Dolar (USD)
34.45
Euro (EUR)
36.14
Gram Altın
3002.30
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Nisan 2023

Çocuk yapma, kariyer yap!..

Kendilerini “kariyer yapmaya” adamış insanları görüyorsunuzdur.

Evli barklı olanları, çoluğu çocuğu bir kenara itmiş ya da en iyi ihtimalle üçüncü dördüncü plâna atmış haldedir.

Kimileri ise evlenmeyi bile düşünmez, kariyerine engel olmasın diye!..

Tamamen işin, mesleğinin, menfaatlerinin şekillendirdiği “insan ilişkileri” vardır bunlar için.

“Dostları” (!) hep o çevredendir, “kariyer”leri için kimlerle “dostluk” yapmaları gerekiyorsa onlarla takılırlar.

Bugün “dostum” dediklerinden biriyle ilişkiyi sürdürmenin “kariyer” hesaplarına zarar vereceğini gördükleri an uzaklaşırlar…

Günlerini “hesap-kitap”la geçirirler.

Çok ince hesaplar yaparlar, her durumu “kitabına” yani “menfaatlerine” uydurmaya çalışırlar…

Şeker verildikçe “mutluluktan uçan” çocuklar gibidirler, kariyer hesaplarına uygun gelişmeler oldukça zevkten dört köşe olur, işler istedikleri gibi gitmediğinde hemen şikâyet etmeye, ağlanmaya-sızlanmaya başlarlar.

Kariyer yolculuğunda, “başarı” olarak gördüklerine ulaştıktan kısa süre sonra ellerindekinin kıymeti kalmaz…

Kendilerini “ispatlama” çabaları vardır, övülmekten çok hoşlanırlar, övgülerden başkalarının da pay almasına “menfaatlerine öylesi geliyorsa” sevinmiş gibi görünürler ama asla sevinmezler!

Elindeki şekerlerden hiçbirin vermeye yanaşmayan, bir tanesi alındığında ağlamaya başlayan çocuk gibi işte, “Hep bana, Rabbenâ.”

*

Hayatlarının merkezine, etrafına, her yerine “kariyer hedeflerini” koyan insanların özgüven eksiklikleri, kompleksleri vardır esasında.

Kendileriyle barışık değillerdir.

“Ne kadar başarılı oldukları” bilinsin, fark edilsin, altı çizilsin isterler.

Yardımları dâhi gösteriş içindir.

“İyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlik bilir!” diyemezler.

Bir an için deseler bile, yaptıkları iyiliği dillendirmeden, reklâmını yapmadan, başa kakmadan duramazlar.

*

Buraya kadar yazdıklarım, “Ne yani, işimizde başarılı olmayalım?” sorusuna yol açmaz zannederim.

Zira sosyal medyada yazmıyoruz, “MİLAT”ta yazıyoruz.

MİLAT’ın kıymetli okuyucuları “Amaaan, boş verin, dünya da neymiş!” kafasında olmayacağımı çok iyi bilirler.

İnancımız, dünyaya sırt dönmemizi istemiyor.

Aksine…

Çalışmayı, helâlinden kazanmamızı teşvik ediyor.

Ticareti teşvik ediyor.

Allah rızası için İlimle, bilimle uğraşanlara cennet yollarını açıyor.

Rabbimiz, “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma.” buyuruyor. (Kasas 77)

Hazret-i Peygamber (s.a.v.), “Sizin hayırlınız, ahiret için dünyayı, dünya için de ahireti terk edenler değildir. Sizin en hayırlınız, kâfi miktarda her ikisinden de alandır.” diyerek “denge”ye işaret ediyor.

Mesele muvazene meselesi.

Muvazeneyi kaybedersen -Allah muhafaza- yuvarlanıp gidersin!..

*

Kariyeri hayatının merkezine yerleştiren, kariyer yapmak için çoluğunu, çocuğunu, eşini, dostunu adeta terk eden…

Kendinden geçen…

Ahireti unutan insan, hem “dünya”da, hem de “ahiret”te mutsuzluğa mahkûm oluyor.

Evlâdının bebekliğini, hatta çocukluğunu pek hatırlamayan nice anne-baba vardır değil mi?

Elbette kabaca bir şeyler hatırlanır ama, bebeğin- çocuğun gün be gün geliştiğini, değiştiğini çoğu vakit fark etmemek, fark edememek de var.

En çok desteğe ihtiyaç duydukları dönemlerde onları yalnız bırakmak da var!..

*

Kim söylemişti hatırlamıyorum.

Birisi “İki B” kuralından bahsetmişti.

Hayatında uyguladığı bir kural:

“Başarıyı Boşver!”

Elbette abartı.

Başarıyı boş verme ama hayatının merkezine de yerleştirme.

Günün birinde, Allah muhafaza büyük bir hastalık gelir…

Çocuğunun, torununun yanında olmak istersin de olamazsın.

Köye gitmek istersin de gidemezsin.

Aile sofrasını özlersin de, bulamazsın.

*

Denge ille de denge.

Kanatlardan biri kırıksa, olmuyor.

İşimizi gücümüzü boşlamakla ailemizi boşlamak arasında bir yer olmalı.

*

Biz niçin bazen böyle kaybediyoruz kendimizi?

Bebeklikten, çocukluktan öyle geliyoruz da ondan olmalı.

Çocuklarımızın maneviyatlarına pek de önem verdiğimiz söylenemez.

Ağırlığı, okul “başarılarına” veriyoruz, başarıyı da “not” ile ölçüyoruz ya da bilmem nereye giriş sınavındaki başarı sırasıyla…

At yarışı gibi…

Senin oğlan, senin kız kaçıncı geldi!..

Elimizde avucumuzda yoksa bile, bir yerlerden bulup buluşturup derslerine takviye yaptırıyoruz.

“İyi bir yeri tutturmaları” için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyoruz.

Dersleri bir an olsun boşlamalarına tahammül edemiyoruz.

Namazları ise…

“E, daha küçük abisi…

Zamanla olur İnşaAllah, nasip meselesi!..”

*

Geçmişten bugüne neler kaybettiğimize bakıyoruz…

Bir ara, enerjimizin büyük bölümünü “başörtülülerin” de özgürce çalışma hayatına katılması mücadelesinde harcamışız.

İmam Hatiplilerin ve meslek okullarında okuyan diğer öğrencilerin önlerindeki katsayı haksızlığının ortadan kalkması için de epeyce gayret göstermişiz.

İyi de yapmışız…

Yapmışız da…

Acaba neleri eksik bırakmışız da, bugün başörtüsü serbest olduğu, öğrencilerin önündeki katsayı haksızlığı ortadan kaldırıldığı halde bir şeyler niçin düzgün gitmiyor?

İmam Hatipli, ilahiyatçı, imam, müezzin sayısı arttıkça beş vakit namaz kılanların sayısı niçin azalıyor?

Bir vakitler aynı “dâvâ” için mücadele ettiklerini söyleyen insanlar şimdilerde neleri paylaşamıyor?

*

Öyle bir haldeyiz ki…

Bir vakitler sadece sol-feministlerin dilinde olan “Çocuk yapma, kariyer yap!” sloganı nice dillerde…

Nice, nice!..

*

Yazar İbrahim Balcı’nın “serisi”ndeki kitapların isimleri çok mânidar:

Camilerin çağrısı,

Ertelenen İslâmi hayat,

Ve

Kaybolan samimiyetimiz!