'Çıplaklıktan sakının!..'
Yüce dinimiz İslâm’ın çizdiği çerçevede ahlakî olgunluk, ancak kâmil mânâda haya yani utanma duygusuna sahip olmakla temin edilebilir.
Haya imanî bir konudur. Müfessirler; Araf sure-i celilesinin
26. âyet-i kerimesindeki: “libâsü’t-takvâ” (takva elbisesi) tabirini;
insanın ruhunu bezeyip ahlakını koruyan utanma duygusu, şeklinde tefsir
etmişlerdir. Mevzu ile alakalı hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Çıplaklıktan sakının! Zira sizin yanınızda; sadece helaya
girdiğiniz zaman ve erkek hanımına sokulunca ayrılan melekler vardır. Onlardan
haya edin, onlara karşı saygılı olun.” (Tirmizî)
“Allah (avret yerine) bakana da, baktırana da
lanet etsin!” (Kenzu’l-Ummal: 19162)
Haya, peygamberlerin -aleyhimüsselam- mirasıdır. Efendimiz
aleyhisselam şöyle buyurdu: “Allah’tan hakkıyla hayâ edin!” Sahabe-i
kiram, “Ey Allah’ın Rasulü! Allah’a hamdolsun biz Allah’tan hayâ ediyoruz” deyince,
Rasulullah şöyle buyurdu:
“Kastettiğim hayâ bu değil. Allah’tan hakkıyla haya
etmek, başı ve onun taşıdıklarını, karnı ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza
etmen; ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim âhireti dilerse, dünya
hayatının süsünü terk etmeli, âhiret hayatını dünya hayatına tercih etmelidir.
Kim bu söylediklerimi hakkıyla yaparsa, Allah’tan hakkıyla haya etmiş olur.”
(Tirmizî)
Hadis-i şerifteki; “başı ve onun taşıdıkları”
cümlesinden maksat; başta bulunan göz, kulak ve dil gibi uzuvlardır. “Karnı
ve onun ihtiva ettikleri” cümlesinden maksat da; kalp, mide, cinsel organ,
el ve ayak gibi azalardır.
Demek ki, insan; bütün benliğini, maddî ve manevî varlığını
haya ile süsleyip yüzünü âhirete döndürmedikçe Allahü Teâlâdan hakkıyla haya
etmiş olmaz.
Gerçek haya sahibi olmak için; kişinin her halinin murakabe
altında olduğunun bilincinde olması ve buna uygun hareket etmesi gerekir.
İnsanın zahirî ve fizikî güzelliğinin yanında, manevî
güzelliği de vardır. İnsanın manevî güzelliği haya, edep ve irfan gibi âlî
hasletler iledir. Bu erdemler; hayat boyunca devam ettirilirse, kişiyi Cennete
yaklaştırır.
Haya sahibi fertlerden oluşan bir toplumda, faziletin en
geçer akçe olduğunu söylemeye gerek yoktur.
Haya; insanın özünden uzaklaştığı, kendine yabancılaştığı ve
insanlık hasletlerini birer birer kaybettiği bir zamanda, bize kendimizi
hatırlatan mühim bir fazilettir...
Haya kavramının günümüz modern toplumunda hatırlattığı tek şey
“utangaçlık”tır, o da “psikolojik bir problem” olarak kabul edilmektedir. Evet,
maalesef insanın en temel erdemini rahatsızlık olarak kabul eden bir dünyada
yaşıyoruz!
Hayanın, Müslümanın hayatında çok önemli bir ağırlığı
vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Haya bütünüyle hayırdır.” (Müslim)
“Haya sadece iyilik getirir.” (Buhari)
“Dört haslet peygamberlerin sünnetindendir: Haya, güzel
koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek.” (Tirmizi)
“Haya imandandır.”
(Buhari)
“İman, yetmiş küsur şubedir. En yüksek şubesi “lâ ilâhe
illellâh” (Allah’tan başka ibadet edilecek ilah yoktur.) En düşük şubesi
ise sıkıntı veren bir şeyi yoldan uzaklaştırmaktır. Haya da imandan bir
şubedir.” (Buhari) Dikkat buyurun, özellikle ‘haya’ erdemine vurgu
yapılmaktadır.
Şu halde kesinlikle hayanın, imanın bir gereği olduğunu ve
imandan kaynaklandığını söylememiz gerekir. Dikkat edilirse görülecektir ki,
modern hayat tarzının dayatmalarına direnemeyen insanın ilk kaybettiği insanî
ve imanî sıfat hayadır. Bir insan, haya duygusunu kaybetmeden, Allahü Teâlânın
çizdiği sınırlar dışına çıkmayı asla göze alamaz.
Hayasını yani utanma duygusunu kaybetmiş bir insanın, diğer
dinî hasletleri yaşatamayacağı açıktır. Evet, Müslüman için haya, dindarlığın
en temel göstergelerindendir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Her dinin bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı da hayâdır.”
(İbn Mâce) Demek ki Müslümanın en temel ve en karakteristik vasfı hayadır.
Efendimiz aleyhissalatü vesselam: “İzâ lem testehi fesna’
mâ şi’te” (utanmadıktan sonra istediğini yap!” (Buhârî 5769) hadis-i
şerifleriyle ‘hayâsız’lığın ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu
vurgulamışlardır.
Bu hadis-i şerifin mânâsı şöyledir: “Ayıplanmaktan kaygı
duymuyor ve haya etmiyorsan; artık seni kötülük yapmaktan alıkoyacak bir güç
kalmamış, demektir. Sen, bundan sonra; elinden gelen her türlü kötülüğü yapmaya
adaysın!