Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.98
Gram Altın
2434.69
BIST 100
9805.3
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 Ocak 2022

Ceza Kolonisi'nde özgürlük arayışı

“...Kuşkusuz ki ne yargılama adilceydi, ne de infaz insancaydı.” Kafka- Ceza Sömürgesi

Adorno’nun işaret ettiği gibi; “Anadili insanın anavatanıdır.” Anadili işgal edilmişse vatanı da işgal edilmiş demektir. Dili işgal edilenin zihni melekeleri, benliği, bilinci ve kültürü de işgal edilmiştir.

O yüzden Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev’in on dakikalık millete sesleniş konuşmasının tamamını Rusça yapması ve Rusya’dan yardım dilenmesi neyse Özgür Özel’in Orta Çağ benzetmesi, TTB’nin yerli aşı karşıtlığı ile ülkesini yabancı işgal güçlere şikâyet eden siyasetçilerin durumu odur.

Oysa Nietzsche, “Deccal”adlı eserinde İslam kültürünü, önünde diz çökülmesi gereken asil bir kültür olarak görür.

Ona göre her şey 19. yüzyıl akılcılık felsefesinin Tanrı’yı öldürerek yerine aklın Tanrısallaştırmasına yer vermesiyle başladı. Dolayısıyla hayata dair her şeyin bilimle, kesin bir dille ve despotça dayatıldığı bir ortam tesis edildi.

Ne olduysa da ondan sonra oldu, Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’da ifade ettiği gibi uygarlıkla beraber insanlar kötü, iğrenç birer cani oldular.

Aslında tam bir akıl tutulması yaşadı insanlık. Çok ciddi kültürel kıyımlar gerçekleşti. İnsanları dişlileri arasında ezen, sömüren hiç de adil olmayan devasa korkunç bir makine icat ettiler.

Yeri gelmişken isterseniz yazımıza Kafka’nın “Ceza Sömürgesi” adlı öyküsüyle devam edelim.

“Mahkûm köpek gibi itaatkâr görünüyordu, öyle ki insan onu etraftaki tepelerde serbestçe gezinmeye salabilir infaz başlamak üzereyken de bir ıslık çalarak geri getirebilirdi sanki” diyor Kafka, henüz öyküye başlarken.

Bu benzetmenin size yabancı gelmediğini biliyorum. İnsanların salgın bahanesiyle nasıl itaatkâr kölelere dönüştürüldüğüne bizzat şahit olmadık mı?

Kafka, amirine saygısızlık suçundan yargılanmadan mahkûm edilen ve alet adı verilen korkunç bir makinede infaz edilecek olmasını konu alan bir öyküyü alegorik bir anlatımla biz okurların dikkatine sunuyor.

Öyle bir alet ki bu tırmıklar iğnelerden oluşuyor ve mahkûmun hükmü bu iğneler ile vücuduna yazılıyor.

Subay, bir taraftan gezgine üniforma aşkını ve eski komutana olan bağlılığını anlatırken diğer taraftan infaz makinesini hayranlıkla ve tüm detaylarıyla açıklamaya çalışır.

Ceza Sömürgesi’nde yasanın ne olduğunu bilen yoktur. Tam bir itaat kültürü oluşturulmuştur.Horkheimer’in ifadesiyle, zihnin giderek bir biçimsel akıl otomatına dönüştüğü bir dünya kurulmuştur.

Buradaki makineyi mevcut dünya sistemine benzetebiliriz. Subay iseErich Fromm’un“Yeni Bir İnsan Yeni Bir Toplum”adlı eserinde dediği gibi;

Beyinlerinibir lidere teslim eden, bu liderin kendi düşüncelerini dile getirdiğine inanan, ona ait düşünceleri de kendi düşünceleriymiş gibi benimseyen ve kendi elleri ile ürettiklerine taptıkları için putperestlere benzetilen modern zaman insanlarına benziyor.

Bu şekliyle subayın makineye olan düşkünlüğü ve eski komutanına bağlılığı günümüz insanının küresel kapitalist sisteme ve kurumlarına(BM, WEF, DSÖ, IMF vs) olan bağlılığını, itaatini göstermesi bakımından manidardır.

Bağımlı, uyumlu ve kendi fikirleri olmayan kitle insanı… Freud’un, Le Bon’un Kitle Psikolojisi adlı eserinden hareketle tanımladığı gibi“kendisine telkin edilen belli davranışları gerçekleştirmek için karşı durulmaz bir içgüdüsel zorlamayla harekete geçerler…”

Eski komutan bana kalırsa bugünkü küresel teknokratik sınıftır.

Dostoyevski, tam da bu noktada şöyle bir sorar;İnsan iradesinin bu denli düzeltilmeye muhtaç olduğu kararını neye göre veriyorlar? Dünyayı ceza kolonisine döndürenler tabi ki.

Her şeye rağmen neticede insan tarafından üretilen, insan yapımı bir makine/sistem bozulabilir. Yeter ki bizler hür irademize sahip çıkalım ve birlik olalım.