Çocuk ve infaz
Yaman aylardan geçiyoruz. Yaşanmaması gereken acı mevsimler yüreğimizde derin kökler saldı. Gülüşümüz kesildi, moralimiz bozuldu, neşemiz bitti, hevesimiz tükendi. Bu ne zor bir imtihandır Ya Rabbi! Çaresizlik, demek ki böyleymiş. Çocukların infazını bir film gibi sadece ekrandan seyrediyoruz. Bu vahşete sürekli alıştırılıyoruz. Canavarlar masumları cayır cayır yakarken müdahale edemiyoruz. Firavunların çıkardığı korkunç ateşleri söndüremiyoruz.
İnfazı Ertelenen Çocuklar kitap ismi değil âdeta bir çığlık! İnsanlığa bir haykırış! Kör vicdanlara beyhude sesleniş! Kara saçlı, kara gözlü yavrularımız infaz edilirken gücü yettiği hâlde bu kanlı zulmü durdurmayanların yüzlerine tükürmek gerek! ABD-İngiliz-İsrail Siyonizmi, kıyamete kadar lanetlenecek elbet. Suçları cezasız kalır mı? Kalırsa, Allah’ın laneti bütün zalimlerin üzerine olsun!
Dr. İbrahim Şelebi’nin kitabını bir solukta okudum. “Gazze’de Çocuk Olmak” zor diyor. Âdem Yerinde’nin tercüme ettiği kitabı, İnkılâb Basım Yayım neşretti. Mısırlı yazar, yaşanmış vakalarda her gün yitip giden çocuklarımızı anlatıyor. Cihad’ın, Mu’tez’in, İyaz’ın, Abdurraûf’un acıklı hikâyeleri ruhunuzu sarsacak, gözlerinizi yaşartacak, kalbinizi üzecek. Olsun, ağlamayan gözden ne hayır gelir?
Hep yaşlılar mı vasiyet bırakır? Hayır! Gazze’de çocuklar da vasiyetlerini yazıyor. Heyâ’nın vasiyeti bizi hüzne gark ediyor: “Oyuncaklarım ve bütün eşyalarım kız kardeşim Zinet’e ve arkadaşlarım Rima, Mine ve Emel’e verilsin. Kıyafetlerim amcamın kızlarına verilsin. Başka bir şey kalırsa, ayrıca ayakkabılarım tabii temizlendikten sonra fakirlere ve yoksullara bağış yapılsın. Bir vasiyet yazmama neden şaşırıyorsunuz ki! Sadece çocuk olduğum için mi?”
Heyâ, “Çocuklar da ölürler. Siz bir kız çocuğu olarak benim fırlatılan füzelerin ve bombaların seslerini duyduğumda sadece panikleyip çığlık atmamı mı bekliyordunuz?” diye soruyor ve haykırıyor: “Ben Filistin kanı taşıyorum. Filistinli çocuklar farklıdırlar. Ailelerimin cesetlerinin yıkılan evlerimizin altından çıkarıldığını gördükten sonra artık ölüm fikrinden ürkmüyor ve korkmuyoruz.” Asr-ı Saadet’in imanlı çocuklarından Heyâ, “Vasiyetimi yazmama şaşırmayın… Ben idamı ertelenen bir çocuğum; infazı bekleyen bir şehidim.” diyor. Ah kutlu Peygamberin mübarek çocukları, sizler kadar ne kadar masum ve güzelsiniz.
İlyas, Târık, Râmî, Âlâi, Ahmed, Avni, Linâ, Üsame, Meryem, Âsaf, Uday, Fatma, Hişam, Hüsam, Ziyad, Meysere, Cenâ Kadih, Şebat, Şeyma, Zeyd, Yunus, Firas, Devs ve Miyar! Sizi unutur muyuz sanıyorsunuz? Hepinizin ayrı bir macerası, yaşanmış bir destanı var. Siz sadece Gazze’nin şehidleri değilsiniz. Mazlum İslam ümmetinin gönüllere yerleşen kahramanlarısınız. Sizi hiç unutmayacağız.
İsmini Kâinatın Efendisi’nden alan Gazzeli Muhammed! On yaşında olmana rağmen o nahif kalbini, inceliğini çok sevdim. Şöyle diyorsun: “Kedim Lolo. Külrengi bir İran kedisi. O benim arkadaşım ve sevgi pıtırcığım… Gazze’deki evimizde bizimle beraber yaşıyordu. İsrail saldırıları başladığından beri yaşadığımız bölge şiddetli bombardımana maruz kaldı. Patlama seslerini ilk duyan o oldu, koşup saklandı. Evimiz yerle bir olunca, hemen bölgeden ayrılmak zorunda kaldık. Enkaz arasında kedimi aradıysam da bulamadım. Seslendim, ama ortaya çıkmadı. Bombardımanın tekrarlanacağı yönündeki son uyarıyla birlikte Gazze’nin güneyine doğru hareket ettik. Yolculuğumuz bu kampta son buldu. Yol boyunca hep kedime ağladım. Üç gün boyunca üzüldüm, onu özlemiştim. Büyük ihtimalle öldüğünü söylediler ama ben onun hayatta olduğundan ve evin sağlam kalan kısmında beni beklendiğinden emindim Babam hâlime acıdı, ısrarlarıma dayanamadı. Gazze’ye dönüp kedimi aramayı kabul etti. Ben de onunla gitmek için ısrar ettim.”
Can dostları Lolo’nun hayatını kurtarmak için tehlikeli bölgeye dönen vefalı bir çocuk ve yiğit babası… Serüveni merak ediyorsunuz biliyorum. Öyleyse arkasını dinleyelim: “Evin bulunduğu yere ulaştığımızda kedime seslendim. Hasretle, özlemle miyavlayarak bana cevap verdi. Hemen enkazın arasından çıkıverdi, bana doğru koştu. Bacaklarıma sürtünmeye başladı. Onu kollarımın arasında aldım, göğsüme bastım. Birkaç günde çok kilo kaybetmişti.”
Yönetmen dostlar, bırakın hayallerle uğraşmayı, yaşanmış hakiki sahneler sizi bekliyor! Alın, beyaz perdeye taşıyın. O zaman sizler de ölümsüzler kervanına katılırsınız. İşte size gerçek ‘hikâye’ler serisi… Senaryoları da hazır, kurguları da. Bundan ötesi marifetinize kalmış. Uyduruk Piyanist filmiyle dünyayı kandıran o Siyonistlere karşı adam gibi film yapın ve yüreklere sevgi tohumları ekin. Metin Erksan, Halit Refiğ, Yücel Çakmaklı olsaydı bu filmleri çekerdi. Sizler de merhum yönetmenlerimizden geri kalmamalısınız. Eserlerinizi bekliyoruz.
Kitabı mutlaka okuyun aziz okuyucular! Okuyun, imanınız güçlensin. Azgın kâfirlere hıncınız artsın! Kıyamete kadar nefret edeceğiniz güruhu yakından tanıyın. Siyonistlerin, yeryüzünde yok edilmesi gereken iğrenç bir topluluk olduğuna tanık olun. Bu azim, kin ve imanla ayakta durabilirsiniz ancak. Bu şekilde kötülük odaklarını yok edebilirsiniz. Bu şuurla çok çalışır ve Akdeniz’e dökülecek azgın bebek katillerini fark edersiniz. Okursak uyanırız!