ÖRNEK
ŞAHSİYET
Bu kıymetli dizinin
tanıtımı için kaleme alınan şu satırları okuyalım: “Allah Resûlü (sav) beşer
özelliklerini haiz bir insan olması hasebiyle bir eştir, bir babadır, bir
komşudur, bir komutandır, bir liderdir; hâsılı ortalama bir insanın kendi
hayatının pek çok safhasında benzerlik kurabileceği eşsiz örneklikler taşıyan
bir beşerdir. Bütün bunlar sebebiyle günümüz insanının Hz. Peygamber’i (sav)
tanıması ve anlaması konusunda takip edilmesi gereken en önemli adımlardan biri
onun insani-beşerî yönünün öne çıkartılarak takdim edilmesidir. Meselemin
ikinci boyutu ise Allah Resûlü’nün (sav) diğer insanlarla olan ilişkisinin
bilinmesidir. Zira o risalet dönemi boyunca hiçbir ayrım yapmaksızın
gönderildiği toplumun tamamını muhatap alarak tebliğ vazifesini ifa etmiştir.
Onun muhatapları ise hayatın farklı saflarını yaşayan çocuklardır, gençlerdir,
yaşlılardır, sosyal konumları açısından zenginlerdir, fakirlerdir; yakın/uzak
akrabadır, bedensel açıdan sağlıklılardır veya engellilerdir; inanç açısından
Müslümanlardır veya Müslüman olmayanlardır. Acaba Hz. Peygamber (sav) bütün bu
toplum kesimleriyle nasıl bir ilişki biçimi geliştirmiştir? Onun örnekliği
bağlamında şüphesiz bu hususların ortaya konulmasına ihtiyaç vardır. Buna
istinaden Tüm İnsanların Peygamberi konulu bu projede Hz. Peygamber’in (sav)
farklı toplum kesimleriyle ilişkilerinin incelenmesi hedeflenmiştir.”
UNUTULMAZ HATIRALAR
Kâmil Yeşil hikâyeleri ve
denemeleriyle tanınan ve sevilerek okunan kıymetli bir edebiyatçımız. Mektuplarla Düşünce ve Edebiyat Yolculuğum
isimli yeni eserini bir çırpıda okudum. Hatıra ve mektup türündeki kitaplara
ayrı bir bağlılığım ve sevgim vardır. Bunlarda kalem erbabının bir bakıma güzel
dünyalarını, çocukluk ve gençlik yıllarını, dostlarını, yazı hayatıyla
ünsiyetlerini buluveriyoruz. Eserin ilk 40 sayfası yazarımızın bu hatıra ve
hasbıhâllerinden meydana geliyor. Aydın Çine’de başlayan ve türlü maceralarla
devam edip giden çocukluk yılları, aile ile münasebetleri, tahsil hayatı, kitap
tutkusu, sosyal ve kültürel çevre, akıcı ve sürükleyici bir üslup ile
anlatılıyor. Doğrusu ben de aynı yıllarda çocukluk ve delikanlılık yıllarımı
yaşadığım için Kâmil Bey’in bahsettiği serüvenin bir benzerini kendi hayatımda
yaşadım. İlk okuduğumuz kitaplar, gazeteler ve dergiler ile seyrettiğimiz filmler
hemen hemen aynı. Zaten 70’li yıllarda şimdiki gibi çok fazla kitap
üretilmiyordu. Şehir, ilçe veya kasabalarımızdaki kitapçı sayısı bir veya
ikiydi. Vitrinlerindeki veya raflarındaki kitapların sayısı da mahduttu. Ya
okuma iştahımız? İşte o hakikaten muazzamdı. Hangimiz, Anadolu’daki o yazlık
sinemalara gidip aşina filmlerin kahramanlarını hayranlıkla seyretmedik ki? İlk
temas kurduğumuz gruplar, dünya görüşümüzün tomurcuklandığı ve sonra yeşerdiği
o gençlik yılları. Bir de kitabı süsleyen fotoğraflar ve belgeler, kitaba ayrı
bir değer katıyor.
DEDENİN İSTEĞİ
Kendi ifadesine göre Kâmil
Yeşil’in ruh dünyasını şekillendirenlerden biri dedesidir. Anadolu irfanının
bütün hususiyetlerini üstünde taşıyan mübarek dede, torununun Allah’ın kelamını
öğrenmesini ister. Bu satırları okuyalım: “Dedem, Yasin okuyacak kadar Kur’an
öğrenmem için Kur’an Kursuna gitmemi istedi. ‘Ben öldükten sonra ardımdan Yasin
okuyacak bir torunum olsun’ diyordu. Köydeki cami hocasından akşamları namaz surelerini
öğrenmiştim biraz. İlk fırsatta camiye gider, kırık tesbihleri onarır, namazı
cemaatle kılardım. Tesbih dualarını da bildiğim için müezzinlik yapar, ezan
okur, kamet getirirdim.”
