Cihat Yaycı'nın isyanını doğru anlamak
Osmanlı Cihan Devleti, Birinci Dünya Savaşını
sona erdirmek üzere 30 Ekim 1918’de Mondros sözleşmesini imzalarken, varlığını
Müttefiklerinin hoşgörüsü sayesinde sürdürebileceğine inanıyordu.
Ancak bunun iki temel nedeni vardı. Birincisi:
İngiltere Başbakanı Lloyd George, 5 Ocak 1918’de, ‘’Türk İmparatorluğunun
başkenti İstanbul başta olmak üzere, Türk soyunun yaşamakta olduğu ülkelerde
devamına engel olmayacaklarını’’ söylemesiydi.
İkincisi: ABD Başkanı Woodrow Wilson, barışın
temel ilkelerini belirttiği 8 Ocak 1918 tarihli Kongre’nin karma oturumunda
yaptığı konuşmada: ‘’Osmanlı İmparatorluğunun Türk olan kısımlarının
egemenliğinin sağlanacağını’’ açıklamasıydı.
Osmanlı adına sözleşmeyi imzalayan Donanma Bakanı
Hüseyin Rauf Bey, gazetecilere verdiği demeçte, ‘’Müttefiklerin’’ niyetinden
emin olduğunu açıklamıştı. Ancak Mondros antlaşmasının üzerinden kısa bir süre
sonra, Güneydoğu’da İngiliz ve Fransız işgalleri başlamıştı.
Yakın tarihimizin bilinen bu hususları
hatırlamamın nedeni günümüzde de bazı benzerlikler taşımasıdır. Bu bakımından
Türkiye’nin buradan çıkartacağı en önemli ders, hiçbir ülkenin sözlerine değil,
kendi milli gücüne güvenmelidir.
Yunanistan o tarihlerde emperyalistlerin tüm isteklerini
yerine getirmiş ve karşılığında toprak almayı bekliyordu. Nitekim dönemin Yunan
lideri Venizelos, 30 Aralık 1918’de Barış Konferansına katılan devletlerin
delegelerine bir muhtıra sunmuştu. O muhtırada Batı Anadolu’yla birlikte, Doğu
ve Batı Trakya, 12 Adlar ve örtülü bir şekilde Kıbrıs’ı talep etmişti. Bugünde
Yunanistan emperyalist devletlerin tüm isteklerini yerine getirerek hem Adalar
Denizi’nde hem de Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını gasp etmeyi tasarlıyor.
Türkiye’deki siyasi partilerin tümü milli güç
unsurlarının birer parçası olduğunu unutmamalıdır. Bazı CHP mensuplarının
Adalar Denizi’nde Yunanlıların iddialarını haklı çıkartan ifadeleri milletimizi
oldukça rencide etmiştir. Cihat Yaycı
Paşa’nın özel bir tv kanalında adeta isyan etmesi, milletimizin hissiyatına
tercüman olmuştur.
Unutulmamalıdır ki Türkiye, Cumhuriyetle
birlikte sadece rejim değişikliği yapmıştır ama asırlara dayanan köklü devlet
geleneği devam etmektedir. Bu nedenle Cumhuriyetle yeni bir devlet sistem
kurarken, bugün yeni kurulan devletlerin yaşadığı sıkıntıları ve acemiliği
yaşamamıştır.
Mesela 1919-1939 dönemlerine baktığımızda
büyük güçlere karşı, uluslararası görüşmelerde Türk heyetinin büyük bir direnç
gösterdiklerini görürüz. Bu anlamlı direncin altında yatan temel neden bir cihan
devletinin tecrübesi ve gururunun olduğunu kim inkâr edebilir?
Hatta Kurtuluş Savaşı’nın başlatılmasında ve
başarılmasında da aynı gururu görebiliriz. Osmanlının eski bir tebası olan
Yunanlıların 1919’da İzmir’i işgal etmesi milletimizin gururunu incitmişti. Bu
bakımdan İzmir’in işgal edilmesi, milletimizin Milli Mücadeleye destek
vermesini motive etmiştir.
Nihayet Ekim 1922'de Türk-Yunan Savaşı sona
erdi. Yunanlar büyük bir yenilgi tattılar. Bu savaş, bir kez daha tarihin
akışının tersine çevrilemeyeceğini tüm emperyalist devletlere göstermişti. Dolayısıyla
Yunanistan, Türkiye’yi CHP’li bir-iki vekile bakarak boşuna cesaretlenmesinler.
Bugün de herhangi bir dış tehdit karşısında milletimiz tehdidin nasıl oluştuğunu hiç sorgulamadan pek çok fedakârlığa katlanarak değerlerine bağlıdır. Bu bağlılık insanın beka içgüdüsüyle, köklerin salındığı toprak arasındaki ilişkinin sonucudur. Cihat Yaycı Paşa’nın isyanı her bir ferdimizde var olan bir millete, bir bütüne ait olma duygusunun dışa yansımasıdır.