Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.85
Gram Altın
2972.81
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Temmuz 2022

Çıkma akıl

Prof. Dr. Mustafa TEKİN

Yedek parça insanların gündelik hayatlarında kullandıkları eşyaların, makinaların uzun süreli kullanımları için vazgeçilmez bir aparat özelliği taşımaktadır. Özellikle araba tamiri için sanayiye gidenler, iki soru(n) ile muhatap olurlar. Birincisi, yedek parçanın Avrupası mı yerlisini mi itersin? İkincisi de, şayet çok pahalı ise “çıkma parça” var mı?

“Çıkma parça” kullanılmış ancak iş gören yedek parçalar için kullanılmaktadır. Orijinal yedek parçaların pahalı ya da ulaşılamaz (bulunamaz) olduğu durumlarda çıkma parçalar kişi için bir işlev görürler. Fakat kullanılmış oldukları için ne kadar iş görecekleri belirsizdir; esasen orijinal parçalarla uyum problemi de yaratmaktadırlar.

Tam da bu noktada “çıkma parça” tabiri metaforik olarak anlatmak istediğimiz problemi tasvir etme noktasında uygun olduğu için sosyal bilimler alanına transfer ederek kullanacağız. Fakat tabirin “çıkma” kelimesinin önüne “akıl” şeklinde bir değişikliğe gideceğiz.

Peki bununla ne anlatmak istiyoruz? Önce konunun bileşenlerini ortaya koyarak problemi netleştirelim. İlkin, uzun süredir devam eden modernleşme tarihimiz (tecrübemiz) bugün daha çok Batı’dan alıntılar, iktibaslar ve perspektifler ile şekillenmiş görünmektedir. Elbette “modernlik” gibi çok güçlü felsefi, sosyolojik ve hatta teolojik alt yapısı olan bir bakış açısının (=aklın) kendi dışındaki geleneklerde ciddi kırılmalar yaratması ve hayranlık uyandırması söz konusudur.

Bu durum bugüne gelinceye kadar iki önemli sonucu ortaya çıkarmıştır. Birincisi, “batı aklı” Batı dışı toplumlara transfer olmaya başlamıştır. Nitekim modernizmin eleştirisi yine ilk olarak Batı tarafından yapıldığından ve diğer toplumlarda bu eleştiriler bir izlek olarak takip edildiğinden bir başka perspektifle kendisine bakmak şeklinde tezahür eden bir akıl vardır ki, bu okuma biçimi hala devam etmektedir.

İkincisi, dünyayı, evreni ve insanı tek bir okuma biçimi olmadığından ve farklı okuma biçimlerinden söz edilebilmesi, aslında farklı “akıl”lar üzerinde durulmasını anlamlı kılmaktadır. Bu bağlamda bir “batı aklı”, “Asya aklı”, hatta Cabiri’nin çokça vurguladığı üzere bir “arap aklı”ndan bahsetmek olasıdır. Aslında bu akıl çeşitleri ile kastedilen, farklı paradigma ve kültürden evreni ve insanı okuma biçimidir. Bu okuma biçimleri akli bir faaliyet olarak işlev görürler ve hareket ettikleri paradigmayla uyumlu bir rasyonellik geliştirirler.

Bir başka yazımda “islam’ın kendi rasyonalitesini kurma”sı gerektiğine vurgu yapmıştım ki, kastettiğim yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığım nitelikler idi. Buradan yola çıkarak oluşan her bir medeniyet de “akıl” üzerinden farklılaşarak kendisine has özellikleriyle tebellür etmektedir.

Her bir farklı paradigmanın insan ve evreni okurken, tam da bu sebeplerle kendi “aklı” ekseninde hareket eden bir perspektife ihtiyacı vardır. Şayet böyle yapmazsa, o medeniyetin ya da bakış açısının bir takipçisi olmaktan öteye gidemez. Elbette farklı medeniyet daireleri ve perspektiflerin ürettiği bilgilerden, yaklaşımlardan ve metodlardan faydalanılacaktır. Bu anlamda Batı modernitesi çerçevesinde birikmiş bilimsel müktesebat ve yöntemlerden kritik ederek yararlanmak gerekmektedir. Fakat tüm bunlar İslam’ın kendi rasyonalitesinin perspektifini kaybetmeden inşası ile mümkün olan şeylerdir.

İslam dünyasında hala Batı’dan aktarımlarla yapılmaya çalışılan inşalar, “çıkma akıl” ile bir dünya inşa etme çabasını andırmaktadır. Dolayısıyla öncelikli bir çaba olarak “akla” yapılan yığınıklarla evreni ve insanı yeniden okuma çabası öncelenmelidir.