Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2958.42
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Şubat 2012

çerideki şüpheli kim?

com

MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılması, Türk siyasi tarihinde benzeri görülmemiş bir olay. 28 Şubat Post-Modern Darbesi, 27 Nisan e-muhtırası, AK Parti'nin kapatılma davası gibi geçmişte yaşadığımız ciddi krizlerden çok daha vahim ve tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız.

Bu vahim tablonun arkasındaki dış güçleri tahmin etmek hiç de zor değil. Asıl düşünülmesi gereken konu ise, dış güçlerin ülkemizdeki işbirlikçileri kimler? Dış güçlerle ittifak yapan içerideki olağan şüphelinin kim olduğu ve bu şüphelinin bundan böyle devletin başına açabileceği işler konusunda ciddi ciddi düşünmek zorundayız. Şu soru mutlaka karşılığını bulmalı: İÇERİDEKİ 'OLAĞAN ŞÜPHELİ' KİM?

MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın, İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadeye çağrılması Türk siyasi tarihinde benzeri görülmemiş bir olay. Olayın üzerinden 3 gün geçmesine rağmen, başka konularda pek çok fikir yürüten analistler ya da köşe yazarları yaşanan gelişmeler üzerinde fikir yürütmekte oldukça zorluk çekiyor. Dahası on yıllardır devleti yöneten siyasiler bile şaşkınlıklarını gizleyemiyor. Kimse bir savcının ya da bir savcı grubunun, koca bir devleti kızağa çeken bu adımı nasıl atabildiğine anlam veremiyor. Aslında ortaya çıkan tablonun bir yüzü çok açık ve yorumlanmaya müsait, diğer yüzü ise son derece karmaşık ve soru işaretleriyle dolu.

İsterseniz önce tablonun kolay yorumlanabilir yüzünü birkaç cümle ile ifade edelim. MİT Müsteşarı Fidan, Başbakan'a bağlı. Ancak o, Başbakan'a bağlı sıradan bir bürokrat değil. Hem Erdoğan'ın gözdelerinden yeni nesil bir bürokrat hem de Yeni Türkiye'nin inşasında birinci derecede görev alan bir isim. Nitekim Fidan'ın MİT'in başına gelmesiyle, Emre Taner döneminde başlayan teşkilattaki yeniden yapılanma, Türkiye'nin bölgesinde ve dünyadaki etkinliğini artıracak istihbari ayağın oluşturulması ve Kürt Sorunu'nun çözümü konusunda attığı adımlar daha da netleştirildi. Bu hedefler doğrultusunda MİT'in kurumsal yapısı yeniden dizayn edilmeye başlandı. İç ve dış istihbaratın ayrıştırılması, Genelkurmay tarafından kullanılan GES'in teşkilata devredilmesi, yeni teşkilat şemasının oluşturulması, MİT arşivlerinin açılması kararı, bahsettiğiz dizaynın birer parçaları idi.

Bütün bu gelişmeler, Türkiye'nin hem kendi içinde hem de bölgesinde güçlü bir devlet olmasından rahatsızlık duyan ülkeler tarafından dikkatle takip ediliyor. Bu ülkeler de haritaya baktığımızda parmağımızı kolaylıkla üzerine koyabileceğimiz ülkeler. İsterseniz bir kaçını sıralayalım. İsrail, başından beri Fidan'dan rahatsızlık duyuyor. Özellikle Güney Doğu'da faaliyet gösteren Alman, Fransız ve Rus gizli servisleri de Türkiye'nin güçlenen pozisyonundan oldukça rahatsız. ABD de birinci derecede İsrail'den dolayı, ikinci derecede ise güçlenen Türkiye'yi kontrol etmekte çekeceği güçlük nedeniyle tedirgin.

Öyle ise MİT Müşteşarı'nın yerinden edilmesi için çabalayan sınırlarımız dışındaki olağan şüpheliler, tahmin edilmesi güç şüpheliler değil. Ancak uluslar arası ilişkilerin işleyişi gereği hiçbir dış güç, Türkiye'nin politik mekanizmalarına direkt müdahale ederek, Türk istihbaratının başını saf dışı bırakamaz. Bunu yapabilmesi için Türkiye içerisindeki örgütlü ya da örgütsüz yapılarla anlaşması ve çıkar birliğine gitmesi gerekir. Bunun başka bir yolu da gözükmüyor.

Eğer durum son cümlede belirttiğimiz gibi ise; Türkiye'deki çıkar gruplarından biri ya da bir kaçı, Türk Milli İstihbaratı'nı kızağa çekmek ve devre dışı bırakmak isteyen uluslar arası aktörlerle işbirliği yapıyor demektir. Ki bu iş birliğinin sadece MİT Müşteşarı'nı devre dışı bırakmakla yetinmeyeceği, Türkiye'deki mevcut siyasi aktörleri de devre dışı bırakmayı amaçladığı anlaşılıyor. Başbakan Erdoğan'ın devleti güçlü bir şekilde yeniden dizayn ettiği ve gücünün zirvesinde olduğu bir dönemde gerçekleştirilen bu teşebbüsün Türk Devleti üzerindeki etkisi ve arkasından yaşanacakların hesap edilmemesi mümkün değil. Belli ki mevcut uluslar arası koşullar da göz önüne alınarak hiç vakit kaybetmeden hamle, direk 'vezir' ve 'şah'a yapılmış durumda. Başta ordu olmak üzere devletin bütün önemli kurumlarının durumu iyi analiz edebildiklerini ümit ediyoruz.

Gelelim tablonun koyu ve karmaşık tarafına. Soru şu; uluslar arası aktörlerle işbirliğine girerek Türk Devleti'ni kızağa çekecek kadar gözü kara yerli güç ya da güçler kimler? Böyle bir işbirliğinden neyi hedeflemektedirler ve hangi çıkarları vardır? Bu adımın sonrasını getiremediklerinde içine düşecekleri sıkıntılı durumu hesap ederek ne tür teminatlar almış olabilirler? Daha da vahimi atılan adım başarıya ulaşırsa, bu yerli işbirlikçi unsurların Türkiye için nasıl bir planı söz konusu?

Bir kez daha tekrar etmekte yarar var! Yaşanan olay, hiç de sıradan bir olay değil. Hatta 28 Şubat Postmodern Darbesi, 27 Nisan e-muhtırası, AK Parti'nin kapatılma davası gibi geçmişte yaşadığımız ciddi krizlerden çok daha vahim ve tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız. Biz, bu kısa analizde dışarıdaki olağan şüphelilerin isimlerini listeyi fazla uzatmadan sıraladık. Şimdi hepimiz içerideki olağan şüphelinin kim olduğu ve bu şüphelinin bundan böyle devletin başına açabileceği işler konusunda ciddi ciddi düşünmek zorundayız. Ama önce soru mutlaka karşılığını bulmalı: İÇERİDEKİ 'OLAĞAN ŞÜPHELİ' KİM?