Cemaatsel çalışmaya dair sorular (3)
·
Yeni denemeler, şevk, heyecan ve ümitlerimizi kırmaz mı?
Deneme tahtası değiliz. Ayrıca yeni
denemelerin her biri, hem manen hem de fiziken insanı yorar. Ancak bu işin
farziyetini kavramış olan bir davetçi, asla pes etmez. Dokuz köyden kovulsa da
onuncu köyü bulur ve orada otağını kurar. Yani “sütten ağzımız yandı diye
yoğurdu yememezlik yapamayız.” Sadece biraz daha dikkatli olacağız ama yoğurt
yemeye devam edeceğiz. Çünkü cemaatsel çalışmayı emreden ayet ve hadisler, nesh
olmamış ve olmayacaktır. O halde bizim Allah'ın (cc) dini ihya ve ikame için
çalışma sorumluluğumuz da devam ediyor.
·
Peki aynı anda iki veya daha fazla cemaat olamaz mı?
Elbette olabilir ve zaten vardır.
Ancak var olan cemaatler, bir İslami cemaatin şartlarını taşıyorlarsa, onlar
eninde sonunda bir ve beraber olmak zorundadırlar. Hedef ve programında; diğer
İslami cemaatlerle bir ve beraber olmak bulunmayan bir cemaat, kamil manada bir
İslam cemaati olamaz. Ha, şer-i açıdan geçerli bazı mazeretlere binaen ayrı
duruyorlarsa, bu ayrıca tartışılabilir. Aksi halde, vahdet için gerekli
adımları atmak, tüm cemiyetlerin vecibesidir.
·
Vahdet tavandan mı başlamalı, yoksa tabandan mı?
Yani sorumluluk makamında olan
liderler mi birlik için adımlar atmalı, yoksa taban mı birleşip cemiyeti
vahdete zorlamalı? Doğal olanı, elbette lider konumunda olanların bu adımı
atmalarıdır. Zira İslami ilimlerle mücehhez, liderlik evsafını haiz bir
sorumlu, ayrılık gayrılığın tarafı olamaz. Ya öncelikle ittifak, sonra zaman
içinde ittihadın adımlarını atacak, ya da bu adımları atmayışın, ertelemenin
şer-i mazeretlerini cemaatinin şurasına arz edecektir. Bu konuda liderden
gerekli adımlar gelmese, ondan sonra şuranın bu konuda gerekeni yapması gerekir.
Bu da olmasa; tabandan bu işin farkında olanların, bu konuda gereken baskıyı
kurmaları ve cemiyetlerini vahdete zorlamaları gerekir.
·
İttihad
veya ittifak gibi bir mefkûresi olmayan bir cemaat içinde çalışmaya devam
etmeli mi?
·
Vahdet o kadar kolay mı ve bugünden yarına hemen olacak bir iş mi?
Elbette bahsettiğimiz bu ittifak veya
ittihad, damdan düşer gibi olmayacaktır. Bu konuda öncelikle taraflar,
birbirleri hakkında gerekli araştırma ve tahkikatı yapacaklardır. Sonra
ziyaretleşme ve tanışma fasılları başlayacaktır. Gerekirse tanışma maksatlı
bazı teşriki mesailerde bulunulabilir. Yeterince tanışma olduktan sonra,
öncelikle ittifakın, tanışma ve ittifak kıvamına geldikten sonra ittihadın
yolları aranır. Zamanı gelince de şartlar konuşulup gereken yapılır. Mevcut
devletler bile, kimi ittifaklar kurarken, cemiyet ve cemaatler, neden bunu
yapamasın ki… Hele aynı kaynaktan, Kur'an ve Sünnetten beslenen cemaatler, bunu
neden yapamasın?
·
Vahdet ama kiminle ve nasıl?
Elbette ittifak ve ittihad için,
öncelikle aynı meşrebi taşıyor olmak gerekir. Zaten bizim konumuz, bir
tarikatın diğer bir tarikatla birleşmesi değil. Elbette mümkünse tüm Nakşibendi
tarikatları bir ve beraber olursa, tüm kadiri tarikatları birbirleriyle, tüm
rıfa-i tarikatları birbirleriyle bütünleşebilseler, bu nurun ala nur olur.
ancak bizim konumuz, gayeleri bir, hedefleri hemen hemen aynı ve metot olarak
da birbirine yakın olan cemaatlerin bir ve beraber olmalarıdır. Her biri;
“Kur'an ve Sünnet” diyecek, “nebevi metot” diyecek “ehli sünnet” olmaktan
bahsedecek, vahdet yerine, tefrikayı öne alacak. Dayanışma ve yardımlaşma
yerine iki farklı rakip, hatta hasım gibi davranacaklar. İşte bunun Kur'an ve
Sünnette yeri yoktur.
·
Kur'an ve Sünnetin birliği emreden onca nasları varken, tefrika neden?
Birliğin en büyük engeli, abi ve
liderlerin kaprisleridir. Öncelikle halen mevcut olan cemiyet ve cemaatlerin
başında bulunan sorumluların, ilim ve irfan cihetiyle yeterli donanıma sahip
olanları çok azdır. Birçok grup ve cemiyet, Sırdan bir esnaf, öğretmen veya
sanatkar tarafından kontrol edilmektedir. Zira Türkiye şartlarında, ikna edici
bir görünüm ve güzel hitabeti olan nice sıradan insanlar, liderliğe
soyunabilmektedirler. İlmi donanımı olanlar içinde de ümmetçi bir ruh ve
evrensel İslami bir ufka sahip olanlar maalesef azdır. Bu ufka sahip
olmayanları, bir ve beraber olmaya ikna etmek kolay olmayacaktır. Geriye çok
az; hem ilim hem de ufuk sahibi olan kalmaktadır ki, onların da her birinin
kendilerine göre bir bahanesi olmaktadır. Sonuçta iş bahanelere kalırsa, bahane
çoktur. Ancak bu işin zor olması, olmamasını gerektirmiyor. Bu vecibenin
farkında olanların, her şeye rağmen ümmetin vahdeti için çaba sarf etmeleri
gerekmektedir.