Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.82
Gram Altın
2977.17
BIST 100
9756.82
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Temmuz 2021

Çıkış Yolu 1: İnsan

Ayhan Bey’den devam edelim: Modernleşme sonrasındaki bütün büyük devletlerin sistemi aynı ölçüde olmasa bile 5 temel ilke üzerine kurulmuştur: İnsan, makine, malzeme, yöntem ve para; yani man, machine, material, methot, money. Buna bir de yönetimi (management) ekliyor üstat ve 5 artı 1 diyor. Güçlü, sağlıklı, kendine yeten ve hatta dünyayı domine eden bütün sistemler için gerekli olan temel şartlar bunlar… Böylece insandan başlayarak topluma yayılan büyük bir sistemden bahsediyor. Başlangıç ve yükseliş bu beş unsurun kendine özgü vasıfları kurarak ve kendisi dışındakilerle sağlıklı bir ilişkiye girerek gerilerinde duran akıl tarafından sevk ve idaresiyle başlıyor, birinin, birkaçının veya hepsinin birden iflasıyla düşüşe geçiyor ve yok oluyor. Aslında Büyük Güçlerin Yükseliş ve Düşüşleri’nde de Tüfek, Çelik ve Mikrop’ta da hatta biraz farklı bir bağlamda olsa bile Mukaddime’de de medeniyet teorilerinin tartışıldığı eserler de üç aşağı beş yukarı yükseliş-duraklama ve düşüş, kuruluş, gelişme ve tükeniş paradigmaları söz konusu terimler üzerinden kendine anlam buluyor. Belki de “ne yapmalı” adlı yolculuğa buradan, buradaki her bir kavramın kendi içsel ve dinamiklerini tanımlayarak ve bunların birbirleriyle kurdukları ilişkinin yarattığı sistemi tanıyarak başlamak gerekiyor. Belki de “çıkış yollarından” biri tam da bu beş ilkenin içeriğinin doldurulduğu bir ders kitabının hazırlanmasıdır, kim bilir?

Yüce Allah, kendisinin yeryüzündeki temsilcisi olarak gönderse de insanı belli sınırlılıklara tabi kılmıştır. Doğuşun kendisi dahil, bütün süreçleri aslında dış şartlar tarafından, doğa ve ona bağlı mücbir etkenlerce kuşatılmıştır. İnsanın burada yapıp ettikleri kendisine sunulan sınırlı imkanları genişletmek, olanı olması gerektiği yöne sevk ederek sınırlarını zorlamak, hayatı olduğundan daha yaşanabilir kılmanın çabasına girmektir. Yeni bir gök yaratmak değil ama göğü temiz tutmak, olduğundan daha parlak gösterme yollarını sanat üzerinden keşfe çıkmak. Ölümü öldürmek değil ama hayatı olduğundan daha yumuşak hale getirmek ve ömrü uzatmak. Kötülüğü büsbütün ortadan kaldırmak değil ama onun sınırlarını daraltmak, bulunduğu yere hapsetmek, onunla arasına mesafe koyarak iyiliğin alanını genişletmek. İnsanı yeniden organize etmenin çıkış noktası burası olabilir. Kendinden, doğadan ve doğasından uzaklaşmış olan insanı teori kadar pratik bilgiler üzerinden yeniden kurgulayan bir eğitim sistemine ihtiyaç var. Her durumda, başkalarından ve devletinden yardım almasa bile kendi ayakları üzerinde durmanın üstesinden gelebilecek, kendi kendine iş yapma becerisi gelişmiş ve sorunlarını halletme konusunda ciddi perspektifleri bulunan, başka insanlardan yararlanmayı, beleşçiliği, çıkarcılığı, kendisi dışındaki her şeyi koltuk değneği olarak kullanmayı zül addeden yeni bir nesil kurmanın arayışına girmek de burada bir başlangıç paradigması olarak gösterilebilir. Sağlam bir karakter kurgusu kişilikli birey olmanın en vazgeçilmez ögelerinden biridir çünkü.

