Dolar (USD)
35.35
Euro (EUR)
36.55
Gram Altın
3027.84
BIST 100
9927.15
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Ekim 2019

CHP-BAAS

Suriye BAAS Partisi bizim CHP ile tek yumurta ikizidir. Her ikisinin felsefeleri tıpatıp aynıdır.

Her ikisi de ” semitist, darwinist, feminist, alkolist ve ırkçı” dırlar.

Suriye iç savaşıyla birlikte, CHP, "BAAS'ın düşmanı, bizimde düşmanımızdır” politikasına soyunmuştur.

CHP, Türkiye'nin dindar kesimlerine 90 yıldır Türkiye'yi dar ettiği gibi, Esed’ den canını kurtararak, kendini Türkiye'ye atanlara da, Türkiye' yi dar etmiştir.

Eminim, “Suriye’nin CHP’lileri” gelselerdi, onları baş tacı ederlerdi.

Evvelemirde, CHP, ikide bir Suriye'ye horozlanır, "Suriye bizden Hatay'ı istiyor" der, BAAS da haritalarında bizim Hatay' ı Suriye’ ye ait gösterirdi.

BAAS, Apo' yu Şam'da besleyerek, Türkiye' ye kan kusturmuştu.

Vaktiyle, CHP ve BAAS düşman kardeşlerdi, biri Arap diğeri Türk düşmanıydı. Genetikleri gereği CHP VE BAAS ırkçıydılar.

Post-kolonyal/sömürge sonrası dönemde, emperyalistler, İslam Ülkelerinin her birinde “CHP” ler bırakarak” bu ülkeleri terk ettiler.

Bu, İslam ülkelerini boyunduruk altında tutmanın yeni yöntemiydi, daha masrafsızdı.

Arap baharı, bu post-kolonyal sistemi tehdit etmişti.

Emperyalistler hemen oyuna müdahil olup, bildik numaralarla “bahar” ı “kış” a çevirdiler.

Suriye iç savaşıyla birlikte, CHP Hatay' ı, Apo' yu unuttu. BAAS aşkı depreşip bir zamanlar Arap diye burun kıvırdıkları Esed' le kanki oldular.

Bu meşhur Türk atasözünü hatırlatıyordu.

Zaten genetik kardeş değil miydiler?

Kılıçdaroğlu, arsız bir pişkinlikle, CHP politikaları sonucu intihara sürüklenen Suriyeli çocuk için, hükümeti suçladı.

Bu, bir bakıma, CHP için 90 yıllık politikaları sürdürmenin artık kolay olmadığının göstergesiydi.

Gerine gerine “intihar ettirdiysek ettirdik, ne olmuş yani?” diyemediler.

***

Modern Türkiye'nin Doğuşu

“Kemalizm” kelimesinin mucidi Moiz Kohen (“kohen” Yahudi din adamı demektir), diğer adı ile Munis Tekin Alp’ dir. Moiz Kohen, Kemalizm’in aynı zamanda ideoloğudur.

Diğer bir Yahudi "Modern" Türkiye'nin akıl hocalarından, bir anlamda kurucularından, Bernard Levis, "Modern Türkiye'nin Doğuşu" isimli kitabının 543. sahifesinde şöyle yazar;

"1915-16 yılında İstanbul Darülmuallimin' in(öğretmen okulu)öğrencilerinden 90' ı ile yapılan bir ankette 89' u dinle alakaları olmadığını belirtmişlerdir. Aynı tarihlerde, subaylar arasındaysa konyak içip domuz eti yemek bir onur sayılıyordu".

Bu satırlar Lewis için bir övünçtü, bir gururdu.

"Modern" Türkiye işte böyle böyle, adım adım kuruldu.

Bu sözde çağdaş(!) kesimler, "modernleşme" ile "batılılaşma" nın farkını anlayamadılar, ya da böyle anlamak istediler.

“Modern” leşmediler, ama “batılı” laştılar.

Batılılaşarak Türkiye’yi kalkındırma iddiaları tam bir fiyasko ile sonuçlandı.

Az gelişmiş, bir batılı ülke olduk.

Lewis’ in övündüğü, “domuz eti yiyip konyak içenler”, 1908 de, iktidarı mutlak olarak ele geçirdiklerinde ülkenin toprakları 8.5 milyon kilometrekareydi. Büyük başarıyla (!) 8 yüz bin kilometre kareye küçülttüler.

“Vatan” ın %90 ını kaybettirdiler.

Bu kaybın hesabını kimse onlardan sormadı.

Sormaya cesaret bile edilemezdi.

75 yıllık kesintisiz iktidarlarından sonrasındaysa, 1983' de bir yıllık ihracatımız ancak 2,9 milyar dolara erişmişti.

Bu bugünkü Denizli, Bursa, Antep gibi illerin bir yıllık ihracatlarının yarısı demekti.

Bunun hesabını da kimse sormaya cesaret bile edemezdi.

Çağdaşlar böyle başarılı ve ceberrut idiler(!).

Bu çıkmazdan, bu girdaptan Türkiye’yi “dindar ve sivil” Özal çıkardı.

Özal, cesaretinin bedelini canıyla ödedi.

***

Çağdaş Mimarimiz...

Bizler, 70'li yıllarda, İstanbul'da, İstanbul Tıp Fakültesi’nde okurken, devasa Cerrahi bilimler binası inşa edilmekteydi.

Şimdi o bina 5,8 şiddetinde depremle kullanılamaz hale geldi, kapatılması, tahliyesi istendi.

Bu binanın bitişiğindeki, hemen aynı yaştaki Diş Hekimliği binası için de son depremin ardından kullanılamaz raporu verildi.

Süleymaniye, kapalı çarşı, Sultanahmet, Selimiye ve daha nice yüzlercesi 400-500 yıldır ayaktayken, 30-40 yıllık binalarımız sapır sapır dökülüyordu.

Bu çağdaşlarımızın(!) büyük başarılarındandı(!).

Bizde durum buyken, çok katlı bir bina olan Floransa Valilik Binası'nın 1150 yılından beri “Valilik Binası” olarak kullanılmakta olduğunu, İtalya’ya gittiğimde görmüştüm.