Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.86
Gram Altın
2979.79
BIST 100
9748.43
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Eylül 2021

Çıkış Yolu 5: Para

Para sermaye demektir. Sermaye ise bedenin varlığını sürdürmenin en etkili araçlarından biri. Para böylece bedenin içine yerleştirilmiş ruhun da hareket etmesinin en önemli gerekçelerinden birine dönüşmektedir. Para ile beden arasında o kadar doğrudan bir ilişki vardır ki maddi mülkiyetin sembolü olarak ta Milat’tan önce 7. yüzyılda Lidya darphanelerinden beri insanın gözlerini ışıldatan en önemli dolaşım aracı olarak varlığını sürdürmektedir.

Bedenin sıhhat ve selameti ihtiyaçlarının karşılanması ile doğrudan ilgilidir. Hava, su, besin, duyulara uygun ortam vs. unsunlar onu var kılmakla kalmaz, aynı zamanda varlığını perçinleyerek ruhun da dışarıya bakışını keskinleştirir. Ruhun sağlığı bedenden geçtiği için bedene ve onu kuvvetlendiren ögelere bazen ruhun kendi sağlığından çok daha fazla kıymet biçilir. Para da o sağlıklı oluşun aracı olarak tarihin neredeyse bütün dönemlerinde ruhun en “sıcak” muhataplarından biri olma işlevini görmüştür. Hatta denebilir ki özellikle günümüze doğru yaklaştıkça “sıcak para” sözü doğrudan ruha yöneltilmiş bir ferahlık deyimi olarak kullanıma girmiş ve dolaşıma sunulmuştur.

Bununla birlikte, paranın varlığı ve temerküzü değil de onun dağıtım biçimleri toplumsal düzen açısından önem arz etmektedir. Sahip olmak her durumda kullanmayı beraberinden getirmiyor. Yerine göre, sahip olduklarını kullanmak ve onu hak ettiği gibi değerlendirmek sahip olmanın kendisinden çok daha önemli hale gelebilmektedir. Gerek bireysel gerekse toplumsal olarak sınırsız mülkiyete sahip olduğu halde sefalet içinde yaşayanlar da sınırlı mülkiyetle sınırsız keyif çatanlar da olmuştur. Bu, bir şeyin varlığından ziyade işlevinin öne çıkmasına dair bir husustur. Araçları doğru yerde, doğru zamanda ve olması gerektiği biçimiyle kullanmak araca sahip oluştan çok daha kıymetli olmasa, mutluluk doğrudan parayla ölçülen bir değere indirgenirdi. Ancak bütün bunlar parayı ve onun gücünü yok saymayı, değersiz addedişi beraberinde getirmemektedir. Bilakis başlangıçtan beri neredeyse gelişmiş bütün toplumsal yapıların altında güçlü bir sermayenin bulunması paranın kıymetine dair vurguları güçlendirmektedir. Tersi örnekler de vardır elbette. Bugün Ortadoğu’da sermayesi küresel güç olmaya yettiği halde kendi bölgesinde ayakta durmanın yolunu bile başka devletlerden güç umarak/devşirerek bulmaya çalışan aciz devletlerin sayısı bir hayli fazla.

