Çin'de Yeni Dünya Düzeni provası
Çin sadece 2017 yılında iç güvenliğe 1,24 Trilyon Yuan harcadı. Bu rakam orduya harcanandan daha fazla bir bütçeye denk geliyor.
Dünyanın en yakından
izlenen on şehrinden sekizi Çin'de. Bu şehirlerde neredeyse kör nokta yoktur. Pekin
de dâhil olmak üzere birçok şehrin CCTV kameralarla %100 korunduğu söyleniyor.
Bir araştırma raporuna göre, geçen yılın sonunda dünya çapında tahminen bir milyar güvenlik kamerası
vardı. Bunların yarısından fazlası Çin'de. Kısacası Çin'de her 1000 kişiye
372,8 kamera düşüyor.
Çin polisi yüz tanıma teknolojisini kullanıyor ve
kalabalıktaki herkesi yüz maskesi taksalar bile takip edebiliyor.
Birçok güvenlik
kamerası, 90 metrelik bir yarıçap içinde ses kaydı yapabilen ve ses izlerini
analiz edebilen cihazlarla donatılmış durumda. Hükümet, özel şirketleri
kullanarak iris taramaları ve DNA da dahil olmak üzere insanların biyometrik
portrelerini oluşturmaya çalışıyor.
Anlayacağınız insanlara nefes aldırmıyorlar.
Epeydir de sıkı Covid karantinaları uyguluyor. Birçok ülkede
kısıtlama ve maskelerin işe yaramadığı ortada iken Çin hükümeti neden kendi
ekonomisini kısıtlamalarla sabote ediyor ve halkını isyana sürüklüyor?
Bir ülke düşünün, virüsten
korumak istediğini söylediği vatandaşlarını aç bırakmaya, tutuklamaya, dövmeye
ve hatta öldürmeye hazır hale gelmiş!
Şimdi soralım;
Peki, aşılar işe
yarıyorsa, neden yasaklar ve kısıtlamalar getiriyor? Aşılar işe yaramıyorsa neden
halkı aşı olmaya zorluyorlar? Maskeler ve kısıtlamalar işe yarıyorsa, Çin neden
Covid dalgasıyla karşı karşıya?
Klaus Schwap, “Great Reset” adlı kitabında şöyle diyordu. “Covid-19 vakalarında, hükümetlerin sıkı
kısıtlamalar uygulamaktan başka makul bir alternatifi yoktu.”
Ardından da Covid-19’un küresel ekonomi için 100 yılı aşkın
süredir kaydedilen en derin krizini oluşturacağını ifade ediyordu.
“Ekonomist Kenneth Rogoff'un uyardığı gibi” diyordu Schwab,
"Her şey ne kadar süreceğine bağlı,
ancak bu uzun süre devam ederse, kesinlikle tüm mali krizlerin anası olacak.”
İşte bugün Çin tam olarak bunu yapmaya çalışıyor.
Ünlü ekonomist Nouriel Roubini; “Yıllarca süren aşırı gevşek maliye, para ve kredi politikaları ve büyük
olumsuz arz şoklarının başlangıcından sonra, stagflasyonist baskılar şimdi
devasa bir kamu ve özel sektör borcu oluşturdu.
Tüm ekonomik
krizlerin anası yaklaşıyor ve politika yapıcıların bu konuda yapabileceği pek
de fazla bir şey yok” diyor.
Ülkemiz her ne kadar bunun faturasını marketlere kesse de
durum bundan daha vahim ve karmaşık.
Düşünün küresel
olarak, toplam özel sektör ve kamu sektörü borcunun GSYİH'ya oranı 1999'da
%200'den 2021'de %350'ye yükseldi. Bu oran ABD’de %420, Çin'de ise %330.
Yani “Büyük Buhran” sırasında ve II. Dünya Savaşı sonrasında
olduğundan daha yüksek bir oran bu.
Hepsi bir plan
dâhilinde gerçekleşiyor. Ukrayna'daki savaş, Çin'deki kısıtlamalar, tedarik
zinciri kesintileri ve stagflasyon riski bizi büyük sıfırlamaya doğru götürüyor.
Dünya Bankası Başkanı
David Malpass sanki bilmiyormuş gibi “birçok ülke için durgunluğun önlenmesinin
zor olacağını” söylüyor!
Tam da bu noktada Çin, Dördüncü Sanayi Devrimi, Büyük
Sıfırlama ve elbette Yeni Dünya Düzeni'nin bir parçası olma yolunda örneklik
teşkil ediyor.
Belki de orada çok
sayıda ülkede meydana gelebilecek isyanlar ve bu isyanlarla nasıl başa
çıkılacağı konusunda bir prova yapılıyor. Açıkçası Çin, kitlesel psikolojik işkencenin
bir araştırma sahası gibi duruyor.
Bu bakımdan Çin’de olan bitenleri yakından izleyin, çünkü
orada yapılan kötülükler eninde sonunda gelip bizi bulacaktır.