Çocuklar, Büyükler ve Kötülük
Ne zaman yakından ve dikkatle baksam, çocuklar başka bir
gezegenden buraya misafirliğe gelmiş gibi görünür bana. O kadar saf, öylesine
kırılgan, mahcup, her an kalkıp gideceklermiş de oyunun bitmesini
bekliyormuşçasına çekingen, ürkek… Dünyanın misafiri, büyüklerin, hayatın…
Hayatımız çocukluktan ibaret kalsa ve hiç büyümesek misafircesine yaşayıp
gideceğiz bu dünyadan. Büyüdükçe dünyaya alışıyor, bir müddet sonra da
misafirliği unutup ev sahibi muamelesi yapıyoruz kendimize, mülkün
saliklerinden maliklerine de kala kala solgun bir tevehhüm vadisi kalıyor. Ve
aslında bu küçük değişiklik, bu mini minnacık yer değiştirme sayısız sorunun da
kaynağına dönüşüyor.
İnsanı kötülük ile tanıştıran ve kötülüğe alıştıran en
önemli içgüdülerden biri de unutkanlık olsa gerek. Gerçekten de unutmak birçok
kötü eylem biçiminin de habercisi gibi görünüyor. Kendini unutmak, Tanrı’yı
unutmak, ölümü unutmak, toplumsal değerleri, erdemi unutmak… Unutuş kendini
gösterdiği anda kötülük ortaya çıkıyor ve sınır tanımaksızın, yeni
hatırlayışlara kadar sayısız yıkıma yol açıyor.
Yazık ki günümüz teknolojileri topyekun, söz birliği
yapmışçasına insana unutmayı
aşılıyor. Modern şehirler geride kalan bütün bir tarihi mirası unutmaya
ayarlanmışçasına zamanı kalın dudaklarıyla soğurup tek bir anda toplamanın, anı
yaşarken gerisini ve ilerisini unutmanın göstergeleriyle dolu. İş hayatındaki
hız, doğayı unutturuyor. Kalabalık ortamlar insana verilen kıymeti, kalabalık
iç dünyalar sessizliğin derinlerinden yükselen fısıltıyı kamufle ediyor.
Televizyonlar kadraja sığmayanları devre dışı bırakıyor, bilgisayarlar ekranın
gerisindeki hayatı unutturuyor. Cep telefonları da öyle… Kendi alanı dışındaki
bütün sesleri, görüntüleri, hareketleri, renkleriyle beraber, bir büyücü
edasıyla ortadan kaldırıyor. Tam da kötülüğün istediği biçimde… Bütün bu
vasıflarıyla, içinde yaşadığımız dünya ve içinden geçtiğimiz süreç sanki bir
kötülük kurumsallaşmasıymışçasına unutuşları kullanarak ve hafıza yitimleri
yoluyla dünyaya ve insanlığa ait geçmişte yapılmış ne kadar iyilik varsa
hepsini silikleştiriyor, onun yerine devasa gövdesiyle arzu kışkırtmalarına
açık geniş bir kötülük alanı kuruyor.
İyiliğin genişleyip küreselleştiği, kötülüğün bir adım önüne
geçtiği bir süreç yaşadı mı insanlık bilinmez. Muhtemelen hepimiz büyüdüğümüz,
çocukluğumuzu unuttuğumuz için kötülük her zaman iyilikten sonra gelip yerleşen
ve oradan bir daha hiç kalkmayı düşünmeyen, -tabiri caizse- ölmeyi aklından
geçirmediği için dünyanın üzerine atmosfer gibi çöküp hiçbir rüzgarın def
edemeyeceği bir edayla asırlarca oturan bir güce sahip. Bu gücü, belli
dönemlerde insanlığın ortak aklı, inançlar, örfler, adetler, kolektif bilince
ait değerler geriletmiş ama hiçbir zaman onun üstesinden gelememişlerdir.
Bununla birlikte, öyle görünüyor ki kötülüğün çağın bütün imkanlarından
yararlandığı, çağın merkezine yerleşerek her türden üretimin gözüne yerleştiği
bir başka çağ yok. Bu sebeptendir ki artık kötülük iyiliğin sadece birkaç metre
önünde değil aynı zamanda onun yetişemeyeceği, tozunu bile takip edemeyeceği
kadar ilerlemiş durumda. Yine bu sebeptendir ki artık insanlar, zihniyetler,
kurumlar ve bir bütün olarak insanlık kötülüğün genel çerçevesiyle ile uğraşmayı
bırakmış, ancak ve sadece kendine yönelik kötülüğü bertaraf etmenin
yollarını arar hale gelmiştir. İnsanlık için büyük bir iflas anlamına gelen bu
iyilik geri çekilmesi elbette kötülüğü olduğundan daha gaddar, daha zalim, daha
sınır tanımaz ve daha nobran hale getirip onu ölçü tanımaz ve tanınmaz bir
canavara dönüştürüyor.
Bu canavar, bu kötülük canavarı, artık tek bir isimle
anılmıyor, tek bir adreste oturmuyor, tek bir yürüyüşün ve üslubun sahibi
değil. İyiliğin isimlerini kullanmaktan başlayarak, onun mukim olduğu yerlerde
de geziyor, ona özgü yürüyüşler de yapıyor, üsluplar da takınıyor. Çocuklar
büyüdükçe kötülük de büyüdü. Kötülük büyüdükçe oynanan oyunların çapı da
genişledi. Oynanan oyunların çapı genişledikçe hızı da arttı ve artık kötülüğün
hızına yetişmek için iyiliğin uçmaktan başka çaresi yok. Kaldı ki uçmak sadece
çocukların rüyasında gördükleri bir eylem. Kaldı ki insan büyüdükçe uçma
rüyaları da görmüyor. Rüyasını görmediğin şeyin kendisini nasıl göreceksin ki?
Kötülük zarar vermeye dairdir ve ilk kıvılcımı unutuş yakar.
Kendine, kendine ait olana; başkasına veya başkasına ait olana zarar verir
insan. Hepsi de unutmakla ilgilidir. Tanrı’yı unutmak, geçmişi unutmak, ölümü
unutmak, kendini ve sevdiklerini ve ama asıl çocukluğunu unutmak… Çocukluğunu
unutan bir çağdan çocukları koruması beklenebilir mi? Çocukluğunu unutan,
bırakın görmeyi, çocukluk rüyalarını bile tahfif eden bir çağ büyümüştür
büyümesine elbette ama bütün kötülükleriyle birlikte… Bir çocuk kitabının bile
kötülük anayasasına dönüşmesini başka türlü nasıl izah edebiliriz ki?