Cinsel menfaat çarkı
Bir
söyleşi esnasında bir kadın yanakları nemli sordu.
“Acaba
ben nefsime yeniliyor muyum? “
Anlamadığım
için yanaklarında görünmemeye çalışan gözyaşlarını atlayarak yüzüne
bakmadan-bakmaya çalıştım. Devam etti. “Eşim Suriyeli göçmenlere karşı çok
yardım sever birisi. Fakat yardım esnasında sürekli görüştüğü için günaha
girdiği düşüncesiyle, özellikle biri ile arasında nikah kıyarak günaha düşmeden,
helal helal yardım etsem mi?” diye düşünüyor ve bu konuda benim fedakar ve anlayışlı
davranmamı istiyor. Ben de kıskanıyor ve buna izin vermiyorum. “Acaba yanlış mı
yapıyorum? Nefsime mi yeniliyorum? Çünkü o kadınlar benden çok zor durumda”…
Anteplilerin
deyimiyle “beynimin pekmezi” birden fokurdayıp taşma eğilimi gösterdi. Genç ve
güzel kadının düşürüldüğü duruma kızacakken zihnim dümeni tersine çevirdi.
İçimden bu sizin aptallığınızın inşa ettiği bir zemin. Sakın bunu “abdallık”
gibi bir paravanla saklamaya çalışmayın. Kurnaz eşinizin savaştan kaçıp
ülkesine sığınmış bir kadıncağıza ancak nikahına alarak yardım edebilecek
olması ve bunu bir de günaha girmeme hassasiyetiyle kamuflajına nasıl
uyanamıyorsunuz? Madem İslami değerler üzerinden gidiyorsunuz. “Mümin erkekler
mümin kadınların dostudur.” Ayeti ve benzer pek çok ayeti düşündüğümüzde bile
bu dostluk mudur? Bir kadına, hem de sığınmacı bir kadına yardım etmenin ön
koşulu neden ille de nikah olsun? Siz yardım için üç beş kuruş uzatıyorken
aklınız ne ile meşgul? Karşılıksız mehir yerine mi sayıyorsunuz verdiklerinizi?
Yani mademki bir şeyler verdik, karşılığını da hiç olmazsa cinsel yararlanma
elde ederek alalım, bir taşla iki üç kuş vurmuş olalım’a mı sayıyorsunuz?
Hayal
meyal şöyle bir karşılık vermiştim sanırım. Siz eşinize benden selam söyleyin.
Bir kere de ondan herhangi bir yararlanma olmadan bir kadına yardım etmeyi
denesin. Yardım veya bir iş veya başka bir nedenle karşı cinslerin görüşmesinin
günah olduğunu uydurup kendi kötü amaçlarını sevapmış gibi göstermeye
kalkışmasın. Sevsinler onun hayrını. Sevap olur, kıysınlar ikinci nikahını…
Sayısız
çoklukta ikinci evlilik adı altında bu şekilde yaşayanlar olduğunu hepimiz
biliyoruz. Böyle herkesin bildiği ama
herkesin herkesten gizlediği yapıların olduğunu ifşaya gerek yok. Aşikâr-lığ-a
gizlenen bir şey bu…
Ha,
yıllar öncesinde yaşanan bu anı neden geldi aklıma?
Özellikle
medya ve sinema sektörü ile ilgili bir sinema veya dizi senaryo isteği ile
karşı karşıya geliyoruz. Önceden ürettiklerimiz veya yenice, ısmarlanan ne ise
ona uygun ürettiklerimizi getirerek, heyecanla paylaşıyoruz. Maalesef çoğu
zaman ya biz ya arkadaşlarımızdan biri sektördeki erkeklerin iş ve üretim
değil, kişisel istek ve tacizleri ile karşı karşıya kalıyoruz. Edebiyat aleminde
de bütünüyle sanat aleminde de bunun örnekleri ziyadesiyle çok. Bir kesimde de
iş süresince rastladığı ve güya aşık olduğu kadınla koşulsuz ve kuralsız bir
sözüm ona aşk(!) yaşama alışkanlığı var. Bu -aman aman- coşkulu aşk, iş
bitimine veya başka bir iş için yenice görüşüp rastladığı ve aşık olmasına
ramak kalan bir kadına rastlayıncaya kadar böyle böyle, zincirleme devam
ediyor.
Bir
taraf bunu nikah ve gizli saklı da olsa bir imkan ve zemin oluşturarak yapıyor,
diğer taraf ta ise her şey müşterek ile başlayan ama daha çok erkeğin iç
güveysi sevgili olduğu ve kadının her şeyinden yararlandığı şekilde başlıyor ve
kaynak sahibi nihayet bilinçlendiğinde ve duruma uyandığında bitmiş oluyor.
Fakat sorun yok. Yeni kaynak arayışlarına gidiliyor… Kaynağı kandırabileceği
kadar ağzı, karizması, fiziği var. Onlar bitinceye kadar devam.
Bu
arada insanlık için iş, bilimsel veya sanatsal üretim, insan olarak birbirinin
gelişimine yardımcı olmak, birlikte gelişmenin dostu olmak filan hepsi hava
civa…
Suçlu
kim? Buna zemin hazırlayan herkes! Bir cins veya bir kesim değil. Bütünüyle
insanın kendisi. Ne kadar hazırladı ve bu saçma ve sonuna kadar menfaatçi
çarkın devam etmesi için ne kadar “hizmet” ettiyse o kadar suçlu…
Muhakkak
bunun kadın versiyonları var. Çokça var… Fakat ben haliyle insanın -ciğer
yarısı, diğer yarısı- olarak anladığım ve algıladığım insan cinsinin biri
üzerinden diğerini de anlatmış oluyorum. Kesinlikle feminist veya daha açıkça
kadıncı bir yaklaşımım olmaksızın, samimice ve değişim amacıyla bunları
yazıyorum.