Cin şeytanı çarparsa
Buda nereden çıktı diyenler elbette olacak. Bilim putuna iman edenlerin zırvaları yanında buda bir şey mi? Dünya öyle bir savrulma yaşıyor ki, lütfedip makalemi okuduklarında demek istediklerimi anlayacaklar.
Ülkemizde malum bir
zihniyet ve bu zihniyetin fosilleşmiş düşüncelerinin borazanlığını yapan soyu
sopu bozuk sözde yayın organları var. Yazılı ve görüntülü basının yüz karası
olan bu çirkeflikten beslendiği için zehirlenmiş beyinlerin abuk sabuk çıkışlarını
bugünlerde yeniden sık görmeye başladım.
Bu güruhun olmazsa olmaz
birinci özelliği din düşmanlığı. Bu düşmanlık öyle bir boyutta ki, insan bunlar
Ebu Cehil’in torunları olmasın diye düşünmeden edemiyor.
Dünya sağlık örgütü
sağlığı tanımlarken bedenen, ruhen, zihnen ve sosyal olarak tam bir iyilik hali
olarak bütüncülleştirir. Bana göre doğru bir tanımlama. Ancak bu kavram
içerisinde soyut olan iki kelime var. Ruh ve zihin.
Bakırköy Ruh Ve Sinir
Hastalıkları Hastanesi’nde çalıştığım yıllarda hep düşünmeme rağmen bir türlü
içinden çıkamadığım bir kavramdı ruh. Nedir? Nasıl tanımlanır? Dünya çapında
bilinen bir hastanenin adını taşıyor ama kendisi ile ilgili bilinen pek bir şey
yok.
Kanıta dayalı tıp sanırım
burada tökezlediği için, şimdilerde bu kavramı pek kullanmıyor. Doğal olarak bu
hastaneden yetişerek uzmanlaşan hekimlere Ruh hekimi söylemi çoktandır rafa
kaldırıldı.
Önceleri akliye ve
asabiye olarak tanımlanan bu uzmanlıklar, yerini nöroloji ve psikiyatri olarak
evirdi çevirdi sonunda bir kuşa döndü dönmesine de, yaşadığımız hayatta asıl
misyonundan uzaklaştırıldığı için hastalara şifa kapısı olmayı beceremediğinden
olsa gerek, tüm dünyada ve özelde ülkemizde hastalar çare ve çözüm aramada yeni
yol arayışları ile dimyata pirince giderken evlerindeki bulgurdan
olabiliyorlar.
İş dönüyor dolaşıyor
insan fıtratına geliyor. Ortodoks batı tıbbı teknolojinin de yardımı ile
gerçekten akıl almaz mesafeler kat ederek oluşturduğu endüstri sayesinde nerede
ise olmazları oldurur haline getirmesine rağmen, akliye hekimliği sadece kanıta
dayanarak ürettiği imkânlar ile diğer tıp dalları gibi bir sıçrama yerine gaf
üstüne gaf yapmaya devam ediyor. İnadım inat dedikçe de battıkça batıyor.
Köksüz bir ağaç gibi gittikçe de kuruyor.
Bunu nereden çıkardım.
Elbette yılların tecrübesi ve gözlemlediğim hasta hareketlerinden. Akliye
hekimleri, ruhu terk edip psikiyatr olmayı tercih ederek hastalarına sadece
kanıta dayalı tıp teknolojisinin ürettiği gözlüklerle bakmaya başlayınca,
hastalarına çare ve çözüm üretmede yetersiz kaldılar.
Ruhsal kaynaklı sorunları
için yeni arayışlar peşinde o kadar çok hasta tanıyorum ki, bu makaleyi yazma
ihtiyacı hissettim.
Başa dönersek, sağlığın
tanımında önemli olan Ruh kavramına yeniden dönmek istiyorum. Ruh ile ilgili
araştırmaların varıp dayandığı yer din değerli dostlar. Şeytan, melek, cin gibi
kavramlarında kökeninde din var. Hem semavi hem de semavi olmayan dinlerde
sadece anlam buluyor bu kavramlar. Kanıtları için bilim hala cehalet uykusunda.
Din ismini duyunca
kırmızı görmüş boğa gibi kaçan bir güruh var hem dünyada hem de ülkemizde. Bu
kesim dini afyon kabul ederek daha baştan kaybediyor ama Ebu Cehil torunu
olunca yapılacak bir şeyde yok söylenecek bir sözde yok.
Hastalarımızı sadece
beden sağlıkları ile ilgili şifayap olmak ile mutlu edemiyoruz. O halde
zihinlerine ve ruhlarına dokunarak buradaki sorunlara da çare ve çözümler
üretmemiz gerekiyor. Boşluk bırakırsak birileri doldurur.
Biz hekimler bilerek veya
bilmeyerek boşluklar bırakmaya devam edersek, sadece kanıta dayalı tıp doğması
ile takındığımız gözlükleri teşhis ve tedavilerimiz için kullanırsak korkarım
ki, başarısızlığa mahkûm olur ve rap rap yapmaya devam ederiz.
Dünyanın doğusunu ve
batısını gezme, görme ve gözlemleme imkânı bulan bir hekim olarak batıda ve
doğuda şifa arayışının devam ettiğini gördüm. Amerika, doğu tıbbına yönelmiş,
Çin ise batı tıbbına. İki taraflı zeytin dalı benim bütüncül bakışımın
sebeplerinden biri.
Ben hastalarıma bütüncül
bakmaya çalışıyorum. Hem endüstrinin imkânlarını kullanıyor, hem de onun henüz
çözemediği ruh ve zihnin dehlizlerinden şifa aramaya, şifa bulmaya ve şifa
olmaya gayret ediyorum.
Şifanın Allah'ın bir
sıfatı olduğu bilinci ile onsuz şifa olmayacağını yine yılların tecrübesi ile
öğrenerek önce zararlı olmama ilkesi ile mesleğimin kutsiyetine helal
getirmemeye gayret ediyorum.
Zihniyeti virüslü malum
kesim bu yazdıklarımdan bir anlam çıkaramayabilir. Kırk yıllık hekimlik
tecrübemle yüzbinlerle ifade edilecek hasta gözlemlerim ile işin aslının bu
olduğunu açık yüreklilikle hasbi ve kalbi olarak söylerim.
Şifa Allah'tan sebep hekimler. Gerisi lafı
gürzaf.
Melekten, şeytandan, cin
ve ruh bilincinden yoksun yetişen nesiller ile övünmek yerine yerinmeliyiz. Bu
bilinçten noksan yetişen her bir insan sureti ile insan olsa da sireti ile
farklı bir yaratığa doğru everilebilir. İnsan her iki omuzunda görevli iki
melek olduğuna inanmakla ne kaybeder ne kazanır?
Dünyamızdaki
acımasızlığın bu kadarını gördükten sonra insan eli ile işlenen bu kadar
cinayeti işleyenleri suçlamadan önce insanlığın bu kadar savrulmasının altında
tatminsizlik ve maneviyattan yoksunluk etkenlerden biri gibime geliyor.
Suçlu arayacaksak önce
aynaların karşısına geçerek hizaya gelme cesaretinde olmalıyız. Sadece gözler
yetmez. Vicdan gönül ve kalp gözleri ile bakma cesareti de gerek. Dinde yaya,
imanda piyade olanlar kadar dini imanı kendi alçak emelleri için kullananlarda
en az diğerleri gibi suçlu. Görene. Körene.
Sağlık ve mutluluk
dileklerimle.