Çocuklar ölmesin
Filistinli çocuk güzel RİM. Dedesinin kucağında buz gibi bedeni ile tanıdık onu. Ah Rim nasılda kuşattın cansız halinle bile bizi. Nasıl dirilttin. Kalemim senin sessiz çığlığınla yazıyor şu an ‘’ çocuklar ölmesin’’ derken…Dedenin tevekkel bakışında; bildiğimiz teslimiyeti öğrendik. Temize çektik bir bir imani ve insani değerlerimizi.
Sözün
bittiği yeri, üç noktayla bıraktığımız halleri, sen ve sizler nasıl da doldurdunuz.
Tutsak azaların özgürlüğe yol buluşuydu sizleri tanımak, utanarak da olsa.
Yıllarca
yediğimiz içtiğimiz nice şeyden halas oluyor mideler. Nice markadan uzaklaşıyor
gözler, eller, kulaklar. Nice kıyafetten, eşyadan.
Hükmetmenin
sonsuz güveniyle uzanan eller bir bir kırılacak inanıyoruz. Ebu Leheb’in
kuruyan elleri gibi. Ona odun taşıyacak hamallar da çoğalıyor. Biz kötülüğü
elimizle, dilimizle, buğz ederek yok etmeye çalışan aciz kullarız. Sizden
öğrendiklerimizle size dönüyoruz ve özümüze. Rabbim kabul buyursun. Bu
şiir çocuklar gülerek yaşasın diye!
Tellere
takılmış uçurtmaları çıkardım bugün,
Kafeslerde
ki tüm kuşları saldım.
Penceresiz
duvarlara kalemle ışıklar yaptım.
Gözleri
gülsün diye çocukların...
Balonlar
uçurup, gamzelerine şekerlemeler taktım.
Balıklar
çizdim gözyaşlarına,
Ağlamaları
hemen dursun diye.
Yolları
kestim arabalara,
Her yeri
oyun alanı yaptım.
Ağaçlar
diktim yüreklerine büyüklerin,
Özgürce
saklambaç oynasınlar diye.
Yağmurlarla
gülen yüzler damlattım,
Hiçbir
yavru masumca ağlamasın diye.
Yıldızlardan
kalpler fırlattım evrene
Tüm
çocuklar! sevgiye doysun diye.
Sizin
için dünyanın her tarafına göndereceğim bir mektup yazdım. Sizin sesiniz olsun,
duasıyla…
‘’Barışa
dairdi bu mektubumuz, vicdana merhamete. Kocaman bir sevgi bulutu sarsın
istediğimizden evreni. Kırmızı en sevdiğimiz renk olsa dediğimizden hep.
Gelincik, gül, karanfil ve başka çiçekler ve uğur böcekleri dokunsa idi hep! Ellerimize
kırmızı kırmızı. Uğur böceği kanatlanıp uçsa idi geri gelseydi sonra... Biz
çocuğuz biliyor musunuz?
KAN
görmek nasıl usandırdı bizi kırmızıdan. Oysa hayat sıvısı değil miydi kan.
Babam kan vermişti hastanede bir keresinde arkadaşına. Sağlığına kavuşsun diye.
Düşüp
dizimizi yaraladığımızda' annemizin, öğretmenlerimizin, arkadaşlarımızın içi
sızlıyor. Oysa dünyanın her yerinde çocuk kanı akıyor, oluk oluk.
Çocuklar
oyun oynamayı sever, gülümsemeyi, gülmeyi, şeker yemeyi, kırda bayırda koşmayı,
yazı yazmayı, kitap okumayı bilir ve bilmeli.
Kıpkırmızı elma şekeri yesek, horoz şekeri...
Kızarsa
elimiz yüzümüz kartopu oynarken, kızak kayarken üşümekten ama. Sonra ısındıkça
daha çok kızarsa yanaklarımız ve siz öpseniz elma yanaklarımızı olmaz mı…
Savaşı
bilmez çocuklar. Ölümü, yarayı, kanı bilecek kadar büyük mü ki onlar?
Sadece
düşünce, dizleri ağrıyınca ağlasın çocuklar sadece...
İzin
verin kırmızı en sevdiğimiz renk olsun. Biz biliyor ve inanıyoruz. Bu dünyaya
sığabilecek kadar yaratılıyoruz. Savaş, terör, şiddet, kavga ve beraberinde
gelen kan ve ölümleri istemiyoruz. Hey dünya! Duyuyorsunuz değil mi bizi.
Korkuyoruz! ya büyüdükçe biz de ağlamaz isek alışırsak annesi ölmüş çocuklara.
Çocuğu ölmüş annelere. Korkuyoruz.
Tüm
sözler, şarkılar, barışa, sevgiye dair olsun.
Ölmesin
hiçbir yerde ç o c u k la r, gençler, anneler, babalar… Dağılmasın yuvalar,
yetim kalmasın çocuklar. Ve ağlamasın anneler… birlikte yaşasınlar. Kan
renginin kırmızı olduğunu görmeden bilsinler. Kırmızı hayatın rengi olsun
ölümün değil, acının değil, gözyaşının değil… İçi acıtan değil, yüreğe su
serpen olsun. Kırmızı bırakın en sevdiğimiz renk olsun.
Ve
çocuklar yaşama gülerek doysun. Çocuklar
Ö L M E S İ N...