Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Kasım 2024

​Çile Dolu Yollarda

Hz. Adem’le başlayan insanlık tarihinin derinliklerine baktığımızda, Hâbil ve Kâbil’in temsil ettiği iki kutbun insanlığı daima birbirine zıt yollara sürüklediğini görürüz: Hak ve Batıl. Hak yolunda yürüyenler, Allah’ın davetini savunarak iyiliğin ve adaletin bayrağını taşırken, Batıl yolunda ilerleyenler ise zulmü ve nefreti beslediler. Bu iki kutbun arasında insanlık, iyilikle kötülüğün çarpıştığı bir sahneye dönüştü. Hakkı savunanların acı dolu çilesini aktaran eserlerden biri olan İhsan Süreyya Sırma’nın İslâmî Tebliğin Mekke Dönemi ve İşkence kitabı da bana ve benim gibi birçok insana bir bilinç ve farkındalık kazandırdı. Bu kitap, tebliğ yolunun hiçbir zaman kolay olmadığını ve zulmün pençesinde bile Hak davaya tutunmanın değerini anlatan bir mihenk taşı oldu.

Son yıllarda, hatıralarını bizlere miras bırakanlar sayesinde geçmişin izlerini sürmek mümkün hale geldi. Bazen kendi anlatılarıyla, bazen de bir başka dostlarının sorularıyla hatıralarını kaleme alanlar bize geçmişin tanıklıklarını sunuyor. İhsan Süreyya Sırma’nın “Pervari’den Paris’e” adlı kitabını, öğrencisi Prof. Dr. Adnan Demircan’ın sorularına verdiği cevaplarla okurken, zihnimde yeniden canlanan hatıralarla bu kıymetli eserin sayfalarında kayboldum. Aynı günlerde, İsmail Sert’in “Siyaset ve Kitaplar Arasında” başlıklı sorularına verdiği cevaplarla bize kapı aralayan İbrahim Halil Çelik’in Hece Yayınları tarafından basılan kitabını da okudum. Her iki kitapta da tanıdık yüzlerin geçmesi, farklı hikayelerin ortak dostlar üzerinden köprüler kurduğunu gösterdi.

Viyana’da yolları kesişmiş İhsan Süreyya Sırma ve İbrahim Halil Çelik’in birbirlerine olan saygısı gözler önüne seriliyor. Çelik’in hatıralarında Sırma ile sohbetlerinden bahsederken gösterdiği hayranlık, Sırma’nın kendi hatıralarında da aynı sıcaklıkla karşılık buluyor. İkisi de birbirlerinin hayatında, en çetin yol ayrımlarında birer yoldaş olarak durmuşlar.

Pervari’nin çileli sokaklarında doğan ve zor bir hayatı gül bahçesinde gezintiye çıkarcasına seven İhsan Süreyya Sırma’nın hayatı, İbrahim Halil Çelik’in hatıralarında da yankı buluyor. Aynı mekanlarda bulunmamış olsak bile, fikirlerin ve gönüllerin yakınlığını hissetmek, bu iki çilekeşin yazdıklarında kendi geçmişime de dokunan bir yan bulmak beni derinden etkiledi. Düşüncelerin farklı olduğu için “acayip” sayıldığı, insanların idealleri yüzünden dışlandığı dönemlerden geçtik. 12 Eylül’ün baskıcı gölgesiyle, 28 Şubat’ın despot rüzgarlarında aynı fikirlerde buluştuğumuz bu çetin yollarda, aynı kaderi paylaştığımızı şimdi daha iyi anlıyorum.

Ankara’da uzun yıllardır ikamet eden İbrahim Halil Çelik’le yollarımızın kesiştiği nice ortak nokta var. Türkiye Yazarlar Birliği, Birlik Vakfı, Server Vakfı gibi kültürel ve sosyal etkinliklerin tertiplendiği mekanlar bu dostluğun adresleri oldu. TBMM’de karşılaştığımız günlerde de dostane sohbetler ettik. Onun anlattıklarından bazılarını birebir kendisinden dinlemiş olsam da tarihe tanıklık eden bir şahsiyetin yazdıklarının zihnimde kalıcı izler bırakması sevindirici. Çelik’in her sözü, tarihe düşülen bir not gibi derin anlamlarla yüklü.

Hayatlarında iz bırakmış dostlarını dualarla yad ederken, onlara acı yaşatanların bugünkü hallerini görmek de bir ibret vesikası. Hayat, belki de bu kutuplar arası yolculukta yaşananlardan geriye kalan hikayelerle bize ders veriyor.

Çilekeş ve davasına bağlı iki adam olarak iki ismin çizdiklerinde ortak noktalar belirginleşiyor. Biri Şanlıurfa’nın sıcağında şekillenmiş bir hayat, diğeri ise Siirt’in Pervari köyünde yokluklarla yoğrulmuş bir kader çizgisi... İlkeli duruşlarını ödün vermeden devam ettirdiler. Farklı coğrafyalardan, aynı davanın etrafında toplanmış iki ismin hikayesini okurken, “İyi ki bu değerli insanların yazdıklarını okumuş, iyi ki bu yolda birlikte yürümüşüm” demekten kendimi alamıyorum.