Cemaat Sınavımız
15 TEMMUZ süreci ile birlikte birçok kavram, konu, kurum, kişi ve kesim yeni tartışmaların nedeni oldu.
Cemaat, aidiyet, mensubiyet, itaat, intisab, biat, murşid, imam, meşruiyet bu bağlamda one çıkan başlıklar...
Bu çerçevede bakışlar, düşünüşler, anlayışlar, davranışlar, duruşlar degişiyor ama tartışmalar bir türlü durmuyor ve durulmuyor...
Tescilli İslam düşmanları, ihanet ve cinayet içindeki dini yapılardan hareketle, toptancı bir yaklaşımla İslam'la savaşlarını topyekun sürdürüyorlar. Tüm İslami yapılar "potansiyel parelel" gösterme gayretindeler. Algı operasyonları o kadar güçlü ki, cemaat gayreti olan her kesim töhmet altında. İsmi 'cemaat' olan her oluşuma kuşku ile bakılıyor.
FETO örnekliğinden hareketle İslami çevreleri derdest etme kampanyaları aralıksız sürdürülüyor...
"islamofobi" den sonra "cemaatfobi" üzerinden İslami uyanış durdurmak istiyorlar.
"Yeni paralel" arayışlar itham, ilzam, iftira kumpaslarına donuşme riski içeriyor... İtidal, hakkaniyet, adalet ve insaf araya gidebiliyor...
Kötu örneklerden hareketle tüm yapılar mahku00fbm etme, mağdur etme tehlikesi büyüyor...
Cemaatler sorgulanabilir, hatta sorgulanmalıdır da; ama tüm cemaatleri sakıncalı, sabıkalı ve suçlu bulma skandalına prim verilmemelidir. İslami sivil oluşumlara set çekilmemeli... İtibarsızlaştırılmamalı...
Devlet, Diyanet üzerinden cemaatleri dizayn etmeye kalkışırsa, cemaatlerin özelliği özgünlüğü ve özgürlüğü kalır mı?...
Halbuki 15 Temmuz'da darbeyi püskürten devlet değil, sivil halktı... Devlet, millete sığındı... Sahada olan sivillerdi... Şimdi olması gereken devletin, millete olan borcunu ödemesi, sivil yapıların önünü açmasıdır...
Diyanete güven destek bulurken, cemaatler itibar kaybına maruz kalıyor...
Öyle ki şu cümleler yaygınlık kazandı:
"En iyi cemaat cami cemaatidir!"
"En iyi Müslümanlık anne ve bababalarımızın yaşadığı Müslümanlıktır!"
oysa, cimaatçilik açmazının çözümü cemaatsizlik değildir... Gereği gibi cemaat olabilmektir...
Bireyselleşme, dünyevileşme, duyarsızlaşma marazlarına karşı cemaat ruhu olmadan nasıl direnebilirsiniz?
Cemaat, nesiller için bir güvenlik koridoru, birlikte var olma bilincidir...
İnsanları Allah'a taşımak, kalıcı ve kaliteli bir kulluğun zeminidir cemaat... Bir sosyalleşme, ortak sorumluluklara yönelme aracıdır...
Toplumun islamlaşmasında aktif bir misyonu kuşanmıştır cemaat... Özellikle kırsal kesimlerde insanların İslami eğitimden önemli roller üslenmiştir...
Bunları ifade ederken, cemaatlerin masumiyetini iddia etmiyorum... Maalesef zamanla mecrasından sapmalar, özden kopuşlar hayati tehlikelere dönüşüyor...
Cemaat asabiyeti, müntesipleri acımasızlaştırıyor... Aidiyetteki aşırılıklar; ayrışma, kutuplaşma ve çatışma vesilesi olabiliyor...
Tearüf, teavün, tesanüd için var olması gerekenler; taassuptan, tefrikadan, tartışmalardan kurtulamıyor...
Bağlılarına "seçilmişlik", kurtulmuşluk" vadeden yapılar, kendilerinden olmayanları ziyanda, hüsranda, helakte görebiliyor...
Kendileri 'fırkai naciye', diğerleri ise 'fırkai nariye' oluveriyor...
Cemaate mensubiyet bir övünç kaynağı ve uhrevi güvence olarak algılanıyor...
Ehlileştirilen bağlılar; sorgulama, cesaret, girişimcilik, risk alma, analiz gücü, tahayyül ve tasavvur derinliği gibi dinamiklerini minimize edip; grup psikolojisi ile sadece itaat, yetkililerin dediklerinden çıkmama, elindeki ile yetinme seviyesine düşerler...
Kapalı cemaat yapıları, aynı tornadan çıkmı, birbirlerinin tıpkısı kollektif üyelerden oluşur...
Müntesip oldukları kurumsal yapıları eletirmek şöyle dursun, düşünmemek, sorgulamamak esastır...
Hele hele kimi tarikat tekkelerindeki tekelcilik insan kaynaklarımızın tükenişi ile sonuçlanabiliyor...
Zaten içte istişareye ve dıştan gelen eleştiriye kapalı yapıların yarını yoktur...
"Kurtulmuşluk" vaadi ile kuşatılan bağlıların bu kulvardan kurtulmaları çok zor... Çünkü bireyin kendine ait bir hayatı yoktur... Kutsanan fanilerin iradesi belirleyicidir... Kişinin dünyası, sosyal yaşamı cemaat hocası, abisi, ablası, üstadı, mürşidi ile sınırlıdır...
O yapılarda aranan, muti şahıslardır, özgün ve özgür şahsiyetler değildir...
Esas olan cemaat aidiyetinin 'şahsiyeti' örtmemesidir...
Biz kalarak "ben bilinci"ni korumaktır... Marifet, kişiliği köreltmek değil, keşfetmektir... Kollektif şuurun bireysel bilinci beslemesi gerekir... Ne benlik zindanı ne de sınırsız özgürlük yalanı... Ne bireycilik ne de katı örgütçülük... Birlikte var olma becerisi...
Adanmışlık adına endilerini nesneleştirenlerin sonunun nereye varacağı belli...
'Ölünün ölü yıkayıcıya teslimiyeti' gibi büyüklere teslim olanların bu limitsiz teslimiyeti acı bir akibetin habercisidir...
Bağlılarını "bağlı" hale getirme çabası bağnazlıkla sonuçlanır... Basiret bağlanmasına neden olur...
Sorun, Allah'a gereği gibi teslim olmamaktan kaynaklanıyor... Kuşkusuz allah'a hakkı ile teslim olanı kimse teslim alamaz... Mutlak hakimiyet sadece Allah'adır... Mukayyet teslimiyetin ise şer'i sınırı bellidir...
Aklını kiraya verenin ve iradesi üzerindeki ipoteği kırmayanın Allah adına Allah'tan uzaklaşma riski fazladır...
Sonuç olarak temel kavram ve kurumlarımızı konjonktüre kurban vermeden, kolektif kulluk zeminimizi güçlendirmemiz ve güzelleştirmemiz gerekiyor...
Bu da 'Sahih İslam'a ve 'Sevad-ı azam'ın yoluna sarılmakla mümkün...
Nebevi ilkemiz bellidir:
"Yaratana isyan olan yerde yaratılanlara itaat yoktur."
Mensubiyetten önce meşruiyet aranır...