''Cennet ümidiyle Cehennem hazırlığı…''
Zannımca bir söz ancak bu kadar büyük olabilir, büyüklüğü, bir çağı, aslında çağlar ardı çağları bir çırpıda özetlemesindendir. ‘‘Cennet ümidi içinde Cehennem hazırlıkları yapıyoruz.’’ Ne kadar da hakkaniyetli bir söz. Ahvalimizi âşikar eden tertemiz bir tespit. İsmet Özel’in bu sözünü sancak edip kalbimizin kıblesine bekçi etmeli. Kalp, kıblesine dahi yönelirken aslında cehennem yüklü bulutların gölgesinde paralandığını bilsin diye. Kusursuz sandığımız bir amentünün inşirahına bile lekeler bulaştırdığımız kalbe ne demeli. Menfaatine, sadece ve sadece menfaatine mürit oluş, nasıl bir meşum izhar. Çağın çarmıhta, insanın azap mengenesinde debelenişini görmemek nasıl bir körlük. Topyekun gönlümüzün şemsini ihmal etmiş olamayız, ya evrensel bir tımarhaneye dönüşen dünyamızın hâli de neyin nesi. Eldeki bunca navigasyona rağmen, ‘‘istikametin’’ yitikliğini neyle izah etmeli. Gam ve keder kader olmuş olabilir mi acep, neye tâlibiz, ona bakmalı. Tâlip olduğumuza talebe miyiz, ondan anlamalı. Neyi?!
Âleme sığmayan arzularımızın iştahını hangi günaha vebal diye yüklemeli. Biz, azmine tedbirsizlik zehiri zerk edenler... Kalbinin kilitlerine pas sızmışlar, müneccimler sofrasında fal fukarası. Bohem bir hayatın kokuşmuşluğu içinde aşkın ve imanın nüvesi neşvü nema bulacak diye kuru hayallerin kuruntusunda olan biz. Gönül mabedine madde gayretiyle leke sürmüşler faslındayız. O’nun kulu ümidiyle, köle olduklarımız kim, köle olunduklarımız ne. Gittiğimiz yolun yol olmadığını yolcuların ahvalinden anlamak için, için için yanmak niçin. Lakaytlığın şarabıyla zil zurna edilgenliğinde daldan dala atlamak ne yaman bir hâl. Akreplerin akıttığı zehirin lezzetine akan bu çağın çağrıları kulaklara ziyan, kulak zarlarına çağ zindan.
Ümidi Cennet, gayreti Cehennem olan bu oluşun olgusu hangi ontolojik temayülde. Vâbali nefse yükleyip günahı temize çıkaramayız, intihar urganını kalbinin boynuna geçiren insanız biz, yedinci kattan izlenen bir kıyamın arenasında ezilen biz… Uykulu veya uykuda bir kervan olan yedi milyardan eksi kaç ‘‘uyanık’’ demeli. Hâlin ürpertisinde tir tir titremenin perişanlığıyla vatansız kalışımızı görmüyor musun, görüyorsan Cennet’in ümidinde olan bu kalbin Cehennem’e odun hamalı oluşu da ne…
Daha fazla söyleyeceklerim var, sükutun hayretiyle izliyorum akan donukluğu. Bir çeşit baygınlık değil, çeşit çeşit ölmüşlük sendromunda yaşıyor oluşumuzu ispatın peşindeyiz. İnancına ameliyle muhalefet eden bu ‘‘terbiyesiz’’ tedbir ne. Terbiyeden âzâde olan ar damarı hangi çağın noksanlık alameti. Cehennem’in uğultusuyla harap olan hayatlar bir mutlak ‘‘hayy’’ ve ‘‘hu’’ titremesiyle kendinden kendine gelmeli. Öyle bir cenge girişmeli ki her lahzada, binlerce ölü devirmeli içimizden içimize, içimizin ak ü pak serüvenine engel olan kirin canını öldürmeli, yüz binlerce şifa melekesi dirilsin diye. Şifa dedimse cennet ümidiyle cennet ameli niyetine. İçimize sinen ve esiri olduğumuz her çeşit putun devrildiği manzaranın seyrindeki İbrahim sen değilsen ya kim.