Modernleşme ile birlikte metaya yapılan belirgin vurgu bedensel ihtiyaçların ruhsal ihtiyaçlardan çok daha görünür olmasına yol açmıştır. Bu süreçte, hukuksal düzenlemelerden başlayarak sosyal ve güncel yaşamın neredeyse değişmez öznesi hep para olmuştur. Kapitalizm paranın merkeze alınışının, kutsallık izafesinin en organize, en somut hali olarak yaklaşık birkaç yüzyıldır devletlerin yerleşik düzenini belirlemesinin ötesinde, ulus devletleri bile tehdit eden küresel bir değere dönüşünün başat ideolojisi olmuştur. O kadar ki ona en uzak görünen Doğu Bloku ülkeleri onun karşısında tutunamamış, bir şekilde kapitalistleşmiştir. Hatta teoride komünizmine toz kondurmak istemeyen Çin bile bugün dünyanın en kapitalist ülkelerinden biri olarak ABD ile yarış halindedir. Paranın gücü ve sermayenin akışı toplumların yükseliş ve düşüşünün de önemli paradigmalarından birine dönüşmüştür.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu İslam dünyası asırlardır üretmemekte, üretileni tüketmekte, üretileni tüketme konusunda Batı dünyasından çok daha hevesli davranmaktadır. Ortadoğu kültürel bakımdan sefalet içinde yüzerken para kokusunun en çok teneffüs edildiği, paranın nabzının en çok attığı coğrafyadır aynı zamanda. Eğer parayla gücün doğrudan ilgisi olsa, sahip olmak onu kullanmayı ve doğru kullanmayı beraberinde getirse Arap Yarımadası dünyanın pek çok bakımdan süper gücü olmalıydı. Ancak nereden bakarsanız bakın sefahat dışında Ortadoğu’nun görünür hiçbir tarafı kalmamıştır. Bugün Türkiye’nin de içinde olduğu İslam coğrafyasında para ne doğru yerlere harcanmakta, ne adil dağıtılmakta ne de kalıcı çözümlerin şifresi olarak kullanılmaktadır. Bir bakıma küresel ölçekte paraya yönelik adaletsizliğin çok daha vahşi yüzü Ortadoğu’da, İslam coğrafyalarında kendini göstermektedir. Necip Fazıl’ın ifadesiyle “bir kişiye tam dokuz pul, dokuz kişiye bir pul; bu taksimi kurtlar yapmaz kuzulara şah olsa.”

Emekle bağı kesildiğinde paranın metafiziği solar, ruhu kurur. Tarım, hayvancılık, tüccarlık, esnaflık ve hatta fabrik üretim tarzlarının egemen olduğu üretim biçimlerinin hepsi bir şekilde emekle ilgilidir ve bu ilgi paranın kıymetini beraberinde getirdiği için kazanmanın yanı sıra harcama biçime de ona göre meşru bir zeminde gerçekleşir, toplumsal yapı da ona göre şekillenir. Elbette adil bir paylaşımda emeğin rolü hatırı sayılır bir yere sahiptir. Günümüzde kapitalizm insanlığı öyle bir aşamaya getirmiştir ki sadece banka, bankamatik, kredi kartı, sanal para, bitkoin benzeri yapılar değil, insanın buna dokunan zihni bile buharlaşmış ve hem bedensel hem de zihinsel emek harcanmaksızın para kazanmanın yolları bulunmuştur. Borsalar, para spekülatörleri, faiz lobileri sanal para üzerinden neredeyse hiç emek harcamaksızın bir nevi hırsızlık ile para kazanmanın yolunu öğretmiş, böylece emek aşağılanan, tahkir edilen bir değere dönüşmüştür.

Bugün Türkiye’de gelir adaletsizliğinden, mevki makam hırsından, liyakat yoksunluğundan ziyade gençlerin emek sarf etmeden para kazanma hevesleri çok daha büyük bir risk taşımaktadır. Paranın laneti emeği aşağıladıkça paranın kutsiyetini şeytani bir “kısa yoldan mülk edinme” sistemine irca etmekte, bu da kendiliğinden toplumsal adaletsizliğin kanallarını açarak kültürel yozlaşmanın ve ahlaki çözülmenin yollarını genişletmektedir. Bugünün dünyasını olduğu kadar, geleceğin dünyasını da elinde para olan ve parasını kullanmayı bilenler şekillendirecektir. Ancak şunu da söylemeli ki cüzdan paranın sığınağı olmaktan çıkıp yürek buna soyununca en başta yürek kaybetmekte, yüreğini kaybeden toplumlar insanı ve insanlığını yitirmektedir.