Çocuk Saflığında Miraç'a Yürümek
An an yaklaşan kıyamete koşuyorken oluyor her şey.
Hızla değişiyor ve dönüşüyor dünya. Çağın insanı neye uğradığını şaşırmış halde içinde bulunduğu tüketen savaşların tam ortasında buluyor kendini. Savaşlar içindeyiz. Yangınlar içindeyiz. Ümmet parçalanmış, bölünmüş, birlikten ve beraberlikten uzak tam da Batı'nın istediği gibi tarumar haldedir.
Her taraftan kuşatıldığımız zamanlarda Ortadoğu'ya bombalar yağarken, Arıkan'da ve Suriye'de, Irak' da ve pek çok yerde çocukların masum bedenleri patlarken bir taraftan da kültürel ve sanatsal savaşların ortasında buluyoruz kendimizi.
Değişip dönüşen dünyamıza doğru oluk oluk akan bir yabancı kültür. Kokuşmuş, kendi öz değerlerimize savaş açmış halde öylece akmakta eviçlerimize, okullarımıza, sokaklarımıza ve dahi şehir ve köylerimize. Bizi kuşatan bu kültürel yoz savaşın tam ortasındayız aslında.
Sıcak odalarımızda, rahat koltuklarımızda yavaş yavaş içimize, ruhumuza işleyen derinden soluduğumuz bir hava gibi akıyor zehri ekranların oysa. İşte o derinden hiç incitmeden akan o zehir çocuklarımızın, gençlerimizin yaşamlarını da dönüştürüp değiştiriyor, tükeniş duraklarına doğru gençliği sürüklüyor. Bu yaşantımızın içine sinsice sinmiş beyaz ekranlardan akan ve bize yabancı yaşantılar manevi değerlerin en derinini öylesine tarumar ederken oluyor her şey.
Sözler, anlatılar, hikayeler, masallar, menkıbeler tükenmez elbet. Ama gün gelir büyüsünü yitirir. Gün gelir hitap ettiği çağın insanına sesini duyurmaz olur. Her çağın şeytanları da o çağın insanına, o çağın şartlarına göre kendini geliştirir ve oyunlarını kurar.
Yaşadığımız modern ve post modern dönemlerde, ayartıcılara baktığımızda kendi görevlerini nasıl da eksiksiz ve yaşadıkları çağın insanına göre yapıyorlar. Görevlerini hiç aksatmadan, hiçbir eksiklik olmadan, çocukların, gençlerin ve dahi tüm insanlığın üzerine zehirli tuzakları en gelişmiş teknolojilerin eteğinde akıtıyorlar. Hep akan ve öldüren, maneviyat yoksunu yapan zehir şimdi bilgisayar ve televizyon ekranlarından, akıllı telefonlardan, beyaz perdenin yapımlarından öylece kuşatıyor insanlığı.
Biz çocuklarımızı ve gençlerimizi oluk oluk akan ve her gün onların gönüllerini ve zihinlerini tüketen onları ayartan bu zehirli ekranlardan korumak için neler yapıyoruz. Bizler de kendimizi bu akışa kaptırmış evimizin tam ortasında, tam merkezinde büyük ekranlarla hakimiyetini sürdüren dönüştüren, değiştiren bu büyücünün efsununa kendimizi kaptırmışız aslında.
Yirmibirinci yüzyıl bilişim çağı. İletişim çağı. Bilgisayar çağı. İşte tam da bu çağın dilini en iyi kullanan, bu dili kendisine ustaca alet eden şeytan ve şeytanın tüm güçleri. Şeytan yemini yapmıştı ya, ayartacağım, ben insanlığın doğru yolunun üzerine eğri oturarak onu ayartacağım diye. Bu yemini en tavizsiz şekilde yapmakta. Çağın imkanlarını kullanarak, çağın silahıyla kuşanarak, hitap ettiği çağdaşı olan insanlığa öylesine cazibeli ve öylesine büyülü seslenişler göndererek onları doğru yollarının üzerine eğri bir şekilde oturmuş hep beklemekte ve ayartmakta.
Şimdi beyaz perde var. Her yıl filimler çekiliyor. Her yıl milyarlarca paralar akıyor bu filmlere. Sonra çevrilen dizi filmler var. Bu çekilen filmleri bizim gençlerimiz, çocuklarımız her gün izliyorlar. Hayatlarının tam odağında. Bizler de sık sık bu dizi filmleri izliyoruz. Çünkü kaçış yok. Mutlaka birisine gözümüz takılıyor. Şeytan çağın silahıyla silahlanmakta hiç geri kalmamış anlıyoruz. Ahir zaman ümmetinin tüm gediklerini, tüm açlığını, tüm manevi açmazlarını keşfederek yoluna devam ediyor. Çağın tüm ayartıcılarını kendi oyunlarına kendi planlarına öylesine kusursuz halde dahil ediyor.
Görüntünün, ekranın, perdenin büyüleyen, ayartan zamanlarında şeytani tüm güçlerle akıyor haram zamanlar insanlığın algılarına, bakir körpe çocukların muhayyilelerine, gençlerin heyecan yüklü sancılarına.
Büyük bir sektör haline gelen sinema artık bu zamanda etkili bir dil. Kuşatıyor, değiştiriyor, dönüştürüyor. Manevi değerlerin üzerinden silindir gibi geçiyor. Kendi döneminde altın çağı yaşarken, insanlığın ilahi olanla arasındaki tüm bağları kopartarak yeni bir anlayış ve çarpık bir yaşam algısının mayasını öylece sinsice serpiştiriyor usulca derinden derineu2026
En son yönetmenliğini Miraç Kazancı'nın yaptığı MİRAÇ filminin galasına katıldım. Miraç gibi zorlu bir konuyu işlemek cesaret istiyor. Öncelikle böyle zor bir konuyu beyaz perdeye taşıyarak çocuk bakış açısı ve masumiyeti ile Efendimizin bu kutlu yolculuğuna bir nebze de seyirciyi taşıma gayretinde olan yönetmeni tebrik ediyorum. Miraç Kazancı: "Biz onların naifliğini ve masumluğunu ele almak istedik. Bu filmde çocukların bakış açısını yetişkinlere göstermek istedik. Mesajımız aslında büyüklereydi." Diyor. Çocukların hayal dünyalarının geniş ufkuna sığınılarak işlenmiş bir film. Kuşkusuz eksikler olacak, ama cesaret ederek böyle önemli bir konuyu yine zamana da denk getirerek ortaya çıkarmak takdire şayan bir durum.
Filmi izlerken eşsiz tablo güzelliğindeki çekimler, doğanın ve denizin muhteşem manzaraları ve Rafet El Roman'ın müziğinin yüksek ve akıcı temposuyla adeta çocukça bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Çocukların saf ve masum bakış açısının, yüreklerinin arı duru havasının bir an sizi sarıp kuşattığını ve Mutlak Hakikate doğru doğal bir yürüyüşün içinde buluyorsunuz kendinizi. Bu saf ve masum, fıtratı bozulmamış yolculuğa çıkmak için herkese çocuklarıyla bu filmi izlemeyi öneriyorum. İçimizdeki masum çocukluğa yürürken kendi Miraç'ımızı keşfetmek için bu görsel şöleni izlemeyi ihmal etmeyelim dostlaru2026