Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Temmuz 2018

Çocuk, istismar ve cinayet

Allah, insanlığı yeryüzünü imar ve iskan etmesi, fitne çıkarmaması ve insanca yaşayabileceği ilişkiler kurması için yaratmıştır. Kadın ve erkeğin asli görevi, Allah'ın kendileri için yaratılış gayesine uygun olarak yaşamaktır. Allah, insanlığın soyunun devam etmesini murat etmiş, en büyük zenginlik ve nimet olarak kendilerine çocuklar vermiştir. Allah'ın insanlara verdiği kızlar ve oğullar sayesinde insanlık varlığını var etmekte, sürdürmekte ve yenilemektedir. İnsanlığın, Allah'ın kendilerine verdiği en büyük nimetlerden olan çocuklarını büyütme, besleme, eğitme, koruma ve geliştirme görevi vardır. Çocukların hukukunu korumak, Allah'ın herkese yüklediği ahlaki, insani, İslami, hukuki ve manevi bir görevdir. Çocukların varlığının korunması, insanlığın kolektif görevidir.

Bugünlerde ülkemizde korkunç olaylar yaşanmaktadır. Kaçırılan çocuklar, taciz edilen çocuklar ve öldürülen çocuklar karşısında hepimiz büyük bir şok içindeyiz. Hepimiz artan, yüreğimizi dağlayan ve içimize ateşler düşüren çocuk istismarı ve cinayetleri karşısında bize neler oluyor, kendisine insan denilen bu cani mahluklar, çocuklara karşı bu vahşeti nasıl yapar sorularını soruyoruz. Artan çocuk istismarı ve cinayetleri, ülkemizin ve insanlığın gerçek anlamda asli bir beka tehdidiyle karşı karşıya bulunduğunu göstermektedir. Çocuklara yönelik her türlü istismar ve cinayet, insanlığımızın bekasına karşı gerçekleştirilen büyük bir suçtur.

Kendi çocuklarımız konusunda duyarlı olmak yetmemektedir. Çocuğa salt başkasının çocuğu veya yabancı olarak bakmak yanlıştır. Çocuk, hepimizin çocuğudur. Çocuk istismarı ve cinayet olaylarına, kendi çocuğumuza yapılmışçasına gösterilecek bir duyarlılık ve düşüncesiyle yaklaşmak, insani bir sorumluluktur. İnsanlığımız için ölüm-kalım meselesi olan çocuk istismarı ve cinayetlerine karşı kolektif bir duyarlılığın, duruşun ve düşüncenin ortaya konması gerekmektedir.

Eylül ve Leyla çocuklarımızın kaçırıldıktan sonra işkencelere, tacizlere ve açlığa maruz kalarak öldürüldüklerini medyaya yansıyan haberlerden öğreniyoruz. Küçük bir kız çocuğunu günlerce aç bırakmak suretiyle ölmesini sağladıktan sonra minik bedenini dere kenarına vahşice bırakmanın hiçbir şekilde insanlığa sığdırılamayacağını düşünüyoruz ve ortaya tepki koyuyoruz. Çocuk istismarı ve cinayetleri karşısında ülkemizde büyük bir toplumsal infial oluşmuş durumdadır. Toplum, çocuklara yönelik istismar ve cinayet suçunu işleyenlerin, en ağır, caydırıcı ve ibreti alem olacak şekilde cezalandırılmalarını talep etmektedir. Toplumda çocuklara yönelik istismar ve cinayet suçlarını işleyenlerin idam edilmesi konusunda güçlü bir talep oluşmuş durumdadır.

Çocukları taciz eden ve öldüren vahşilerin, hiçbir şekilde cezalarında indirime gidilmemeli, hafifletici ve meşrulaştırıcı gerekçeler icat edilerek kurtulmaları sağlanmamalıdır. Çoğu zaman çocuk tacizcilerinin ve canilerinin, aklı yerinde olmayan, düşünme yeteneğini kaybetmiş ve patolojik davranışlar gösteren kişiler olarak düşünmekteyiz. Bu yaygın yanılgının aksine çocuk tacizcilerinin ve katillerinin, çoğu zaman günlük hayattaki işine gücüne bakan, herkes gibi normal hayat yaşayan kimseler olduğu gerçeğini unutuyoruz. Elimizde, kimin çocuklara yönelik taciz ve cinayet suçunu işleyebileceğine dair standart bir profil ve kişilik tipi bulunmamaktadır. Etrafımızda normal görünen herkesin potansiyel olarak çocuklara yönelik iğrenç fiiller ve suçlar işleyebileceği gerçeğinin farkında olmalıyız.

