Çevre ve insan için çıkış yolu
İnsanlığın bugün en önemli sorunu çevredir. İnsanın oluşturduğu çevre krizi, ancak insanın çevreyle olan ilişkisini değiştirmesiyle çözülebilir. İnsan ve çevre arasındaki ilişki değişmeden, hayatımızda gerçek anlamda normalleşmenin yaşanacağını beklemek büyük bir yanılgıdır. Dışarı çıkmak, kafelerde oturmak, restoranlarda karnını doyurmak, uçakla seyahat etmek, tatile gitmek yeni normal değildir. Yeni normal, insanın çevreyle olan ilişkisini değiştirmesidir. İnsanın çevreyle ilişkisini değiştirmesi, aslında insanın insanla olan ilişkisinin normalleşmesi anlamına gelmektedir.
İnsan ve çevre ilişkisinde asli nokta, hayatın her şeyiyle çevreye bağlı olduğunun kavranmasıdır. Yaşadığımız her şey, içinde yaşadığımız ekolojik sistemi etkilemekte ve ekosistemden etkilenmektedir. Yediklerimizle, içtiklerimizle, tükettiklerimizle ve ürettiklerimizle çevreye zarar verdiğimizde, ekolojik sistem bize karşılık vermektedir. Tabiatta yapmış olduğumuz her tahribat, yıkım ve hasar, yediğimiz yemeği, içtiğimiz suyu, nefes aldığımız havayı zehirlemektedir. Aslında insanın tabiatı tahrip etmesi, insanın kendisine, sağlığına ve hayatına zarar vermesi demektir. Her yıl dünyada bir milyondan fazla insanın hava kirliliğinden dolayı hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. Yaşlılar ve çocuklar, hava kirliliğinden ve çevrede olan tehlikeli patojenlere karşı dirençlerini kaybetmektedirler. Doğanın kirletilmesi ve yok edilmesi, insan sağlığı ve hayatı için en önemli tehlike haline gelmiştir.
Yeryüzünde milyonlarca canlı türü yaşamaktadır. Yeryüzüne hakim olmak isteyen ve onu kontrolü altına almak isteyen tek tür, insanoğludur. İnsan, hareketleriyle, yaşam tarzlarıyla, teknolojileriyle, savaşlarıyla, kaynak bulmak çabalarıyla yeryüzünün altını ve üstünü tümüyle değiştirmiştir. Bugün yeryüzünde insanın elinin değmediği bir yer kalmadığı gibi, insanoğlu bugün uzayı kolonileştirmenin adımlarını atmaktadır. İnsan, çevreyi radikal bir şekilde değiştirmektedir. Tabiatta hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Tabiatta hiç bir şeyin eskisi gibi olmaması, aslında insanın hayatına eskisi gibi devam edemeyeceği anlamına gelmektedir. Dünya nüfusunun 8 milyarı aştığı bir durumda gelecek nesiller için en önemli sorun, yaşamalarına uygun bir çevreye sahip olup olmayacaklarıdır. Mevcut durum, küresel ölçekte acil bir çevre sorunuyla karşı karşıya olunduğunu göstermektedir. Çevre sorununun insanlığın ve yeryüzünün en önemli sorunu olduğu bilinciyle devletler ve toplumlar harekete geçmediği sürece, hayatımızda gerçek anlamda olumlu ilerlemeler ve değişmeler olmayacaktır.
İklim değişikliği kavramını günlük hayatımızda çok sık kullanıyoruz. İklimlerin değiştiğini söylemekten kastımız hava durumunun değişmesi değildir. İklim değişikliğinden kasıt yeryüzünün yaşamsal sistemlerinin değişmesi demektir. Yeryüzünün yaşamsal sistemleri atmosferin, biosferin, hidrosferin ve crisferin değişmesi demektir. Başka bir ifade ile yeryüzünde nefes aldığımız hava, yeryüzündeki bitkiler ve hayvanlar, yeryüzündeki sular, yeryüzündeki buz ve buzul tabakaları değişmiştir. Havayı, bitkilerin ve hayvanların hayatını, suları ve buzulları değiştiren şey, insanın dengesiz ve çılgın bir şekilde yeryüzünün hayat damarlarını tahrip etmesidir. Daha çok yemeğe, içmeye, toprağa ve enerjiye sahip olmak açgözlülüğüyle yeryüzünün altının ve üstünün sömürülmesi sonucunda dünya, insan için yaşanılmaz bir yer haline gelmiştir.
Çevreyi korumanın ve yeryüzünde yaşamanın yolu, davranışlarımızı ve hayat tarzlarımızı radikal bir şekilde değiştirmekten geçmektedir. Daha az tüketmeye ve daha az hızlı yaşamaya dayanan yeni bir hayat tarzı oluşturmalıyız. Sınırsız tüketim ve hızlı yaşama, yeryüzünü tahrip ettiği gibi, insanlık türünün varlığını ve geleceğini de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getirmektedir. Doğayı ve çevreyi daha fazla saklama ve korumaya dayalı yeni bir hayat stili geliştirmeliyiz. Hükümetler ve devletler, dünyanın bir yerinde bir yeraltı veya yerüstü kaynağı keşfedildiğinde hemen ondan daha fazla pay almak için savaş dahil her türlü riskli politikayı uygulayabilmektedirler. Dünya devletleri, çevreyi koruma konusunda politikalarında hiçbir ciddi değişiklik yapma gereği duymamaktadırlar. Çevre konusunda kendimizi değiştirmediğimiz sürece insanlık için tünelin ucunda ışık görülmeyecektir.