Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2431.28
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Şubat 2022

Cihan Aktaş

İlk insan ve ilk peygamber Hazreti Âdem ile zevcesi ve ilk kadın Hazreti Havva annemiz, yaratıldıktan sonra dünya hayatının nizamını Allah’ın emri ve izniyle kurdular. Kendilerinden sonra çocukları da bu düzeni devam ettirdi. Demek ki bugün 7.5 milyar insanın yaşadığı yeryüzünde öncülerimiz, rehberlerimiz onlar. Bu hakikati, kulağımıza küpe etmeliyiz: Başta, sonda, yolda ve kervanda hep beraberiz.

Kadın erkek dengesi genelde ailede sağlanıyor da kültür sanat dünyasına ve sosyal hayata yansıması hep eksik. Bunu sorgulamalıyız. Yıllar önce çok tirajlı bir gazetenin başına bir kadın gazeteci getirilince herkes şaşırıvermişti. Hâlbuki matbuatın kahrının bir kısmını da onlar çekiyor. Edebiyat âleminde de bu mağduriyet yaşandı uzun zaman. Tanzimat devrinde ve daha sonrasında pek esamileri okunmaz hanımların. Fatma Âliye gibi birkaç istisnayı saymazsak. Cumhuriyet devrinde biraz daha çok öne çıktılar. Yine de sayıları sınırlıydı. Halide Edib Adıvar, Şükufe Nihal, Halide Nusret Zorlutuna… Biraz daha yakınlara gelince hanım edibelerin ve gazetecilerin adedinde artış görebiliyoruz: Sâmiha Ayverdi, Münevver Ayaşlı, Peride Celal, Cahit Uçuk, Safiye Erol, Şule Yüksel Şenler ve Emine Işınsu… İlim dünyasına intisap eden hanımların sayısı daha çoktur. Bilhassa edebiyat, tarih, arkeoloji, sanat tarihi ve güzel sanatlar gibi bölümlerde, başarılı hanım akademisyenleri görürüz.

Günümüzde ‘pembe kalemler’in sayısı göz dolduruyor. Öyle de olmalı, zira haklarıdır. Birçok kıymetli romanın, şiir ve deneme kitabının kapağını artık imzaları süslüyor. Kanaatime göre muharrirelerimiz, edebiyatımıza büyük ölçüde ruhlarında mevcut olan zarafeti, nezaketi, asaleti ve terbiyeyi de getirdi. Elbette her şeyde olduğu gibi burada da istisnalar olacaktır. Ancak büyük kısmı seviyeli eserlere imza attı bugüne kadar. 40 yıla yaklaşan basın hayatımda eserlerini okudum, tanıttım. Düzenlediğim kültür sohbetlerine onları davet ettim. Gelip anlattılar, sohbetlerinden istifade ettik. Bu haklı ve doğru dengeyi,bütün kültür muhitleri adaletli şekilde sağlamalıdır. Aksi takdirde bir yanımız eksik kalacak, ufkumuz karanlık olacaktır.

Cihan Aktaş günümüzün seçkin kalem erbabındandır. Pek çok eserinden birkaçı şunlar: Sömürü Odağında Kadın, Hz. Fatma, Hz. Zeynep, Veda Hutbesi, Sistem İçinde Kadın, Modernizmin Evsizliği ve Ailenin Gerekliliği, Mahremiyetin Tükenişi, Son Büyülü Günler, Azize’nin Son Günü, Suya Düşen Dantel, Turuncu Günler, Yakın Yabancı, Kardeşliğin Dili.Bu eserler alındı, okundu, sevildi. Cihan Hanım, haklarında konuştu. Kitaplarına dair sorulara cevap verdi. Bazı kitapları öne çıktı. Mesela biz ESKADER olarak 2009 yılında Kusursuz Piknik isimli eseri dolayısıyla kendisine “yılın hikâyecisi” mükâfatını takdim etmiştik. Başka kuruluşlar da ödüller verdi.

Bâbıâli Sohbetleri’nde 12 Mayıs 2011 tarihinde “Hikâye Niye Yetmiyor?” başlıklı bir konuşma yapmış, edebiyatın toplumdaki işlevi üzerinde durmuştu. Bugünlerde yazarımızın İz Yayınları’ndan çıkanŞair ve Gecekuşu isimli romanını okuyorum. Edebiyatta yeni bir tarzı deniyor ve başarıyor. Biraz kurgu biraz gerçek. Biraz mazi biraz da hâl. Roman sürükleyici anlatımıyla sizi alıp farklı âlemlere taşıyor. Şiirli bir dili var. Bir yerde geçen şu mısraları sevdim: “Dost derdine düşmeyen can/ Semt-i yâri dolanır mı? / Kalbi mutmain olmayan / Hak nutkuna inanır mı? / Ra’a gönlümüz goncadır / Sineme gizli pençedir / Murg-i dile eğlencedir / Sakin derya bulunur mu? / Setr eden ism-i Settar’a / Lafeta sırrı esrara / Nokta-i mun’da hünkâra / Bânû ah eder kalır mı?”

Biliyorum bazı okuyucular romanın konusunu merak ediyor ama söylemeyeceğim. Romanlar esasında özetlenmez, okunur. Nizamoğlu’nun romanda geçen ilahisinden birkaç mısraı paylaşayım: “Atlas libas sizin olsun / Bir dost bir post yeter bana / Haktan gelen Hakka gider / Bu yalancı hanı nidem…” Arka kapak yazısıyla yazarımızı selamlıyor ve “Nice eserlere” diyorum: “İnsanlar yanlış anlar diyerek vefatından iki yıl önce, 1914’te divanını yakmıştı. Atkaracalarlı şair Cevriye Banu. Benzer bir endişe yüzünden İstanbul doğumlu nimet Gecekuşu(Yıldırım) da 1930’ların başlarında Erzincan’ın bir köyünde canla başla sürdürdüğü köy eğitmenliğini bırakmak zorunda kaldı. Farklı şartlarda da olsa kalem ve kâğıtla ilişkilerini korumak için şartları zorlayan bu iki kadının yaşadıkları zaman dilimi çok uzağımızda değil, ama haklarında pek az şey biliyoruz. Şair ve Gecekuşu, Cihan Aktaş’ın Cevriye ve Nimet’in hayatlarından esinle kaleme aldığı bir kurgu. Dört yıl süren bir çalışmanın eseri olan Şair ve Gecekuşu, kadınların yüzyıllar boyunca sandıklara terk ettikleri metinlerin kültürdeki boşluğu üzerinde düşündüren bir roman.”