Çocuk kimdir ve çocukluk nedir?
Çocuk, sosyal ya da anti-sosyal olarak dünyaya gelmez. Sosyallik, insanın mizacına yerleştirilmiş bir özelliktir. Bu sosyallik, dünyaya gelişle içinde yaşadığı toplumla etkileşim sonucu gelişmeye başlar.
Gelişim ve öğrenme açısından çocuğun tanımı belirlenmiş
ve çocukluğun yaş aralığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bununla beraber
felsefi açıdan çocukluğu tanımlamanın zorlukları sürekli ifade edilmiştir.
Çocuk ile yetişkin arasındaki farkı fiziksel boyutta ortaya koymanın, fikri
boyutta ortaya koymaktan daha kolay olduğu görülmüştür. Ancak gelişimdeki
anlayış farkını felsefi olarak ortaya koymanın güçlüğü sürekli vurgulanmıştır.
Çocukluk felsefesinin anlaşılır kılınmadığı bir çocuk
tanımlamasının gelişim ve öğrenmeyi de tam ifade edemeyeceği ortaya atılan
görüşler arasında en baskın olanıdır.
Zihinsel gelişimin sağlıklı bir tarzda takibi ve bu
gelişmeye uygun evrensel çocuk tarifi ortaya konulması gelişim-öğrenme
psikolojisi ve çocukluk felsefesinin anlaşılmasıyla mümkün olmaktadır.
Çocukluğun
Yokoluşu eserinde, tek bir çocukluk tanımının yapılamayacağı
savunulur. Çocuk ile yetişkin arasında farkların reddedilemez derecede açık
olduğu vurgulanır. Temel çocukluk paradigmasının yetişkin paradigmasına yaklaştığını
belirttikten sonra çocukluğun biyolojik temelinin yanında en az o değerde olan
sosyal çevre faktörünün de göz ardı edilmemesi gerektiği hatırlatılır. Bu
konuyu başka bir yazıda dile getireceğiz.
Çocuğa ve çocukluğa dair
sayılamayacak kadar bilgi ve düşünce serdedilir. Lakin her geçen gün çocuğun
aslında bu bilgilerle tam tanımlanamayacağı ortaya çıkar. Her ne kadar
biyolojik temelli olgunlaşma ile psikolojik ve sosyal bir süreç
düzleminde her çocuğun anlaşılmaya çalışılacağı söylense de çocuk gelişiminin
kesin dönemler ile sınırlandırılamayacağı sürekli vurgulanır. Yine de
biyolojik, sosyal ve zihinsel gelişimi belirleyen olgunlaşma gerçeği şu
teorilerle ortaya konulur:
1. Yineleme
Teorisi: Bu teori, insanlığın sıradanmış gibi algıladığı çocuğun büyüme
sürecine dair yanlış alışkanlığı ortadan kaldırır. Çocuğun insanlığın devamı
olduğunu ve biyolojik büyümeyle beraber medeniyetin de gelişimini devam
ettirdiğini ileri sürer. Teorinin temel iddiası insanlığın çocuklukla yinelenmesidir.
2. Yaradılışçı Teori:
Bu teoriye göre çocukların dil öğreniminde diller arası geçişlerde simgesel
kolaylığı, yaratılıştan getirdikleri ontolojik bilgi ve deneyimler sağlar.
3. Deneyimci Teori:
Yaşantıların çocukların kendilerini gerçekleştirmede önemli olduğunu ve medeniyetlerin
çocuklarda buluştuğunu ortaya koyar.
Bütün bunların yanında hiçbir
teorinin veya modelin birbirinden üstün olmadığı ve çocukluk üzerine ortaya
atılacak teorilerin ilk söz sahiplerinin ruhiyat ve terbiye alanında
çalışanların olması gerektiği savunulur.
Öncelikle çocuğa bütüncül bir
yaklaşımla bakmanın zorunluluğu hep vurgulanır. Çocuğa sadece bir biyolojik
büyüme gözlüğü ile bakmanın yetersizliği hep vurgulanır. Çocuğun gelişimi;
zihinsel, sosyal ve duygusal olgunlaşma ile temellendirildiğinde çocuk kimdir ve çocukluk nedir?
sırlarının anlaşılacağı gerçekliği
hep önümüze çıkar.
Yasalar her ne kadar çocuğun
tanımını yapsalar da tek çocuk tanımından ziyade çocukluk evreleri öne çıkar.
Bunlar ilk çocukluk, ikinci çocukluk ve
sıkıştırılmış çocukluk dönemidir. Ümit Meriç Yazan ise çocukluk
tarihinin en bilinmeyen evresini geleneksel
çocukluk, yazınsal dönemle çocuğu tanımaya ve merkeze almayı tipografik çocukluk ve çocuğun neredeyse
yetişkinle aynı düzeyde enformasyondan eşit düzeyde faydalanmasını elektronik çocukluk olarak niteler.
