Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Çocuk ve barış

İnsanlık için hayati düzeyde önemli olan konu, çocuk ve barış arasındaki ilişkidir. Dünyada her yıl 5 Ekim, Dünya Çocuk Günü olarak kutlanmaktadır. 1925 yılında Cenevre’de yapılan Çocukların Refahı için Dünya Konferansında Çocukların Korunmasına Dair Cenevre Bildirgesi kabul edilmiştir. Konferansta dünya çocukları arasında ortak insanlık temelinde evrensel değerlerin ve duyguların oluşturulması, erken yaşlardan itibaren çocuklara barış değerinin öğretilmesinin barışa ve refaha dayalı bir gelecek oluşturmanın temeli olduğu üzerinde durulmuştur. Gandhi’nin dediği gibi, “Eğer bu dünyada gerçek barışa ulaşmak istiyorsak çocuklarla başlamak zorundayız.” Dünyaya barış ve refahın ancak bunlara inanan çocuklarla gerçekleştirileceği kabulünden hareketle, çocuk ve barış arasındaki ilişkinin konuşulması ve tartışılması büyük önem arz etmektedir.

Çocuklar savaş ve şiddetle dolu bir dünyada yaşıyorlar. Çatışmaların, savaşların ve şiddetin egemen olduğu birçok yerde en büyük kurban, çocuklar olmaktadır. Çocuklar savaş ve şiddetin kurbanı olmanın ötesinde aynı zamanda şiddetin ve savaşın yeni araçları olarak yetiştirilmektedirler. Savaş ve şiddetin olduğu yerlerde çocuklara, şiddet ve savaş kahramanlık destanı olarak anlatılmakta, yapay kurgular uğruna kendini feda etmenin en yüce erdem olduğu öğretilmekte ve şiddetin sorunların çözümünde tek yol olduğu empoze edilmektedir. Savaş ve şiddet pornografisiyle çocuklar zehirlenmektedir. Silah ve şiddet yüceltilerek ölmenin ve öldürmenin en büyük mertebe olarak sunulduğu bir ölüm kültürü oluşturulmaktadır. Oluşturulan ölüm kültürü içinde çocuklara, diğer toplumların düşman olduğu öğretilmekte, insani farklılıkların yok edilmesi gereken kötülükler olduğu öğretilerek çocuklar çok erken yaşlardan itibaren nefreti, ayırımcılığı ve düşmanlığı içselleştirebilmektedirler.

Çocuğa savaş ve şiddet dayatılmasına rağmen, barışın çocuğun en büyük düşü olduğunu Yanni Ritsos, şu dizelerinde ifade etmektedir: “Çocuğun gördüğü düştür barış/ Ananın gördüğü düştür barış/ Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış...” Savaş, şiddet, feda, düşman, nefret ve ayrımcılık temelinde inşa edilen ölüm kültürüne karşı çocuklara öğretilmesi gereken iki değer vardır: Yaşam hakkı ve barış hakkı. Çocuklar için barış, bir düş olmanın ötesinde sahip olunan bir insan hakkıdır. Çocuklar, yaşam ve barış hakkının birbirinden ayrılmaz iki hak olduğunu öğrenmelidirler. Barışın ve yaşamın çocuk ve insan hakkı olduğunun kavranması için çocuklara, savaşı, şiddeti ve saldırganlığı sorgulamalarını öğretmeliyiz. Fakir Baykurt’un dediği gibi, savaşın aptallık olduğunu çocuklar öğrenmelidirler: “Bir düşün serin kanla, yada sor bir uzmana/ yanıtla şu küçük soruyu rica ederim/aptallık değil de nedir/nedir savaş?” Çocuklara insanların niçin birbiriyle savaştığı sorusunu sormalarını ve bu soru üzerinde düşünmeyi öğretmek çok önemlidir.

Barış, insanın duygu, düşünce ve davranışlarını kapsayan bütüncül bir kişilik halidir. Spinoza, barışın hayatın ve kişiliğin tamamı olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Barış, savaşın olmaması demek değildir. O, bir erdem, bir ruh hali, iyilik severlik eğilimi, güven ve asalettir.” İnsan olmak, barışçıl olmak demektir. Barışçıl çocuklar nasıl yetiştireceğimiz sorusu, hepimizin önünde duran çetin bir meydan okumadır. Çocukların savaşçı, ırkçı, cinsiyetçi, katil, mafya, militan veya kahraman adları altında şiddet ve savaş bağımlısı olarak yetiştirme konusunda toplumların başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Toplumlar ve aileler, çocuklarını barışçıl olarak yetiştirme konusunda ise çok başarısızdırlar. Şiddet ve savaşı, çocuklara destan olarak sunan anlatılardan, katilleri kahraman olarak sunan efsanelerden artık vazgeçmeliyiz. İnsanlık için tek destanın barış olduğunu, yaşayan ve yaşatan kişilerin kahraman olarak nitelenmeyi hak ettiğini çocuklarımıza öğretmeliyiz.

Çocukları birinci öncelikli değer haline getirmek, ancak barışın birincil değer haline getirilmesiyle mümkündür. Çocukların hayatını, varlığını, haklarını ve refahını ancak barış ile koruyabiliriz. Barış etrafında çocukları yetiştiren, büyüten, besleyen ve geliştiren pratikler uygulandığı takdirde barışın uzak bir ideal olmaktan çıkarılarak canlı bir gerçeğe dönüşmesi mümkündür.