Cihat Zafer
Sohbet meclisleri çoğaldı. Bu durum, hayra alamet. Dostlar buluşuyor, konuşuyor, dertleşiyor ve geleceğe dair umutlarını ortaya koyup paylaşıyor. Geçenlerde Bâbıâli Enderun Sohbetleri’nde Muammer Erkul ve Cihat Zafer’i dinledik. Uğur Canbolat onları iyice konuşturdu. Muammer’den ve kitaplarından daha önce bahsetmiştim. Şimdi Cihat’la alakalı intibalarımı arz edeceğim.
Çok genç yaşta edebiyat yoluna giren ender bir isim. İlk yazdığı dergi Zafer. Adı Cihat Zafer. Mecmuayla özdeşleşmiş bir isim. Burada çok sevdiği ve her zaman muhabbetle andığı iki isim vardı: Özdeyişler yazarı Selahaddin Şimşek (namı diğer Ş.) ve Selim Gündüzalp (Hüseyin Şengörür’ün müstearı). İki kalp ve gönül insanından izler taşıyor. İkisinin ruh takipçisi ve bize hatırası.
***
Cihat Zafer genç yaşta geniş bir kültür havzasının içinde bulundu. Sunuculuk, radyo ve televizyon programcılığı ile köşe yazarlığı, farklı çevrelerle buluşmasına vesile oldu. Bir ayağı hakikatte sabit kaldı, öbür ayağıyla medeniyet bahçemizde dolaştı durdu. Sakarya’nın yetiştirdiği bu asil edibimiz, yıllardan beri İstanbul’da ikamet ediyor.
Çok seveni, epey dostu var. Ama üçünün yeri farklı: Mehmet Fatih Can, Muammer Erkul ve Murat Başaran. Huyumdur, onlara ‘genç yazar’ diyorum ama haksız değilim. Yazılarıyla, kitaplarıyla ve düşünceleriyle hep genç kaldılar, hiç yaşlanmadılar. Sürekli okuyan, kendisini yenileyen bir beyne ve ruha sahipler. Ortak mekânları Bâbıâli, buluşma zamanları pideli iftar sofrası...
Cihat, medeniyetimizin bütün değerlerini kucaklayan ve hizmetlerini öpüp başına koyan bir ârif adam. Bediüzzaman’dan Muzaffer Ozak’a, Ziya Osman’dan Sâmiha Ayverdi’ye, Faik Baysal’dan Gürbüz Azak’a uzanan, cümle âbide şahsiyetlerimizi kuşatan, peşlerinden koşan zengin bir yüreğin sahibi...
***
Cihat Zafer’den iki kitap çıkageldi, çok sevindim. Zira gözlerim hep yollardaydı. İstanbul’a Aşk Mektubu’nun ikinci baskısına hasret kalmışım meğer. Birinci baskısı yıllar önce yapılmıştı. Niçin gecikti, bilmem. Sanırım yazarımız kitaplarıyla ilgilenemedi, olsun. Ama çıkmayan her kitap bizim kaybımız. Günyüzü görmeyen eser, yazılıp sahibine gönderilmemiş bir mektup.
Cihat Zafer’le duygularımız aynı, fikirlerimiz müşterek. O, bu mazlum milletin derdiyde dertlenen bir aydın. İhanet örgütlerine tavırlı, dimdik, sağlam duruşlu. Bir fikir ve his adamı. İstanbul’a Aşk Mektubu bir nehir gibi akıp gidiyor. Şu yazı başlıklarına bakar mısınız: “İstanbul’a Hüzn-ü Azam”, “Eyüp Sultan’da Bir Kabir ve Hayatı Sevmek”, “İstanbul’u Sevmezse Gönül Aşkı Ne Anlar?”, “Fatih’te, Çifte Kumrular Sokağı”
Bu kitaba dair söylenecek söz çok, bir alıntıyla idare edelim: “Bir gün gelecek tanımadığı insanlar için de ağlayacak insanlar. Sevecekler. Ziyaret edecekler. Ölüm üzecek gencecik çocukları ve direnecekler. Mutlu olmaya çalışacaklar. Yenilmeyecekler. Kitabın, okumanın, yazmanın, inandığı bir meseleyi müdafaaa için hapislerde çürümenin önemini anlayacak çocuklar diye, mutlu belki. O mezarlıkta... Mevsim bahar... Daha en yedi yaşındayım. Sanmayın karamsarlığa kapıldım, üzüldüm, korktum. Hayır... Hiç o kadar ağlamış mıydım demiştim ya, değiştiriyorum, hiç o kadar mutlu olmuş muydum acaba?”
Çarşılar Trenler Hatıralar, ikinci kitap. Okuyorum, bitmiyor. Bitmeyecek de. Bazı kitaplar vardır bitebilemez. Zira taşıdıkları anlamlar, yüklendikleri hisler ve üstlendikleri ideallerle her vakit tazedirler, her dem yeniden okunurlar. Bu kitap da öyle. Cihat Zafer, söyleyeceğini ‘edeb’in ve ‘edebiyat’ın tülüne sararak okuyucusuna takdim eden kibar birkâşif. Bağıran değil söyleyen bir üslup. Kızan değil, muhabbet içre bir dil. Belli ki bu cümlelerin sahibi tasavvuf terbiyesi almış. Gözleri yaşarabiliyor, bizim hikâyemize vâkıf. İlk yazısı “En Güçlü İnsan”ı da seveceksiniz, son yazısı “Geceyi Isıtan Adam”ı da... Fazla söze hâcet yok. Gündemin ağırlığından bunalıp yorulduğumuzda sığınacağımız alan edebiyat, elimize alacağımız kitaplar Cihat Zafer’inki olacak. Benden söylemesi.