Cihan Aktaş
İlk insan ve ilk peygamber Hazreti Âdem ile zevcesi ve ilk kadın Hazreti Havva annemiz, yaratıldıktan sonra dünya hayatının nizamını Allah’ın emri ve izniyle kurdular. Kendilerinden sonra çocukları da bu düzeni devam ettirdi. Demek ki bugün 7.5 milyar insanın yaşadığı yeryüzünde öncülerimiz, rehberlerimiz onlar. Bu hakikati, kulağımıza küpe etmeliyiz: Başta, sonda, yolda ve kervanda hep beraberiz.
Kadın
erkek dengesi genelde ailede sağlanıyor da kültür sanat dünyasına ve sosyal
hayata yansıması hep eksik. Bunu sorgulamalıyız. Yıllar önce çok tirajlı bir
gazetenin başına bir kadın gazeteci getirilince herkes şaşırıvermişti. Hâlbuki
matbuatın kahrının bir kısmını da onlar çekiyor. Edebiyat âleminde de bu
mağduriyet yaşandı uzun zaman. Tanzimat devrinde ve daha sonrasında pek
esamileri okunmaz hanımların. Fatma Âliye gibi birkaç istisnayı saymazsak.
Cumhuriyet devrinde biraz daha çok öne çıktılar. Yine de sayıları sınırlıydı. Halide
Edib Adıvar, Şükufe Nihal, Halide Nusret Zorlutuna… Biraz daha yakınlara
gelince hanım edibelerin ve gazetecilerin adedinde artış görebiliyoruz: Sâmiha
Ayverdi, Münevver Ayaşlı, Peride Celal, Cahit Uçuk, Safiye Erol, Şule Yüksel
Şenler ve Emine Işınsu… İlim dünyasına intisap eden hanımların sayısı daha
çoktur. Bilhassa edebiyat, tarih, arkeoloji, sanat tarihi ve güzel sanatlar
gibi bölümlerde, başarılı hanım akademisyenleri görürüz.
Günümüzde ‘pembe
kalemler’in sayısı göz dolduruyor. Öyle de olmalı, zira haklarıdır. Birçok
kıymetli romanın, şiir ve deneme kitabının kapağını artık imzaları süslüyor. Kanaatime
göre muharrirelerimiz, edebiyatımıza büyük ölçüde ruhlarında mevcut olan
zarafeti, nezaketi, asaleti ve terbiyeyi de getirdi. Elbette her şeyde olduğu
gibi burada da istisnalar olacaktır. Ancak büyük kısmı seviyeli eserlere imza
attı bugüne kadar. 40 yıla yaklaşan basın hayatımda eserlerini okudum, tanıttım.
Düzenlediğim kültür sohbetlerine onları davet ettim. Gelip anlattılar, sohbetlerinden
istifade ettik. Bu haklı ve doğru dengeyi,bütün kültür muhitleri adaletli
şekilde sağlamalıdır. Aksi takdirde bir yanımız eksik kalacak, ufkumuz karanlık
olacaktır.
Cihan
Aktaş günümüzün seçkin kalem erbabındandır. Pek çok eserinden birkaçı şunlar: Sömürü Odağında Kadın, Hz. Fatma, Hz. Zeynep, Veda Hutbesi,
Sistem İçinde Kadın, Modernizmin Evsizliği ve Ailenin Gerekliliği,
Mahremiyetin Tükenişi, Son Büyülü Günler, Azize’nin Son Günü, Suya
Düşen Dantel, Turuncu Günler, Yakın Yabancı, Kardeşliğin Dili.Bu eserler alındı, okundu, sevildi. Cihan Hanım, haklarında
konuştu. Kitaplarına dair sorulara cevap verdi. Bazı kitapları öne çıktı.
Mesela biz ESKADER olarak 2009 yılında Kusursuz
Piknik isimli eseri dolayısıyla kendisine “yılın hikâyecisi” mükâfatını takdim
etmiştik. Başka kuruluşlar da ödüller verdi.
Bâbıâli
Sohbetleri’nde 12 Mayıs 2011 tarihinde “Hikâye Niye Yetmiyor?” başlıklı bir
konuşma yapmış, edebiyatın toplumdaki işlevi üzerinde durmuştu. Bugünlerde
yazarımızın İz Yayınları’ndan çıkanŞair
ve Gecekuşu isimli romanını okuyorum. Edebiyatta yeni bir tarzı deniyor ve başarıyor.
Biraz kurgu biraz gerçek. Biraz mazi biraz da hâl. Roman sürükleyici anlatımıyla
sizi alıp farklı âlemlere taşıyor. Şiirli bir dili var. Bir yerde geçen şu
mısraları sevdim: “Dost derdine düşmeyen can/ Semt-i yâri dolanır mı? / Kalbi
mutmain olmayan / Hak nutkuna inanır mı? / Ra’a gönlümüz goncadır / Sineme
gizli pençedir / Murg-i dile eğlencedir / Sakin derya bulunur mu? / Setr eden
ism-i Settar’a / Lafeta sırrı esrara / Nokta-i mun’da hünkâra / Bânû ah eder
kalır mı?”
Biliyorum
bazı okuyucular romanın konusunu merak ediyor ama söylemeyeceğim. Romanlar
esasında özetlenmez, okunur. Nizamoğlu’nun romanda geçen ilahisinden birkaç
mısraı paylaşayım: “Atlas libas sizin olsun / Bir dost bir post yeter bana /
Haktan gelen Hakka gider / Bu yalancı hanı nidem…” Arka kapak yazısıyla
yazarımızı selamlıyor ve “Nice eserlere” diyorum: “İnsanlar yanlış anlar
diyerek vefatından iki yıl önce, 1914’te divanını yakmıştı. Atkaracalarlı şair
Cevriye Banu. Benzer bir endişe yüzünden İstanbul doğumlu nimet Gecekuşu(Yıldırım)
da 1930’ların başlarında Erzincan’ın bir köyünde canla başla sürdürdüğü köy
eğitmenliğini bırakmak zorunda kaldı. Farklı şartlarda da olsa kalem ve kâğıtla
ilişkilerini korumak için şartları zorlayan bu iki kadının yaşadıkları zaman
dilimi çok uzağımızda değil, ama haklarında pek az şey biliyoruz. Şair ve Gecekuşu, Cihan Aktaş’ın Cevriye
ve Nimet’in hayatlarından esinle kaleme aldığı bir kurgu. Dört yıl süren bir çalışmanın eseri olan Şair ve Gecekuşu, kadınların yüzyıllar
boyunca sandıklara terk ettikleri metinlerin kültürdeki boşluğu üzerinde düşündüren
bir roman.”