Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
35.98
Gram Altın
3010.26
BIST 100
9476.25
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Haziran 2022

Cihat Yaycı'nın isyanını doğru anlamak

Osmanlı Cihan Devleti, Birinci Dünya Savaşını sona erdirmek üzere 30 Ekim 1918’de Mondros sözleşmesini imzalarken, varlığını Müttefiklerinin hoşgörüsü sayesinde sürdürebileceğine inanıyordu.

Ancak bunun iki temel nedeni vardı. Birincisi: İngiltere Başbakanı Lloyd George, 5 Ocak 1918’de, ‘’Türk İmparatorluğunun başkenti İstanbul başta olmak üzere, Türk soyunun yaşamakta olduğu ülkelerde devamına engel olmayacaklarını’’ söylemesiydi.

İkincisi: ABD Başkanı Woodrow Wilson, barışın temel ilkelerini belirttiği 8 Ocak 1918 tarihli Kongre’nin karma oturumunda yaptığı konuşmada: ‘’Osmanlı İmparatorluğunun Türk olan kısımlarının egemenliğinin sağlanacağını’’ açıklamasıydı.

Osmanlı adına sözleşmeyi imzalayan Donanma Bakanı Hüseyin Rauf Bey, gazetecilere verdiği demeçte, ‘’Müttefiklerin’’ niyetinden emin olduğunu açıklamıştı. Ancak Mondros antlaşmasının üzerinden kısa bir süre sonra, Güneydoğu’da İngiliz ve Fransız işgalleri başlamıştı.

Yakın tarihimizin bilinen bu hususları hatırlamamın nedeni günümüzde de bazı benzerlikler taşımasıdır. Bu bakımından Türkiye’nin buradan çıkartacağı en önemli ders, hiçbir ülkenin sözlerine değil, kendi milli gücüne güvenmelidir.

Yunanistan o tarihlerde emperyalistlerin tüm isteklerini yerine getirmiş ve karşılığında toprak almayı bekliyordu. Nitekim dönemin Yunan lideri Venizelos, 30 Aralık 1918’de Barış Konferansına katılan devletlerin delegelerine bir muhtıra sunmuştu. O muhtırada Batı Anadolu’yla birlikte, Doğu ve Batı Trakya, 12 Adlar ve örtülü bir şekilde Kıbrıs’ı talep etmişti. Bugünde Yunanistan emperyalist devletlerin tüm isteklerini yerine getirerek hem Adalar Denizi’nde hem de Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin haklarını gasp etmeyi tasarlıyor.

Türkiye’deki siyasi partilerin tümü milli güç unsurlarının birer parçası olduğunu unutmamalıdır. Bazı CHP mensuplarının Adalar Denizi’nde Yunanlıların iddialarını haklı çıkartan ifadeleri milletimizi oldukça rencide etmiştir. Cihat Yaycı Paşa’nın özel bir tv kanalında adeta isyan etmesi, milletimizin hissiyatına tercüman olmuştur.

Unutulmamalıdır ki Türkiye, Cumhuriyetle birlikte sadece rejim değişikliği yapmıştır ama asırlara dayanan köklü devlet geleneği devam etmektedir. Bu nedenle Cumhuriyetle yeni bir devlet sistem kurarken, bugün yeni kurulan devletlerin yaşadığı sıkıntıları ve acemiliği yaşamamıştır.

Mesela 1919-1939 dönemlerine baktığımızda büyük güçlere karşı, uluslararası görüşmelerde Türk heyetinin büyük bir direnç gösterdiklerini görürüz. Bu anlamlı direncin altında yatan temel neden bir cihan devletinin tecrübesi ve gururunun olduğunu kim inkâr edebilir?

Hatta Kurtuluş Savaşı’nın başlatılmasında ve başarılmasında da aynı gururu görebiliriz. Osmanlının eski bir tebası olan Yunanlıların 1919’da İzmir’i işgal etmesi milletimizin gururunu incitmişti. Bu bakımdan İzmir’in işgal edilmesi, milletimizin Milli Mücadeleye destek vermesini motive etmiştir.

Nihayet Ekim 1922'de Türk-Yunan Savaşı sona erdi. Yunanlar büyük bir yenilgi tattılar. Bu savaş, bir kez daha tarihin akışının tersine çevrilemeyeceğini tüm emperyalist devletlere göstermişti. Dolayısıyla Yunanistan, Türkiye’yi CHP’li bir-iki vekile bakarak boşuna cesaretlenmesinler.

Bugün de herhangi bir dış tehdit karşısında milletimiz tehdidin nasıl oluştuğunu hiç sorgulamadan pek çok fedakârlığa katlanarak değerlerine bağlıdır. Bu bağlılık insanın beka içgüdüsüyle, köklerin salındığı toprak arasındaki ilişkinin sonucudur. Cihat Yaycı Paşa’nın isyanı her bir ferdimizde var olan bir millete, bir bütüne ait olma duygusunun dışa yansımasıdır.