Bütün bu çocukluk tanımlamalarının ve çocuk eğitiminin
temel hedefinin kişiliğin olumlu gelişimini gerçekleştirmek ve yetenekleri
açmaktır diyebiliriz. Bu anlamda karşımıza çok önemli ögelerden anne, baba ve
öğretmen çıkar. Psikologlar kişilik gelişiminin uygun normlarda ilgi ve
beklentilere karşılık gelmesinin temel koşulunu, aile ortamında ebeveynlerin,
okul ortamında da öğretmenlerin bilinç düzeyine bağlarlar.
Erişkinlerin, çocukların gelişimindeki en önemli
etkisinin bireysel psikolojide olduğu görülür. Bireysel psikolojinin etkisi
çocukluk kozasının açılımındaki anlamlılığa olumlu katkı yapması gerçeğidir.
Adler, Çocuk Eğitimi isimli eserinde
bütüncül bir bakışla çocuk eğitimini ortaya koymaya çalışır ve çocukluk
kozasının nasıl açılacağını belirtir.
Çocukların eğitiminin istenilen düzeyde yapılabilmesi
evvela anne ve babaların eğitimli olması ile orantılıdır. Ruhsal yaşamın
oluşumunda ve kişiliğin istenilen düzeyde gerçekleşmesinde anne, baba ve
öğretmenler psikolojiden yararlanmalıdır. Çocuklara verilecek eğitim kişiliğin geliştirilmesi olarak ortaya
konulurken, anne ve baba evde, öğretmen okulda, çocukların yanlışlıklarını
düzeltebilir ancak bu iki kurum bazen çatışabilir.
Kişiliğin 2-6 yaş arası oluşumunda model anne ve baba
iken okulda modellik onlardan öğretmene geçer ve ebeveynin otoritesi sarsılmaya
başlar. Bu sarsılma beraberinde çatışmayı getirir. Dolayısıyla öğretmen
çocukları eğitirken ebeveynleri de eğitmek zorunda kalabilir.
Çocuğun bilgilenme ve olgunlaşma süreci ortaya
konulurken, bireysel ve sosyal olarak sınırı tanımlanamayan bir ilerleme veya
gerileme düzleminde görülür. Bu gelişme ve öğrenme anne karnı veya dünya yaşamı
ile sınırlandırılmaz, doğum öncesi ile ilintilenerek dünya yaşamı öncesinden
başlatılır ve sonuna kadar devam ettirilir.
Dünyaya gelen her çocuğun saf tabiatının öyle
kalmayışının bilhassa çocukluk kozasının doğru açılamayışının nedenleri şöyle
özetlenir:
— Çocuktan önce anne ve babanın gelişimi ve eğitimi
gerekir.
— Çocuğun anne rahminde iken sosyal ve fiziksel gelişimi
ve eğitimi önemlidir.
— Dünyaya gelen çocuk ilk terbiyesini (OÖE) ebeveyninden
alır.
— Okulla başlayan eğitimde babanın görevini
gerçekleştirme düzeyi daha da artar.
— Değerler eğitiminde ailenin rolü büyüktür.
— Tatilsiz okul olan ailenin çocuğun eğitimine katkısının
boyutları geniştir.
— İkinci ve belki de en önemli sosyal kurum olan okulun
rolü yadsınamaz.
— Bütün bu eğitimler DEĞERLER çerçevesinde
gerçekleştirilmelidir.
— Ve her değer de olmazsa olmaz olan ruh SEVGİ’dir.
Sevgisiz zekâ, çocuğu küstah yapar.
Sevgisiz
adalet, çocuğu eşitliksiz yapar.
Sevgisiz hoşgörü, çocuğu iki yüzlü
yapar.
Sevgisiz
başarı, çocuğu kibirli yapar.
Sevgisiz
zenginlik, çocuğu bencil yapar.
Sevgisiz
uysallık, çocuğu hizmetkâr yapar.
Sevgisiz
yoksulluk, çocuğu asi ve aksi yapar.
Sevgisiz
güzellik, çocuğu gülünç yapar.
Sevgisiz
kudret, çocuğu zorba, despot yapar.
Sevgisiz
çalışma, çocuğu köle yapar.
Sevgisiz
sadelik, çocuğu değersiz yapar.
Sevgisiz yasa,
kural, çocuğu tutsak yapar.
Sevgisiz inanç,
çocuğu bağnaz yapar.
Bütün bunlardan uzak bir çocukluk kozasının yırtılması
insanlığın başına bela oluşturur. Ondan da Allah’a sığınmak gerekir vesselam.