Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Eylül 2020

CHP'de Kemalizm tartışmaları...

CHP’de Canan Kaftancıoğlu merkezli “Mustafa Kemal mi?” “Atatürk mü?” tartışması, bir değil birkaç açıdan üzerinde durulması gereken bir konudur, zannımca.

İlki, Kemalizm’in gündemde tutulması bakımından son derece işlevsel olması... Batı’da bile Türkiye’nin imparatorluk olma yolunda olduğu vurgulanırken, Batı’nın endişelerini izale edici ideolojinin gündemde tutulması son derece önemli olsa gerektir.

Ancak bugün üzerinde durmak istediğim husus bu değil.

İkincisi kendisini muhafazakâr olarak niteleyen bazı ekran müdavimleri ve yazarların bu hususta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu suçlayarak partinin fabrika ayarlarına dönmesini teklif etmesi.

Ne yaptığını bilmeyen bu şaşkınların beyanları da doğrusu üzerinde durmak istediğim husus değil. Elbette ki toplumda ve her kesimde mazoşist ruhlu insanlar da vardır.

Asıl üzerinde durmak istediğim konu “sol” ile “Kemalizm” arasındaki ilişkinin altında yatan ideolojik gerekçeler.

CHP’de ki tartışmanın altında yatan nedenin bu olduğunu bir ekran tartışmasında gazeteci Hakan Bayraktar dile getirdi. Bayraktar, Canan Kaftancıoğlu’nun sol görüşlü olduğu için “Atatürk” demeyip “Mustafa Kemal” dediğini, parti içinde yalnız olmayıp aynı şekilde düşünenlerin bulunduğunu, bu durumun CHP’de oy kaybına sebebiyet verdiğini ve solun oy oranının Türkiye’de ancak yüzde üç olduğunu söyledi.

Şimdi konumuza gelebiliriz.

Sahi sol neden Kemalizm ile ilişki kurar? Bunun Marksist görüşte bir izahı var mı? Mesela Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Marksist olmaları yanında Kemalist olduklarını da biliyoruz.

Bilebildiğim kadarıyla İbrahim Kaypakkaya müstesna.

Konuyu şu soru ile daha sarih hale getirelim: Marksist ideolojiye göre hangisi haklı? Gezmiş mi, yoksa Kaypakkaya mı?

Marksist edebiyatta tarih beş aşamalı olarak ele alınır: İlkel komünal toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum ve nihayetinde sosyalist toplum.

Tarihin motoru ise sınıf çatışmasıdır. Peki, ilk aşamada nasıl olmuşta sınıfsız komünal toplum, köleci topluma geçmiştir? Keza yine ikinci sosyalist aşamada tekrar sınıflı topluma geçilmeyeceğinin garantisi nedir? Bu soruların konumuz ile bağlantısı yok. Aşamaların evrensel addedilmesidir konumuzda önemli olan. Tarihi materyalizmin kaderci öğretisine göre istisnasız bütün toplumlar yaşayacaktır bu aşamaları.

Peki ya Doğu toplumları? Şablona uymayan bu toplumlar nasıl izah edilecektir? Marksizm bu noktada Avrupa-merkezci damarı ile Doğu halklarını suçlar. Onlar tarihsiz toplumlardır. Tarihsiz toplumlar öncelikle tarihli hale getirilmelidir ki şablondaki çizgiye yerleşsin, katıldığı noktadan yol alarak sosyalizme doğru pupa yelken ilerlesin.

Bu nedenle Batı-dışı bir ülke Batılı bir güç tarafından işgal edilince Marksistlerin gözleri parlar. Tarihe müdahil oldu, hareketlendi; kapitalizm, proletarya diktatörlüğü ve sonunda sosyalizm gelecek diye.

Dedik ya kelimenin tam anlamıyla determinizm yani kadercilik/yazgıcılık ile maluldür bilimsel sosyalizm.

Bu sebeple Marks Hindistan’ın İngiltere tarafından sömürgeleştirilmesini devrimci bir ilerleme olarak niteler. Durağan, tarihsiz ve barbar olan Hintliler bu vesileyle tarihe katılacak ilerlemeye başlayacaktır

Oysa Batı toplumları ile Doğu toplumlarının tarihi gelişme çizgileri birbirlerinden çok farklıdır. Ancak Karl Marks Batı çizgisini mutlak ve her toplumun yaşaması gereken bir tarih çizgi olarak görür... Tıpkı Max Weber ve diğer Batılı düşünürler gibi katı bir Batı-merkezcidir.

Batılı kafaların tedavi kabul etmez hastalığı doğulu ülkeler için biçtikleri Doğu despotizmi yakıştırmasıdır.

Batı-dışı bir toplum ister sömürgeleştirme vasıtasıyla isterse elit bir kadronun zorlamasıyla Batı tipi modernleşmeye katılması halinde batılılar bunun ilerleme olduğunu söylerler... Lakin modernleşme alternatif bir eksen üzerinde gerçekleştirilirse o toplum ve yöneticisi suçludur.

Dün Doğu despotizmini diline dolayanlar bugün aynı konumdaki toplumları eksen değiştirmekle liderlerini de istibdat (diktatör) uygulamakla vasıflandırıyorlar.

Sanırım Canan Kaftancıoğlu ve yandaşlarının Mustafa Kemal’in neden “askeri” olmayıp “yoldaşı” oldukları hususu anlaşılır olmuştur.

“Askerleri” için Mustafa Kemal son durak iken “yoldaşları” için bir atlama taşıdır da ondan.

Bu nedenle CHP’de yaşanan kavga pek de yersiz değildir.