Çileli Yolun Yokuşu
Bir yol bir yola sığınır sen içindeki dağdan
İnersin ellerinden bir ülke çiçeklenir.
Eşik Ağrısı/Mehmet Aycı
Hassasiyet, algı, sezgi gibi mefhumları bir tarafa koyacak
olursak ömrümün hiçbir döneminde zeki bir insan olamadım. İçimde daima parlak
ve pratik zekâsı olan kimselere dair bir merak, bir muhabbet, belki gizli bir
hayranlık bulundu fakat pek çoğunun kabına sığmayan, disipline girmeyen yahut
sadece zekâsına yaslanıp güvenen tutumu hislerimi belli bir mesafede tutmama
imkân tanıdı. Zaman içinde gayret, azim ve disiplinin zekâdan daha önemli
olduğunu, gayret sahiplerinin de kendilerine akıl sahiplerinden daha çok saygı
duyduğunu anladım. Bu sebeple bu metnin her satırını inancın en üst perdesinden
kaleme alacağım. Çünkü okuyup içselleştirdiğim her şeyin gerçek bir gayretin
hikâyesi olduğunu biliyorum artık. Çünkü yarınlarımızı imar edecek olanların,
bu gayretten doğacaklarını duyabiliyorum. Çocuklarımıza ve gençlerimize kazandırılması
gereken önceliğin bir azim ve çalışma disiplininden geçtiğinin farkındayım.
Yüksek, mağrur ama bigâne ve ziyan edilmiş bir zekânın
bileğini, kendini bilen ince bir gayret bükebilir ancak. Yer altında kalarak
insanla buluşamayan nice kıymetli taş gibi, işlenmeyen, işlenmediği için de
körelen kabiliyetler vardır ki çekilip gitmiştir şu yeryüzü atlasından. Buna
mukabil tavşanı geçen kaplumbağa misali menziline durmak ve yorulmaksızın giden
emeklemeler vardır ismi “çaba” olan.
“Kader gayrete âşıktır.”
buyurur Muhyiddin İbn Arabi.
Hilmi Ziya Ülken “toplumun pasif
bir unsuru” olarak doğduğunu söylediği insanın hayatın direnme ve tepkileriyle
gittikçe kişi olduğunu, gayretiyle iç hürriyetini kazanmaya başladığını söyler Aşk Ahlâkı adlı eserinde. “Hayatta hiçbir şey yapmamış olmak gibi
korkunç ve utandırıcı bir şey var mı? (s. 249) ” diye sorar Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan’da. Hayalin tadını ilk hâlini ve coşkusunu
daima korumasında bulan bir ruhu dâhil eder Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’ına Hüseyin Rahmi Gürpınar.
(s. 112) Mantıku’t Tayr’da geçer: Hz. Yusuf atıldığı kuyudan çıkarılıp
Mısır’da esir pazarına getirilerek satışa sunulur. Satıcı onu görüp satın alma
iştiyakıyla yanan taliplilerin arttığını hissedince fiyatı arttırır, vücut
ağırlığının beş misli miktarınca misk yağı ister. Bu esnada mezadın yapıldığı
yere elinde yün yumağı bulunan ihtiyar bir kadın gelerek eğirdiği on yumak
iplik karşılığı Yusuf’u almayı teklif eder. Tellal ile birlikte orada
bulunanlar da bu teklife güler. Kadın bu sarfınazar karşısında: “Sizlerin bu
çocuğu bana on yumak iplik karşılığında satmayacağınızı biliyordum ama herkes
duydu ve öğrendi ki, bu ihtiyar da çocuğu almak istedi. İşte bu şeref bana
yeter.”der.
Kimi
gayretler çocukça gelir ilk zaman dışardan bakıldığında, dışardan bakanlara.
Zamanı yılla tartanlar, insanı gruplandıranlar, iştiyakı dışlamayı ve öfkesiyle
yara inşa etmeyi şiar edinenler o gayret filizlenip boy vermeye başlayınca
hissedar ederler kendilerini. Vaktiyle cılız ve mecalsiz gördükleri o çabadan
bir benzerlik devşirirler. Zahmete yüz çevirenlerin oluverir rahmet. Oysa kendi
kuyusuna düştüğünde beklemiştir o eli insan… Oysa Âmâk-ı Hayal’de denildiği gibi “olmak için ilk önce olmamak
gerekir. (s. 116)
Zekâ gürültülü ve mutludur, gayret
hassas ve kırılgan. Kendine güvendiği için buyurgandır zekâ, dik başlıdır,
üstünlük taslamaktan imtina etmez. Gayret biat eder, saygı duyar, sabırlıdır. Zekânın
yüzü aydınlıktır, dizleri yaralı gayretin. Gayretin yolu çileden geçer; az
uyku, az söz, çok yorgunluk ve tefekkür. Belki de bu sebeple pek çok zekâ râm
olmaz ona… Oysa her azim ve gayret, kandilidir bu çağın.
Selam ile