CHP, Fransızlara ne borçlu?
Cezayir, 1520’lerde Barbaros Hayrettin Paşa ve ağabeyi Oruç Reis tarafından fethedildi. 350 yıl kadar Osmanlı eyaleti olarak kaldı.
1800’lerde Fransızlar bileğimizi bükerek Cezayir'i elimizden aldılar. Cezayirliler bu işgale karşı bizimle birlikte Fransızlara karşı direndiler.
Cezayir, 1962’de uzun yıllar süren çarpışmalar ve bir milyon şehitten sonra BM’de yapılan oylamayla bağımsızlığına kavuştu.
BM’deki oylamada; CHP Türkiye'si, Cezayir bağımsız olmasın, “Fransız işgali sürsün” oyu verdiler.
Bu oylama 1962’de yapılmıştı. Başbakan İnönü idi. CHP, 27 Mayıs darbesi ile iktidarı gasp etmişti.
Kemalistler, bir de, kendilerinin, emperyalizme karşı mücadelede, mazlum ülkelere örnek olduklarını ileri sürer, kargaları güldürürler.
CHP, şimdi de, Afrika'daki son kalemiz Libya’da, Fransa’nın adamı Hafter için oy kullandı.
Can çıkmayınca, huy çıkmıyor!
CHP, Fransızlara ne borçlu?
Siz hiç, "Medeniyet" i mazlumun yanında gördünüz mü?
Karaman’da bir otele baskın düzenleyen şehir eşkıyaları, bir gece yarısı, otele az önce yerleşen bir kadının odasına girmek istiyorlar, engel olmak isteyen otel sahibini ve eşini feci şekilde dövüyorlar.
Yakalanarak adliyeye sevk edilen suçlular, serbest bırakılıyorlar.
Bu şekilde, saldırganların, “serbest bırakılma”larını, sık sık ekranlardan seyredip yerimizden hopluyoruz.
Çünkü;
Almakla övündüğümüz “Medeni Kanun” bunu gerektiriyor.
90 yılda alışamadık.
Ama;
Böyle böyle, “Medeni” olacağız.
“Medeniyet”, dayak atanın yanındadır, dayak yiyenin değil.
Siz, "Medeniyet" i hiç, Afganistan’ın, Filistin’in, Irak’ın, Somali’nin yanında gördünüz mü?
Yılbaşı Kutladığımız görülmesin diye...
Girit Yunan işgaline uğrayınca Giritli Türkler, Türkiye'ye iltica ederler. Gelenlerden biri, ailesi ve gazi olan dedesinin anılarını anlattığı kitabında şunları yazıyor:
“…..Girit’ten kaçış, zeytinyağı küplerinin dibinde saklanıp kaçırılan altınlar, ailece, Rumca biliyoruz, göçten sonra benimsediğimiz Rum ananelerinden bazılarını sürdürüyoruz. Yılbaşında Noel’de kutlama yaparken pencereleri sıkı sıkı örtüyoruz, Müslüman komşular görmesin diye...”
Dün öyleydi, bugün böyle...
Nerden nereye...
Şimdi, Taksim’den Yılbaşı fışkırtıyoruz!
Oryantalizm
İslam'ı mahvetmek için, İslam'ı öğrenmektir. Böyle Hristiyanlara oryantalist denir.
Ana görevi; Müslüman beldeleri sömürgeleştirilmeye hazırlamak, sömürgeleştirmenin önündeki en büyük engel olan "İslam"ın pençelerini sökmektedir.
Oryantalistler, İslam’ı içten içe kemirerek, cihad, ümmet, tevhid gibi İslami kavramların içlerini boşaltıp piyasaya bir “Paralel İslam/Light İslam/evcilleştirilmiş İslam” sürdüler.
Oryantalistler, İslam Hukuku’nun, Batılı Hukuk’la yer değiştirilmesi konusunda özel çaba harcadılar.
Sekülerizm, İslam’ı, hayattan gönüllere sürgün etmektir.
Laikçilerin sıkılıkla telaffuz ettikleri “Sen kalbime bak!” sözü, “Kalplerin dışında İslam’a yer yok” demektir.
Gönüllere çekilmiş İslam’ın, sömürgecilerle bir sorunu olmuyordu!
Müslümanlar ne kadar seküler/Laikçi hale getirilirlerse, medenileşir(!)/evcilleşirlerse, Batı çıkarlarını o kadar az tehdit ediyorlar.
Feminizm, ABD'de ve Türkiye'de...
Türkiye üzerine antropolojik araştırmalar yapan İngiliz akademisyen Nancy Lindisfarne Türkiye’ deki şu tezata dikkat çekiyor;
Feminizm, ABD de, emperyalizm ve sömürüyle mücadele eden, sivil ve savaş karşıtı bir harekettir.
Türkiye’deyse; Kemalist burjuvazinin uzantısı olup, emperyalist, kapitalist, modernleştirmeci politikaların aracıdır.
Türkiye’ye dışarıdan bakanlar, daha yalın, daha net görüyorlar.