CHP’de feci kavga!..
Bu nedir kardeşim, memleketin işi gücü bitti de CHP ile mi uğraşacak!
Kaç gündür bu mesele, bir de “basın toplantısı”, Eskişehir Yolunda.
CHP’li Mansur Yavaş ile CHP’li Sinan Aygün birbirine girmiş.
Mesele bu:
Koştur, dur!..
*
Daha birkaç hafta evvel, CHP ile uğraşmıştık, şimdi yine CHP, nasıl partiyse!..
Ya, rahat dursanıza, yerel seçimleri ‘AK Parti’nin de büyük desteği ile’ kazandınız işte…
Daha ne istiyorsunuz, derdiniz ne!..
Hadi AK Parti 18 yıldır iktidarda, metal yorgunluğu var diyelim…
Size ne oluyor, siz doğru dürüst iktidar görmediniz ki, neyin kavgası bu!..
Daha birkaç hafta evvel…
Rahmi Turan’dı, Muharrem İnce’ydi, “çete”ydi, “komplo”ydu…
Ortada meçhul bir CHP’li vardı, yoktu.
Bunları tartıştı koca memleket.
Tartıştı da ne oldu?
Hiç!..
Muhterem Kemal Kılıçdaroğlu önce Rahmi Turan’ın (sonradan yalanladığı) haberini “doğruladı”, bunun üzerine öbür muhterem Muharrem İnce Yalova’dan “CHP’nin içinde çete var” dedi.
İş “Saray Edebiyatı” ile kapatılamayacak noktaya gelince, Muhterem Kılıçdaroğlu bu sefer de, “aslında öyle demek istemedim” diyerek “çark” etti.
İnce “çetenin ifşa edilmesini” istedi, CHP idarecileri bir şey demedi.
İlk kaynak Talât Atillâ çıktı ve “O CHP’li var ama ismini açık etmem” dedi.
Muhterem İnce, o CHP’linin ifşasını istedi.
O istedi, kimse vermedi.
Biz izledik, boşuna geldi!..
Ne âlâ mevzu:
Ortalığı ayağa kaldır ve kenara çekil..
İş çıkmaza girdiğinde de “ölü taklidi” yap!..
İş mi bu!..
Tam, “Kemal Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce, çete, mete meselesi unutuluyor” filan derken…
Haydaaa bu sefer de iki CHP’li;
Sinan Aygün ile Mansur Yavaş arasında, “rant”lı, “rüşvet”li, (sonradan irtikaplı), efendime söyleyelim, “FETÖ”lü bir başka kavga.
Nedir gelinen durum?
CHP, “Partimde çete var” diyen Muharrem İnce’yi disipline vermedi…
“Belediye’de Rüşvet var, irtikap var” diyen Sinan Aygün’ü disipline verdi.
Devam!..
*
Ya kardeşim, Sayın Muharrem İnce’nin dedikleri doğru muydu değil miydi?
İnce, “doğru”mu söyledi, yoksa, koca CHP’de “çete” olduğunu iddia ederek iftira mı attı?
Bu ikisinden başka ihtimal yoksa…
Ne yapacaksın?
Doğru ise “çete”yi açıklayacaksın, iftira ise Muharrem ince için gerekli disiplin işlemini yapacaksın.
Varsa budur, bilmiyorum başka yol!
Muharrem ince “Partimin daha fazla zarar görmemesi için sustum” dese de, bu durum parti disiplin mekanizmalarının işletilmesine engel mi?..
Neyse..
Şimdi de bu rüşvet, pardon “irtikap” meselesi!..
Youtube kanalımız için bir Sinan Aygün röportajı yapmıştık, gündeme oturdu.
Onca talep arasından bizi tercih etmesi güzel ama tartışılan konunun muhteviyatı hiç güzel değil.
Olmasaydı sonu böyle; yüz çiçek açsaydı ve bin fikir yarışsaydı!..
