Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.70
Gram Altın
2958.99
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Eylül 2020

Cin şeytanı çarparsa

Buda nereden çıktı diyenler elbette olacak. Bilim putuna iman edenlerin zırvaları yanında buda bir şey mi? Dünya öyle bir savrulma yaşıyor ki, lütfedip makalemi okuduklarında demek istediklerimi anlayacaklar.

Ülkemizde malum bir zihniyet ve bu zihniyetin fosilleşmiş düşüncelerinin borazanlığını yapan soyu sopu bozuk sözde yayın organları var. Yazılı ve görüntülü basının yüz karası olan bu çirkeflikten beslendiği için zehirlenmiş beyinlerin abuk sabuk çıkışlarını bugünlerde yeniden sık görmeye başladım.

Bu güruhun olmazsa olmaz birinci özelliği din düşmanlığı. Bu düşmanlık öyle bir boyutta ki, insan bunlar Ebu Cehil’in torunları olmasın diye düşünmeden edemiyor.

Dünya sağlık örgütü sağlığı tanımlarken bedenen, ruhen, zihnen ve sosyal olarak tam bir iyilik hali olarak bütüncülleştirir. Bana göre doğru bir tanımlama. Ancak bu kavram içerisinde soyut olan iki kelime var. Ruh ve zihin.

Bakırköy Ruh Ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde çalıştığım yıllarda hep düşünmeme rağmen bir türlü içinden çıkamadığım bir kavramdı ruh. Nedir? Nasıl tanımlanır? Dünya çapında bilinen bir hastanenin adını taşıyor ama kendisi ile ilgili bilinen pek bir şey yok.

Kanıta dayalı tıp sanırım burada tökezlediği için, şimdilerde bu kavramı pek kullanmıyor. Doğal olarak bu hastaneden yetişerek uzmanlaşan hekimlere Ruh hekimi söylemi çoktandır rafa kaldırıldı.

Önceleri akliye ve asabiye olarak tanımlanan bu uzmanlıklar, yerini nöroloji ve psikiyatri olarak evirdi çevirdi sonunda bir kuşa döndü dönmesine de, yaşadığımız hayatta asıl misyonundan uzaklaştırıldığı için hastalara şifa kapısı olmayı beceremediğinden olsa gerek, tüm dünyada ve özelde ülkemizde hastalar çare ve çözüm aramada yeni yol arayışları ile dimyata pirince giderken evlerindeki bulgurdan olabiliyorlar.

İş dönüyor dolaşıyor insan fıtratına geliyor. Ortodoks batı tıbbı teknolojinin de yardımı ile gerçekten akıl almaz mesafeler kat ederek oluşturduğu endüstri sayesinde nerede ise olmazları oldurur haline getirmesine rağmen, akliye hekimliği sadece kanıta dayanarak ürettiği imkânlar ile diğer tıp dalları gibi bir sıçrama yerine gaf üstüne gaf yapmaya devam ediyor. İnadım inat dedikçe de battıkça batıyor. Köksüz bir ağaç gibi gittikçe de kuruyor.

Bunu nereden çıkardım. Elbette yılların tecrübesi ve gözlemlediğim hasta hareketlerinden. Akliye hekimleri, ruhu terk edip psikiyatr olmayı tercih ederek hastalarına sadece kanıta dayalı tıp teknolojisinin ürettiği gözlüklerle bakmaya başlayınca, hastalarına çare ve çözüm üretmede yetersiz kaldılar.

Ruhsal kaynaklı sorunları için yeni arayışlar peşinde o kadar çok hasta tanıyorum ki, bu makaleyi yazma ihtiyacı hissettim.

Başa dönersek, sağlığın tanımında önemli olan Ruh kavramına yeniden dönmek istiyorum. Ruh ile ilgili araştırmaların varıp dayandığı yer din değerli dostlar. Şeytan, melek, cin gibi kavramlarında kökeninde din var. Hem semavi hem de semavi olmayan dinlerde sadece anlam buluyor bu kavramlar. Kanıtları için bilim hala cehalet uykusunda.

Din ismini duyunca kırmızı görmüş boğa gibi kaçan bir güruh var hem dünyada hem de ülkemizde. Bu kesim dini afyon kabul ederek daha baştan kaybediyor ama Ebu Cehil torunu olunca yapılacak bir şeyde yok söylenecek bir sözde yok.

Hastalarımızı sadece beden sağlıkları ile ilgili şifayap olmak ile mutlu edemiyoruz. O halde zihinlerine ve ruhlarına dokunarak buradaki sorunlara da çare ve çözümler üretmemiz gerekiyor. Boşluk bırakırsak birileri doldurur.

Biz hekimler bilerek veya bilmeyerek boşluklar bırakmaya devam edersek, sadece kanıta dayalı tıp doğması ile takındığımız gözlükleri teşhis ve tedavilerimiz için kullanırsak korkarım ki, başarısızlığa mahkûm olur ve rap rap yapmaya devam ederiz.

Dünyanın doğusunu ve batısını gezme, görme ve gözlemleme imkânı bulan bir hekim olarak batıda ve doğuda şifa arayışının devam ettiğini gördüm. Amerika, doğu tıbbına yönelmiş, Çin ise batı tıbbına. İki taraflı zeytin dalı benim bütüncül bakışımın sebeplerinden biri.

Ben hastalarıma bütüncül bakmaya çalışıyorum. Hem endüstrinin imkânlarını kullanıyor, hem de onun henüz çözemediği ruh ve zihnin dehlizlerinden şifa aramaya, şifa bulmaya ve şifa olmaya gayret ediyorum.

Şifanın Allah'ın bir sıfatı olduğu bilinci ile onsuz şifa olmayacağını yine yılların tecrübesi ile öğrenerek önce zararlı olmama ilkesi ile mesleğimin kutsiyetine helal getirmemeye gayret ediyorum.

Zihniyeti virüslü malum kesim bu yazdıklarımdan bir anlam çıkaramayabilir. Kırk yıllık hekimlik tecrübemle yüzbinlerle ifade edilecek hasta gözlemlerim ile işin aslının bu olduğunu açık yüreklilikle hasbi ve kalbi olarak söylerim.

Şifa Allah'tan sebep hekimler. Gerisi lafı gürzaf.

Melekten, şeytandan, cin ve ruh bilincinden yoksun yetişen nesiller ile övünmek yerine yerinmeliyiz. Bu bilinçten noksan yetişen her bir insan sureti ile insan olsa da sireti ile farklı bir yaratığa doğru everilebilir. İnsan her iki omuzunda görevli iki melek olduğuna inanmakla ne kaybeder ne kazanır?

Dünyamızdaki acımasızlığın bu kadarını gördükten sonra insan eli ile işlenen bu kadar cinayeti işleyenleri suçlamadan önce insanlığın bu kadar savrulmasının altında tatminsizlik ve maneviyattan yoksunluk etkenlerden biri gibime geliyor.

Suçlu arayacaksak önce aynaların karşısına geçerek hizaya gelme cesaretinde olmalıyız. Sadece gözler yetmez. Vicdan gönül ve kalp gözleri ile bakma cesareti de gerek. Dinde yaya, imanda piyade olanlar kadar dini imanı kendi alçak emelleri için kullananlarda en az diğerleri gibi suçlu. Görene. Körene.

Sağlık ve mutluluk dileklerimle.