Cezalar Arttırılmalı, Sapla Saman Karıştırılmamalı!
Diyanet’in "Çocuk
istismarıyla, masum yavrularımıza uzanan şeref yoksunu, hain ve zalim ellerle
mücadele etmek hepimizin vazgeçilmez görevidir!” çağrısının büyük destek
bulması güzel.
“Ehl-i Tasavvuf”tan da
büyük destek var elbette, bu çağrıya.
Bir “Sözde Şeyh”in işlediği iddia olunan berbat fiil malûm:
İslâm Hukuku’nun böyle fiilleri en “şedit” biçimde cezalandırdığı da malûm.
“İslâm Hukuku”nun uygulanmasına sonuna kadar, hem de “cezaları fazla bulduklarını”
–bile- söyleyerek karşı çıkanların, bu türden iğrenç fiillere bizler kadar
tepkili olmaları beklenemez!..
Yıllar yılı, “taciz, tecavüz, sarkıntılık” gibi suçlara verilen cezaların
çok az olduğunu…
Bir kişinin bileziğini “gasp” edenin, o kişiye tecavüz edenden fazla ceza
aldığını…
Bunun “namusa maddeden çok daha az kıymet veren” Faşist İtalyan Mussolini zihniyetinin
ürünü olduğunu söyledik durduk.
İsviçre’den Medeni Kanun, İtalya’dan ise Ceza Kanunu ithal etmenin ne kadar
yanlış olduğunu haykırdık durduk.
Yani…
Eğer mesele, bu tür iğrenç fiillerin muhtemel faallerine karşı caydırıcılık
ise, onu “Batı” menşeli düzenlemelerde bulamazsınız.
İthal zihniyetlerin ”bütünü işaret eden” tepkilerinin art niyetli
olmadığına da inanamazsınız!
Bizim yaptığımız da “Bu tür fiiller üzerinden ‘suçun şahsiliği ilkesi’ni de göz
ardı ederek ‘bütün tarikatlara’ saldıranların çelişkilerini ortaya koymaktan
ibaret olacaktır.
“Madem bu tür iğrenç fiillere
karşısın, İslam Hukuku’nun iğrenç fiillere en ağır cezanın verilmesini emreden
hükümlerine niçin cephe alırsın?”
Malûm; bizler taciz, tecavüz gibi fiillere en ağır cezaların verilmesini
talep ediyoruz.
Milyonlarca vatan evlâdı bunu talep ediyor.
Sayın Devlet Bahçeli tarafından gündeme taşınan ve Meclis Başkanı Sayın Mustafa
Şentop tarafından desteklenen “idam cezası” da elbette kabulümüzdür.
Bu konuda iki önemli çekincemiz vardır:
1-Türkiye’de adalet uygulamalarının dönemlere göre değiştiği yönündeki
iddialar her dönemde ısrarla dile getirilmiştir. “İdam” düzenlemesinin sağlıklı bir şekilde
tartışılabilmesi için “yargıya güven” tartışmasının da sağlıklı bir zemine
oturtulabilmesi şarttır.
2-Türkiye’de “ırza saldırı” olaylarının yanı sıra, “cinsel taciz, cinsel
saldırı iftiraları”na da rastlıyoruz. Sağlıklı uygulama, “iftiracılara”
verilecek cezaların da caydırıcı olacak şekilde arttırılmasıdır. Bugünkü
uygulamada, “iftira” atan bir şahıs
komik cezalarla kurtulabilmektedir. İğrenç fiillerde bulunanlara da, iğrenç
iftiralar atanlara da çok ağır cezalar verilmelidir.
Bir de…
Genellemelere karşı çıktık.
Bazı “şarlatanların” iğrençliklerini öne sürerek, bütün “tarikatların”
kapatılmasını talep edenlerin…
Sadece “tarikatların” değil…
“Seküler” olmakla övünen birçok yapının da kapısına kilit vurulmasını uygun
görmeleri “tutarlılığın” gereğidir.
Böyle şey olmaz, olamaz!..
Son “Sözde Şeyh Olayı”nda “şahsi” nitelik taşıyan bir “iğrenç fiil”e dair
ciddi iddialar vardır.
Buradan hareketle, “Bütün tarikatlar kapatılsın”a doğru yol almak, ülkenin vahim
bir “yanlışa” itilmesi anlamına gelir.
Yapılması gereken doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etmektir.
Tasavvuf geleneğimiz;
ilim, tefekkür, rıza, hayâ, tevazu, merhamet, mürüvvet, cömertlik, hilm
gibi birçok güzelliğin beslenme kaynaklarındandır.
Anadolu’da bu geleneğin kök salması; “terör olayları, felâketler, ekonomik
krizler” gibi olumsuzluklarla mücadele edebilmemizi sağlamıştır.
Terör örgütlerinin taraftar bulma imkânlarını da büyük ölçüde
kısıtlamıştır.
Her güzellik gibi “tasavvuf”un da, bazı art niyetli/cahil/muhteris kişi ve
gruplar tarafın kötüye kullanılması söz konusu olabilmektedir.
“Bütün tarikatlar kapatılsın” yaklaşımı iyi niyetten uzak bir yaklaşımdır.
Bunu söyleyenlerin, Türkiye’nin “Doğu Akdeniz’deki varlık mücadelesine”
karşı çıkan gruplarda yer almaları mânidardır.
Operasyonun iki önemli hedefi vardır:
1-Sayın Erdoğan’la 15 Temmuz’da “Memlekete sahip çıkan” gruplardan
bazılarını karşı karşıya getirmek ve böylece “zemin” aşındırmak…
2- Türkiye’yi 1940’lı yıllara döndürmek.
Oynanan oyun bellidir ve çok tehlikelidir.
Bu oyunun bozulması, “İslami Hassasiyetleri” öne çıkan vatan evlâtlarının “Güzel
Ahlâka” sıkı sıkıya sarılmasıyla mümkün olabilecektir.
Ve tabii…
“Çirkin işler” yapanları “dışlaması”yla!