AYDINLIK MEKTUPLAR
Kâmil Yeşil, okuyucusu
bir şölene davet ediyor. Hatıraların ardından mektuplar geliyor. Şimdi artık
neredeyse unutulan, sadece ‘elektronik posta’larda hatırlanan o sahici
mektuplar… Öncelikle kendisine gönderilen mektupları koruması büyük bir
kadirbilirlik, hatta vefa numunesi. Kimlerin mektubu yok ki… Yazarımızın
mektuplaştığı şairlerden, yazarlardan, mütefekkirlerden, sanatkârlardan, ilim,
fikir ve siyaset âleminden bir kaçının adını fısıldayayım: Recep Tayyip
Erdoğan, Sezai Karakoç, Ali Haydar Haksal, Şerif Benekçi, Yaşar Kaplan, Asım
Gültekin, D. Mehmet Doğan, Hüsnü Aktaş, Saim Sakaoğlu, İbrahim Tenekeci,
Mustafa Kara, Mustafa Kutlu, Müştehir Karakaya, Necdet Subaşı, Ömer Erdem. Bu
eseri bir çırpıda okuduktan sonra yazarımızın Muhit Kitap’tan çıkan Kayıp Dilin Hikâyeleri’ni de
edineceğinizden ve okuyacağınızdan eminim.
DOSTLUĞA DAİR
Dostluk ne kadar
güzeldir. Dost olmak ne kadar yüce bir davranış biçimidir. Şu fani dünya
hayatında arkadaşlarınız çok olabilir ama hakiki dostlarınız fazla değildir. Bu
kavramı son yıllarda gündemimize taşıyan, merhum gönül insanı Fethi
Gemuhluoğlu’dur. Malum, onun uzun bir sohbetinden meydana gelen Dostluk Üzerine isimli kıymetli bir
eseri vardır. Büyük İslam âlimlerinden İmam Gazâlî’nin Dostluk Kitabı bizi öte âlemlere, yeni ufuklara doğru taşıyor. Müberra
Nur Tokgöz’ün tercüme ettiği eserde, farklı sınıftan insanlarla dostluk,
kardeşlik, beraberlik ve sosyal münasebet kurma âdabı anlatılıyor. Birinci
kısımda “Dostluk ve Kardeşliğin Faziletleri”, “Allah Yolunda Kardeşliğin Anlamı
ve Dünyevi Kardeşlikten Farkı”, “Allah İçin Buğz Etmenin Açıklaması”, “Allah
için Buğz Edenlerin Mertebeleri ve Onlara Nasıl Davranılması Gerektiğine Dair
Açıklama” ile “Arkadaşlık Kuracağımız insanlarda Bulunması Gereken Özellikler”
anlatılıyor. İkinci bölümde “Dostluk ve Kardeşliğin Kuralları” ve “Dostların
Hakları” ele alınıyor.
Akademisyen, sosyolog
Prof. Dr. Yasin Aktay’ Dostluğa Dair
isimli eserinde, bu özel kavrama yeni açılımlar sağlıyor. Beş bölümden meydana
gelen eserin her kısmında hakiki ‘dost’luğun mahiyeti, çevresindeki farklı
kavramlar, dostluk ile din, ahlak ve medeniyet arasındaki sıkı bağlar ve
münasebetler üzerinde titizlikle duruluyor. Toplum bilim konusunda müstesna
eserlere imza atan Aktay, dostluğun kökleri ve tezahürleri üzerinde sıkıca
duruyor. Dostluğun ailedeki, iş hayatındaki ve toplumun üniversite gibi etkili
katmanlarındaki yerini vurgulayan yazarın temel referansı: İslam. Fakat İslam
âlimlerinden ve önde gelen isimlerin hayatlarından ve fikirlerinden bazı
kesitleri de sayfalara yansıtıyor. Müteferrik yazılardan meydana gelen eserler
sayfalara göre sırayla okunmalı ama ben 57. sayfadaki “Bir babanın Çocuğuna En
iyi Mirası” ile başladım. Aktay, rahmetli babasıyla vaktiyle yaşadığı bir
hadiseyi anlattıktan sonra yaptığı derin tahlillerle okuyucuyu düşündürüyor.
Kaybettiğimiz değerlerin, yitirdiğimiz güzelliklerin peşine düşüşün hikâyesidir
kitap. Sorgulayan, sarsan ve doğruları okurlarına işaret eden bir eser. Tam
anlamıyla yararlanabilmek için okunması, metinler üzerinde sıkıca düşünülmesi
gerekiyor. Bu eserlerin hepsi Beyan Yayınları’ndan vitrinlere çıktı.
Yayınevinin okurlarına ulaştırdığı diğer üç kitabın adı ve yazarları şöyle: 72 Saat Yolculuk (Orhan Alimoğlu), Masala Düşen Kız (Muhsin Kızılkaya), Güzel İnsanlardan Güzel Masallar (İsmail
Çolak)