Sayın Aygün yeni faaliyete geçen Youtube kanalımızda çok ciddi iddialarda bulundu.
Ve..
“Pazartesi günü”nü yani “dün”ü işaret etti.
Gittik basın toplantısına, hınca hınç.
Sayın Aygün, birçok şey söyledi bir buçuk saat boyunca.
İnşaatında en ufak bir “yamukluk” olmadığını, bunun da hem Melih Gökçek, hem Mustafa Tuna, hem de Mansur Yavaş döneminde defalarca tespit edildiğini…
Ancak…
Son dönemde, ne olduysa, “inşaatın” mühürlendiğini söyledi.
Ortada bir 25 milyon lira meselesi var, ne büyük paralar, vah benim “otobüs parasını” bile hesap etmek durumunda olan dertli başım!..
Youtube kanalını “cep telefonu” ile sürdürmekte olan gayretli hâlim…
Neyse..
Geçelim:
Bir okul meselesi, okul yapılması zaten mümkün değilmiş, dolayısıyla paranın okul için istenmesi de mümkün değilmiş.
Ne mevzu!..
Sinan Aygün, “Okul olmuyor işte, işte durum bu, yurt yapayım, huzur evi yapayım..” demiş.
Hatta, öyle demedi ama, “mor çatı yap” dense, ona bile “evet” diyecek noktadaymış.
Bu 25 milyon nereden çıktı, neyin parası?
Sinan Aygün, “25 milyona ne okulu?” diyor.
25 Milyona okul, deli para.
Üstelik, okul yapılması da mümkün değilmiş oraya.
Eee, bu neyin parası?..
Ortada para var, pul yok.
Mesele gayet çetrefilli, yargıya intikal etmiş, o haklı, bu haksız diye hüküm vermek bize düşmez.
Amma velâkin Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Sinan Aygün bu meseleyi önüne getirdiğinde…
“Bana anlatma kardeşim, bu konuyu bir daha işitmek istemiyorum, aha yargı orada” deyip kestirip atmış mı?
Hatta iyi bir fırçalamamış mı, “Benim Büyükşehir Başkanım hakkında nasıl böyle şeyler yazar ve de söylersin!” diyerek.
Sinan Aygün “Hayır bana öyle şeyler demedi” diyor.
Yani, “Git yargıya anlat, bana anlatma” dememiş, Sinan Aygün’ün beyanına göre.
Ya ne demiş?
Bugün git, yarın gel mi?
Pek Muhterem Kılıçdaroğlu, neler oluyor oralarda?..
Hani “Bu partiyi yönetmek, inanın bu ülkeyi yönetmekten çok daha zor!” diyordunuz ya...
Bu kadar mı zor.
Bu kadar mı, bu da mı gol değil!..
*
Basın toplantısı ortada, Sinan Aygün’ün iddiaları açık.
Bu işi yargı paklayacak.
Paklayacak da…
Ya arkadaş, “yes” idi “no” idi, “kaset” idi, “komplo” idi, “çete” idi, “tezgâh” idi, “rüşvet” idi, “irtikap” idi…
Offff!..
Ben bunları duymak istemiyorum, Gezi Parkı’ndaki böceklerden çiçeklerden bahsedin bana…
Ey CHP’yi sevk ve idare eden muhterem arkadaşlar:
Hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyor ve şöyle bir “kampa” girmenizi tavsiye ediyorum.
Benim memleketim Kastamonu da olur, Muhterem Kılıçdaroğlu’nun memleketi Tunceli de...
Şöyle bir çekilin, meselelerinizi aranızda konuşun, tartışın.
Bir şekilde anlaşın.
Ben bir memleket evlâdı olarak, yönetilmesi memleketi yönetmekten bile zor olan bir Anamuhalefet Partisi istemiyorum.
Yok kardeşim, olmuyor ki böyle.
İşimize gücümüze geç kalıyoruz!..