Her hikayenin başlangıç noktası insandır, insanın bizatihi kendisidir. Her yolculuk insanla başlar, onunla sürer ve onunla biter. Şartlar, doğum öncesi ve ölüm sonrasını sürece dahil ederek insanı aşkın bir varoluş alanının tarafı kılar ve bütün bunlar düşünüldüğünde Mutlak hakikat nezdinde insan “araç” olmanın ötesine geçmez. Tam da bu yüzdendir ki Yaratıcısı insanı varoluşun aracına dönüştürürken onun varlık alanına da belli araçlar tevdi etmiştir. Burada mesele insanın elindeki aracı kullanıp kullanamaması ile onu nasıl kullandığıdır. Hiç görmeden de gidebilir, kötü ve iyi görerek de. Hiç düşünmeden de gidebilir, iyi ve kötü düşünerek de. Araç, insanın elindeki bıçak gibidir, ona el atılmadığı sürece, orada, o şekil kalan, insan eli dokunduğunda yar kesici, yaralayıcı, yok edici bir işlevle veya neşter vazifesi görerek iyileştirici, var kılıcı bir işlevle donanan, dolayısıyla insanın parlaklık kazandırdığı, insanın şekil verdiği, insanın işlevini yeniden ürettiği bir şeydir. İnsanın makineden önce gelmesinin sebebi budur. İnsanın makineye faik oluşunun, makine karşısında insana değer verilişinin sebebi de… Tam da burada insana bir amaç tahvil etmenin gerekliliği ortaya çıkmaktadır? Tolstoy’un dediği gibi insan ne ile yaşamalı, dahası ne için yaşamalıdır? Daha çocukluk aşamasında her insana yaratılış gayesi hatırlatılmalı ve bir amaç aşılanmalıdır. Üstelik çevresindeki dinamiklerin hepsi de bu amaçla ilişkilendirilmiş olarak ona gelmeli, onun tarafından kuşatılmalı, aile, eğitim, arkadaş çevresi, devletin ilgili diğer kurumları bireye verilen amacı pekiştirecek bir zihniyet atmosferini sürekli canlı tutmalıdır.

İnsan, yaratılmışlar içinde Tanrı’yı algılayabilen açık görüşlü tek canlıdır. Öyleyse insan doğan insan kalmalıdır. İnsanın hayvanlaşmasından korkmalıdır ve insanı ahlaksızlık hayvanlaştırır. İnsan kalmanın biricik yolu ise ahlaktır. O’nun, doğrudan kendi nefesini üflediği, doğrudan kendi gölgesi olarak sahneye sürdüğü muhteşem bir güç olarak insan aynı üfleyişin bir sonucu olarak elbette devasa bir eyleme potansiyeline, kötüyü yapma konusunda da diğerleriyle karşılaştırılmayacak derekede bir yıkma içgüdüsüne sahiptir. Bütün inşa hareketlerinde insanın birinci sırayı alması, Allah kelamının bile onun üzerinden görünür kılınması bununla ilgilidir. Bu, kutsal metinlerdeki “halifelik”ten başlayarak “her şeyin ölçüsü insandır” felsefelerine kadar insanın neredeyse bütün öğretilerde merkeze yerleştirilmesinin de teorik ve felsefi gerekçesidir. İlhamını Tanrı’dan almayan hiçbir insani eyleme biçiminin doğruya ulaşmayacağının garanti edildiği yer de burasıdır. İşte burada, koordinatını belirlemiş, iş yapma becerisini garantiye almış, belli bir amaca yönelmiş insanın bütün bunları yaparken ahlak ölçüsünü gözetmesi devreye girmektedir. Yaptığı, söylediği, yazdığı, eylediği her ne varsa hepsinde ahlak ölçüsünü gözeten bir insan modeli ciddi bir kazanç olacaktır. Ve bu modelin, yönetimin en üstündekilerden başlayarak aşağıya kadar bir ahlak zincirine dayanması gerekmektedir. Teorik değil ancak pratik ahlak insan cildinden içeri girebilir. İnsanın söylediği ile yaptığı arasındaki makas açıldıkça ahlak yukarıdan aşağıya zaafa uğrar ve toplum çürür. Bilinmeli ki insan olmak için Müslüman olmaya gerek yoktur ama Müslüman olmak için mutlaka insan olmak gerekir. İyi insan yetiştirilmeden iyi Müslüman yetiştirilmeyeceğine göre bütün sistemin ahlak kablolarıyla döşenmesi gerekir. Aydınlığa çıkış yolunun birinci aşaması burasıdır.