Cemal Süreya'yı anmak
Cemal Süreya (1931 – 9 Ocak 1990), modern şiirin zirve isimlerinden biridir. İkinci Yeni akımının öncü şairlerinden olan Cemal Süreya’yı ölümünün 30. ölüm yıldönümünde anıyoruz. Cemal Süreya’yı anmak, onu şiirleriyle anmak demektir. 1943 yılını ikinci doğum yılı olarak kabul eden Cemal Süreya, o yıl okuduğu Dostoyevski’nin etkisiyle şiirden ve edebiyattan kopamadığını söylemektedir. Cemal Süreya’nın edebiyat dünyasının manevi mimarı Dostoyevski’dir. Cemal Süreya’ya en çok yakışan şey, şiirdir. Cemal Süreya “Şairin hayatının şiire dahil” olduğunu düşünmektedir. Cemal Süreya, hayatını şiirleştirmeyi başarmış büyük bir şairdir. Cemal Süreya, şiirin hayatın en ateş hali olduğunu düşünmektedir: “Alevdir çünkü benim şiirim/Hayatın alev halidir/Çiçek tozudur/Kırılmış dalın türküsüdür/Nasıl şık şık berber makası Odur”
Üstü Kalsın isimli şiirinde Cemal Süreya, ölüm karşısındakini duygularını şöyle anlatmaktadır: “Ölüyorum tanrım/Bu da oldu işte. Her ölüm erken ölümdür/Biliyorum tanrım. Ama ayrıca, aldığın şu hayat/ fena değildir...Üstü kalsın...” Bu şiiri yazdıktan iki gün sonra Cemal Süreya, hayatını kaybetmiştir. O, aşk, kadın, ölüm, umut, değişim ve yalnızlık konularında derin ve sarsıcı şiirler yazmıştır.
Cemal Süreya, Dersim Katliamını yaşamış bir aileye mensuptur. Dersim katliamından sonra ailesi Bilecik’e sürgün edilmiştir. Cemal Süreya, sürgünün üzerinde bıraktığı derin travmayı hayatı boyunca atlatamadığını şöyle ifade etmektedir: “Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli 2 erin nezaretinde. Sonra o 2 erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler. Duyarlılığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki. Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü.” Sürgünü yaşayan Cemal Süreya, yaşadığı gurbet duygusunu şiirlerinde sürekli olarak işlemektedir. Cemal Süreya, anneye-babaya hasret bir gurbet insanıdır. Cemal Süreya, sürgün ve yalnız bir şair-entelektüel olarak yaşamıştır.
Cemal Süreya’nın dünyasında ölüm gerçeğinin çok ayrı bir yeri vardır. “Ölüm geliyor aklıma, birden ölüm, bir ağacın gölgesine sarılıyorum” diyen Cemal Süreya, babasının ölümünden sonra yaşadığı derin sarsıntıyı şöyle anlatmaktadır: “Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü, kör oldum/Yıkadılar aldılar götürdüler/Babamdan ummazdım bunu, kör oldum/Siz hiç hamama gittiniz mi?/Ben gittim lambanın biri söndü/Gözümün biri söndü, kör oldum/Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak/Söylemesine maviydi kör oldum/Taşlara gelince, hamam taşlarına/Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi/Taşlarda yüzümün yarısını gördüm/Bir şey gibiydi, bir şey gibi kötü/Yüzümden ummazdım bunu, kör oldum/Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?” Babasını yaşama enerjisinin kaynağı olarak gören Cemal Süreya, onun ölümüyle hayatında doldurulamaz bir boşlukla ve yıkılmışlıkla karşı karşıya geldiğini anlatmaktadır. Cemal Süreya, ölüm teması kadar özgürlük temasıyla da ilgilenmektedir. Cemal Süreya’ya göre “Özgürlüğün geldiği gün/O gün ölmek yasak!” Ona göre, özgürlüğün ve aşkın hatırına deniz bile sigarayı söndürememektedir: “Ne zaman hürlüğün, barışın, sevginin aşkına/ bir cigara atmışsak denize/ sabaha kadar yandı durdu.”
Paris’te yaşadığı zaman, yazdığı Kars şiiri olağanüstüdür. “Öyle güzel ki ölürüm artık/Beyaz uykusuz uzakta/Kars çocuklarında Kars’ı/Ölüleri yağan karda/Donmuş gözlerimin arası/Sen küçüğüm sımsıcak/Ne derler ona – bu kızakta/Boyuna türküler yakıyorsun ya/Sanki her türküden sonra/Hohlasan gök buğulanacak/Anla ki her durakta/Yok sınırları aşkın/O iyi yüzlü Tanrı/Beklesin dursun bizi/Kurduğumuz rahat tuzakta/Nasıl olsa yine bir gün/Döneriz bu yollardan geri/Senin bir elinde bir mendil/Öbüründe kuş sesleri.” Cemal Süreya, Kars’ı anlatırken aslında kendi iç dünyasını anlatmaktadır. O, sevgi, hasret, duygu ve saflık dolu bir hayata duyduğu özlemi Kars’ta değerleştirerek ifade etmektedir.
Hayatta bir eşe sahip olmanın en değerli hazine olduğunu düşünen Cemal Süreya, eşine şöyle demektedir: "Her şeyimi sana borçluyum. Sana rastladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.” O, bir şiir mısrasının hayatı güzel kılacak güce sahip olduğuna sevgiliyi iknaya çalışmaktadır: “Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek.” Cemal Süreya, kutsal bir yere koyduğu eşle yaşlanmanın güzelliğini ona zarafet dolu hitabında dile getirmektedir: “Yaşlanıp öyle kol kola yürüyelim mi? Ne güzel yaşlanırsın sen. Seni sevmek ne güzel! Kadınım, yârim…”
Cemal Süreya vefat ettiğinde Turgut Uyar şöyle yazacaktır: “Cemal Süreya ölmüş diyorlar. İlahi Azrail, Cemal Süreya ölür mü hiç.” 30 yıl önce aramızdan ayrılan Cemal Süreya, hayatımızı zenginleştirmeye ve beslemeye devam eden şiirleriyle yaşamaktadır. Şiir, Cemal Süreya’yı ölümsüzleştirmiştir. Saygıyla, özlemle ve şükranla anıyorum.