Çocuklara karşı istismar ve cinayet suçu işleyenlerin kimyasal hadımla cezalandırılması önerisini hükümet desteklemekte ve bunun yasalaşması için çalışmalar yapmaktadır. Kimyasal hadımın etkili ve caydırıcı bir ceza olduğunu söyleyebiliriz. Çocuklara karşı iğrenç fiillerde ve suçlarda bulunmaya niyet edenlerin, yasal olarak ağır cezalara çarptırılacaklarını bilmelerinin yanında, toplumun bir bütün olarak kendilerini dışlayacağını bilmeleri de büyük önem taşımaktadır. Toplumun çocuk tacizcilerini ve canilerini içinde barındırmayacağı düşüncesi, iğrenç niyetler taşıyan kişiler üzerinde caydırıcı bir korku ve vazgeçmeye neden olabilir. Çocuk tacizcileri ve canilerinin en çok korktuğu şey, toplumun kendilerine karşı koyacağı tepkidir. Çocuklara karşı iğrenç fiil ve suçlarda bulunan kişilerin, hayatları boyunca toplumdan soyutlanacaklarının sürekli olarak gündemde tutulması gerekmektedir. Yasal cezalandırma ve sosyal izolasyonun birlikte ele alınması, tacizciler ve canilere karşı işlevsel tedbirlerin alınmasında dikkate alınması gereken bir husustur.

Toplumun her kesiminde şiddetin yaygınlaştığını ve sıradanlaştığını gösteren facialar gerçekleşmektedir. Çocuklara, kadınlara, genç kızlara, hayvanlara, kısacası hepimizi hedef alan şiddet davranışları, birer ikişer insanlığımızı azaltmakta, zayıflatmakta ve yok etmektedir. Toplumumuzu sinsi bir şekilde tahrip eden ve yok eden şiddet ve ölüm kültürüyle hesaplaşmamız, yüzleşmemiz ve sorgulamamız gerekmektedir. İçimize yerleşen ataerkillikle, erkek ve şiddet merkezcilikle, şiddet ve gücü en üst değer yapan kodlarla hesaplaşmamız ve yüzleşmemiz lazımdır. Çocuklarımızın, gençlerimizin ve hayvanlarımızın yok olmaması içimizdeki karanlık tarafımızla yüzleşirken, bunu kısır bir ideolojik polemik, karşılıklı suçlama, aşağılama ve ötekileştirme şeklinde yapmayacak şekilde kendimizi olgunlaştırmalıyız.

İstismara ve şiddete karşı kendilerini korumak için yapabilecekleri ve dikkat etmeleri gereken konularda çocuklarımızı bilinçlendirmeli ve onlarla ilgilenmeliyiz. Bedenimiz ve ruhumuzun birlikte bize özel olduğunu, kadın, erkek, genç kız dahil hiç kimsenin bir diğerinin mahrem olan varlığına ihlal ve zarar verme anlamına gelecek davranışlarda bulunmaması gerektiğini öğrenmeliyiz. Toplum olarak hepimizin sahici anlamda Hayata Saygı ilkesini içselleştirmek için bilgiyle, öğrenmeyle, tecrübeyle ve iletişimle hareket etmeliyiz. Şiddeti taklit etmek yerine, içimize yerleşen şiddeti psikolojik, sosyal zihinsel, kültürel, dini, ahlaki ve manevi açılardan tahrip edecek yapıcı, yaratıcı ve verimli yaklaşımlar geliştirmeli, tartışmalar yapmalı ve perspektifler ortaya koymak için çabalamalıyız. Şiddeti taklit eden değil, tahrip eden yollar bulmalıyız. Şiddetle başa çıkmanın sihirli bir yolu yoktur, ama şiddetle mücadele etmek çok boyutlu, çok aktörlü ve çok faktörlü yaklaşımlara ihtiyaç duyduğumuz açıktır.