Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2971.02
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Şubat 2021

Çiçeklerin Kalbi

Soğuk geceye karışan yalnızlık yüzünden okunuyordu. Güneş her sabah nice kalbin umut taksimatını yaparken yarı açık bakan mahmur gözlerle perdenin aralığından düşen ışığa baktı. Yorgundu ama bu, onun umurunda değildi. Yalnızdı ama bunu düşünmüyordu. Yapılacak çok iş vardı ama bu da sıkıntı değildi.

İçini kemiren, içini oyan tek düşünce... İçli, nağmeli ve mahzun şarkıların biriktiği yerden başlayıp tüm vücudunu saran sızı...

Kalkıp kalmamakta tereddüt etti. Kalktı, aynanın karşısına geçti. Aynanın tozlanan yüzünü silmeden kendi yüzüne baktı. Uyanmıştı ama utanmıştı da. Aynayı silse yüzünü daha belirgin görecekti, belki de yüzleşmiş olacaktı böylece. Cesaret edemedi. Eliyle yüzünü yokladı, saçlarını düzeltti. Musluğu açtı, suyun akışını izledi. Biraz soğumasını bekledi. Sonra soğuk suyu yüzüne çarptı, ensesine sürdü. Birden titredi, tenine değen soğuk su ile kendine gelmiş gibiydi. Yüzünü kurulamadı. Yüzünde kalan su kabarcıkları damlalar halinde iniyordu. Bunlara bir de gözyaşları karıştı. Sonunda bu da olmuştu. Ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bu iyi gelebilirdi. Ağlamak anlamaktı. Onu anladığını düşündü ve ona hak verdi. Şimdi onun için ağlıyordu. Aslında çok ağlardı ama uzun zamandır ağlamamıştı. Kalbinde gizlediği her yara kabuk bağlamıştı. Ağladıkça gözyaşları içine akıyor, gizli yaralarına merhem oluyordu. Perdeyi açtı. Bahçeyi izledi. Çiçeklerle göz göze geldi. Kuş seslerini dinledi. Simit satan çocukların seslerine kulak verdi. Sokakta ne kadar ses varsa duyuyordu ama içinde biriken ve biriktikçe kale duvarları gibi saran sesler öyle yükseliyordu ki bu duvarları aşmak zordu. Her ses yüzüne çarpıp dönüyordu. İçinde nice göller, denizler vardı. Her sabah olduğu gibi yine aynı şarkıyı dinlemek istedi.

“Bu hayat da bizi böyle yakamızdan tutacaksa/‘Hadi böyle yaşa’ derken kalbimize sormuş mu?” Şarkının bu sözlerini durdurup tekrar tekrar dinliyordu. Dinledikçe aynı soruyu soruyordu: “… kalbimize sormuş mu?”

Kalbini yokladı. O da yorulmuştu. Dinmek bilmeyen sızıların sardığı kalbi birkaç asır yaşamış gibi yorgundu. Ruhunun sesini dinledi. Salona geçti. En sevdiği çiçeği köşede duruyordu. Biraz su verdi. “Nasılsın?” dedi. Çiçeğin yüzünü güneşe döndürmek istedi. Çiçek bunu istemedi. “Senin yüzüne bakmak istiyorum.” dedi. Öyle yaptı, çiçeğiyle yüz yüze idi. Onun da hüzünlü olduğu belliydi, bembeyaz yaprakları yavaş yavaş sararmaya başlamış, alt dallardaki solgunluk yayılıyordu. Belli ki evdeki havadan o da etkilenmişti. Çiçekler hakkında okuduklarını hatırladı.

Çiçeklerin kalbi hassastır, onların bulunduğu ortamda eğer ağır ve hüzünlü bir hava varsa bundan etkilenirler. Her varlığın bir hissiyatı, dili ve ruhu vardır. Çiçekler ise insanlara en yakın varlıklardır. Onları sevdiğinizde açılırlar, kokladığınızda mutlu olurlar. Tenleri daha parlak olur.

Tatlı bir tebessüm ile çiçeğine baktı. İyi ki buradasın, iyi ki benimlesin, dedi. Uzun süredir bu kadar yakın olmamışlardı. Ona derdini açacaktı ama bir taraftan da endişeliydi. Çiçeğinin renginin tamamen solmasından korkuyordu. Çiçeğini çok seviyordu, kendisi için üzülsün istemiyordu. İhmal etmişti onu. Bir çiçek ihmal edilemez! Evet, bunu tekrar tekrar söyledi kendine. Çiçekler ihmale gelemezdi.

Telefonuna baktı. Gönderdiği hiçbir mesajın görülmemiş olmasına çok üzülüyordu. Bu nedenle mesajları gönderiyor, ardından bakamıyordu. Ya üzüleceği bir cevap almış olacak ya da mesajı yine görülmemiş olacaktı. Kalbi dayanamıyordu. İçini kemiren sorulara cevap bulamazken kalbinin üstüne dağlar kadar yük biniyordu. Çığ altında kalmışçasına korku ve endişe sarıyor, çıkılması güç bu girdaptan çıkmayı düşünüyordu. Telefonunu eline aldı. Son kez bir mesaj yazacaktı. “Yazgımızdan niçin biz mesul olalım ki?” diye düşündü. Şarkısını bir daha dinledi. Ve son mesajı yazdı. “Çiçeğimin kalbi nasıl?” Mesajı gönderecekti ki kendisi bir mesaj aldı: “Çiçekler su ile değil, sevgiyle yaşar.”