Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.82
Gram Altın
2979.18
BIST 100
9755.45
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Temmuz 2021

Çıkış Yolu 3: Malzeme

Hareket yüzeyle ilgilidir. Yüzey mekana vurgu yapar. Zaman hareket üzerinden, mekan cisim üzerinden kendisine temsil bulur. Böylece hayat en genel anlamda zaman-mekan uyumunun neşet ettirdiği bir döngü olarak tarif edilebilir. Zamanın aynası bilinç, mekanın aynası bedendir ve bilincin bedenin içine konması, hareketini ona bağlamış olması cisimlerin önemini ortaya koyar. Ontolojik olarak beden ile dünya arasındaki ilişki de tam olarak burada kendisini gösterir ve ömür bir anlamda bilinç ile zaman, gövde ile dünya arasındaki ilişkinin ürünü olarak varlığını pekiştirir. Malzeme, hayatın en vazgeçilmez öğelerinden biridir kuşkusuz. İçinden bakacağımız bir beden, üzerine basacağımız bir zemin, atmosferini teneffüs edeceğimiz bir dünya olmadan yaşayamayacak oluşumuz, malzemenin bizim için ne kadar kıymetli olduğunun en önemli göstergesidir.

Kendimizi gerçekleştirmek için bir bedene ve onun uyumlu organizasyonuna ihtiyacımız var. Yürümek için zemin gerekir. Uçmak için boşluk, dokunmak için cisim… İnsan, verili malzemeyi devşirerek kendine yol bulur. Bu yönüyle verili malzeme sonsuz bir imkan alanına işaret eder ve onu kullanmayı bilen zihin yaşamayı hak eder. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar yaşamak için verili malzemeyi kendilerine uydurmak, olanı olması gerektiği biçime dönüştürmek mecburiyetindedir. Bu, akıl ile dünya arasındaki ilişkinin vazgeçilmezliği kadar aklın malzemeye olan üstünlüğünü de gösterir. Uyum, bilincin malzemeye ip sarkıtması, kendisiyle onun arasında bir bağ teşekkül ettirmesi ve o bağ üzerinden dünyaya raptolması, dahası dünya ile arasındaki ilişkiyi perçinlemesi demektir. Uyumsuzluk ise bilincin kötürüm kalması, bağ teşkil edememesi ve bulunduğu yere kapaklanarak ölümü kabullenmesi demektir. Sözün burasında aklın sağlam ipiyle malzemeyi kıskıvrak yakalayanlar, aklın çürük ipini ona dolayanlar ve onunla temas kurma noktasında hiçbir çaba sarf etmeyenler devreye girer ki malzemeyi kıskıvrak yakalamak yaşamın en önemli garantisidir. Onunla gevşek bağ kurmak hastalıklı bir hayatın, onunla temas kuramamak ise ölümcül bir yuvarlanışın göstergesi…

Daha baştan beri malzemeyi tanıyan, tahlil ve tefsir ederek kontrolüne alanlar dünyanın hakimi olmuşlardır. Malzeme, doğada dağınık olarak bulunur. Bitkiler, hayvanlar, ateş, su, toprak, rüzgar… Bunların hepsi doğal malzemelerdir ve fethedilmeyi bekler. İnsanın ayakta kalmak, kaliteli bir yaşam sürdürmek ve neslini devam ettirmek için yapacağı tek şey malzemeden yararlanmaktır. Pamuktan iplik, iplikten kumaş üretmek de rüzgarın gücünden yararlanıp elektriğe dönüştürmek de suyun imkanlarından yararlanıp tarımla uğraşmak da metalin gücünden yararlanıp hayatı kolaylaştırmak da malzemeye verilen değerle ilgilidir. Malzemesini makul kullananlar kullanmayanlara, malzemesinin değerini bilenler bilmeyenlere üstündür.

