CHP'de sular durulmuyor
Türkiye, önemli ve
kritik seçimi geride bıraktı. 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından
iktidar güçlü bir Kabine ile “durmak yok yola devam” dedi.
Muhalefet partilerinde ise, homurdanmalar ve küçük başkaldırılar
başladı.
Seçimlerden önce herkesin o sesli sorduğu soru “Kılıçdaroğlu
Erdoğan’ı geçemezse, Kılıçdaroğlu istifa eder mi?“ sorusuna standart cevap; buradayım
görevimdeyim oldu.
Seçim sürecinde, altı ok anlayışına başka oklar
yerleştirerek yaptıkları strateji, seçimi kazanmaya yeterli olmadı. Öncelikle Muhafazakarlık,
Milliyetçilik ve Kürt seçmen oyları CHP ve Kılıçdaroğlu'nu konsolide etmesi
beklenen strateji sınıfta kaldı.
Seçimlerin ardından, başta CHP olmak üzere muhalif
mahfillerde gelişen “sonuç aslında o kadar da kötü değil, ya da bu memleketten
bir şey olmaz veya yüzde 48 de fena değil aslında” vb teselli muhabbetleriyle avunmayı yeterli
bulan cenah, yeni bir seçime kadar bununla yetinecek ya da silkelenip yeni
sayfalar açacak.
Yenilginin sebepleri tartışılırken, tabandan ve partinin
"derin kimlikleri" sayılan kişilerin CHP’nin acil fabrika ayarlarına
dönmesi gerektiğini söyleyerek kulis çalışmalarına başladılar.
CHP'de yaşanan sıcak gelişmeler siyaset gündeminin manşeti olarak
yerini koruyor. Partinin MYK'sında yapılan değişiklikler ve yeteri kadar
olamayan değişiklikler, bugüne kadar “baba- oğul”olan İmamoğlu ile
Kılıçdaroğlu’nun arasını açmışa benziyor. İkili arasındaki görüşmelerin ardından
kurultay kararı alındı. Diğer yandan ise değişim mesajı veren Ekrem
İmamoğlu'nun da kurultayda Kılıçdaroğlu'nun karşısında aday olabileceği
konuşuluyor.
Şöyle veya böyle, CHP içinde bir hesaplaşma yaşanacak. Bu
hesaplaşmanın bir demokrasi ve özgürlük yarışı olarak gerçekleşmesi, ülkemizin
geleceği bakımından gerekli. Helalleşme, “CHP fabrika ayarlarına dönmelidir”
diyen statükocu anlayışa karşı bir zihniyet değişimini ifade ediyor. Umarız
fabrika ayarlarına değil, Türkiye gerçeği ile bütünleşen bir yola dönülür.
CHP’de kazanlar kaynıyor. CHP içindeki muhalif gruplar,
Kılıçdaroğlu’nun istifasını istiyor. İçlerinde Kılıçdaroğlu’nun geniş cephe
siyasetini benimsemeyen de var, partide daha genel anlamıyla bir değişim
isteyen de. Geniş cepheciliğe karşı çıkanların bir kısmı, önce Muharrem İnce
ile birlikte gitti. Onların tepkisi bir ölçüde 14-28 Mayıs seçimlerinde sandığa
yansıdı. Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme” diye özetlenebilecek siyasi çizgisine
tepki gösterenlerin son suçlaması şu: “Kılıçdaroğlu bizim sırtımızdan
şeriatçıları, tarikatçıları Meclis’e taşıdı”...
"Kol kırılır yen içinde kalır" sözünü
tutmayanların başını çeken Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan oldu. Israrla
Kılıçdaroğlu'nu istifaya çağırdı arkasını da Ekrem İmamoğlu getirdi.
"Değişim; kurul, heyet değişimiyle olmaz... Toplumun
istediği değişime kulağını kapatarak olmaz" diyerek, CHP yönetimine uyarı
yaptı, tabanda dalgalanma yarattı, gündemi iyice sarstı...
"Yenilginin faturasını genel başkan ödemelidir"
diyenler partinin kurultayda kurtarılması çağrısı yaptılar...
Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasında bir liderlik yarışının
başlayacağı sinyali verilmeye başlandı.
CHP'li diğer büyükşehir belediye
başkanlarının tavrı ve duruşu da ayrı merak konusu.
Ankara'da Mansur Yavaş'ın İmamoğlu'nu destekleyeceği Adana,
Mersin başkanların da İmamoğlu'na yakın olduğu söyleniyor. İzmir Tuncer
Soley’in rüzgâra göre hareket edeceği düşünülüyor. Eskişehir'de Yılmaz
Büyükerşen'in Kılıçdaroğlu'ndan yana tavır alacağı ifade ediliyor. Aydın ve
Muğla'nın ortada olduğu söyleniyor.
Peki; tüm bu tepkiler MYK'yı değiştirerek tabanın gazını
almaya çalışan Kılıçdaroğlu'nun koltuğunu sarsar mı?
CHP içinde adeta dernekleşen delege yapısı değişmediği
sürece, Kılıçdaroğlu'nu ilk kurultayda koltuğunu sarsmak pek olası görünmüyor...
CHP'de gidişatın sonu ne olur derseniz; işte 14 Mayıs'taki
hezimet 2024'ün Mart'ında yapılacak yerel seçimlerde de tekrarlanırsa, parti
birçok belediyeyi kaybeder ve CHP baraj altına doğru sürüklenir.
Türkiye’nin muhalefet sorunun çözülmesi demokrasi için
elzemdir.