Mevcudiyet, oluşun araçlarla kurduğu ilişkinin eseridir. Beyin dahil her organ mutlak anlamda kendini gerçekleştirmek için bir araca ihtiyaç duyar ve o aracı kendine uydurarak, bünyesine dahil eder, öylece varlığını sürdürür. Düşünce için beyin, görüntü için göz, temas için deri, hissediş için kalp vazgeçilmezdir. Birinciler olmayınca, ikinciler kendiliğinden devre dışı kalır. Beden olmadan varoluş tahayyülünün mümkün olmaması gibi. Mesleklerin ortaya çıkışı da iş kavramının varlığı da doğrudan malzemeye yönelik tahayyül ve tasavvurun ürünüdür. İnsan ile dış dünya arasındaki konumlamada insanın dış dünyadan ‘yararlanarak’ kendine bir yol çizmesinin, menzilini genişletmesinin, hayatı olduğundan daha kolay hale getirmesinin aracı olarak üretilmiştir meslekler. Bu sebeptendir ki malzemeye deyince doğrudan doğruya onun işlenmesi ve bir adım sonrasında da o işlenişin tecrübeyle birleşerek bir ustalık ve uzmanlık alanına dönüştürülmesi gelir ki mesleklerin varlığı bireyden topluma geçişin de en önemli sacayaklardan biridir. Sağlıklı bireylerin sağlıklı toplum inşa etme yolunun en vazgeçilmez araçlarından biri hayatın her alanına yönelik mesleklere uygun bireylerin tam da mesleğin gerektirdiği biçimiyle konumlandırılması, istihdam edilmiş olmasıdır. Meslek, elindeki her malzemeyi değerlendirmeyi bilmenin, kötü bir malzemeden iyi ürün çıkarmanın, kıt malzemeden iş görür bir sistem kurmanın adıdır. Gelişmiş toplumlara özgü liyakat, ehliyet gibi terimler de yapmakta olduğu işin üstesinden gelme ile onu yüzüne gözüne bulaştırma arasındaki çizgiyi belirginleştirmenin ölçütü olarak kullanılagelmişlerdir. Bu iki ölçütü gözü gibi koruyup kollayan ve ondan vazgeçmeyen toplumlar refah içinde yaşamış, bu iki ölçütü yitirip onun dışında davranmış olanlar ise hiçbir zaman güçlü ve kalıcı bir sistem kuramamışlardır.

Bilinen en eski toplumlardan başlayarak modern, postmodern ve dijital çağa kadarki süreçte bireylerin, toplumların ve devletlerin gücü, sahip oldukları malzemeyi kullanıp kullanamadıklarına göre şekillenmiştir. Güçlü olmanın yolu güçlü araçlara sahip olmak kadar malzemeyi layıkıyla işlemeyi bilmektir de. Bununla birlikte, her çağın güç anlayışı da araçları kullanma biçimi de farklıdır. Klasik dönemlerde güçlü olmanın yolu nüfustan, metalden, suyun varlığından, rüzgar vs. yeraltı ve yerüstü zenginliklerden geçerken modern dönemde fabrik üretimler onun yerini almıştır. Günümüzdeyse güç, dijital malzemeyi kullanmaktan geçmektedir ve çağın ruhu, güçlü bireylerin de güçlü toplum ve devletlerin de dijitaliteyi kullanma becerisini göstermeyi işaret etmektedir. Dolayısıyla bugünün malzemesi bilgidir. Tarih bilgisi, teori bilgisi, bilimsel bilgi, sanatsal ve kültürel bilgi, coğrafya, siyaset vs.. bunların hepsi yoğrulmaya hazır malzemeler olarak sahiplerini beklemektedir. Geleceğin dünyasını bilgiyi üreten, tanımlayan, tasnif ve kontrol ederek onun ticaretini yapan toplumlar inşa edecek. Eğitim politikasını günün akışına bırakan, nesillerini bilgisizliğin kucağına terk ederek onları bir anlamda bilginin özüyle değil köpüğüyle uğraştıran, üretmeden tüketmeyi yaşam tarzına dönüştürmüş, tembel ve hercai toplumlar ise geleceğin mutlak kölelerine dönüşecek. Efendilik ile kölelik arasındaki ince çizgide hep nesneye bakma biçimleri vardır çünkü.