'Cemaat, cemaat olmalı! Devlet, devlet olmalı!
Türkiye, yoğun olarak FETÖİZM dediğimiz terör çetesinin kirli, karanlık ve kanlı yüzünü konuşmakta ve tartışmaktadır. Önceleri bir cemaat olduğu iddia edilen oluşumun paralel devlet yapısı denilen terör çetesine dönüşmesi, Türkiye'deki cemaat ve tarikat gibi dini gruplar olgusunun sağduyu, akl-ı selim ve kalb-i selim ile konuşup tartışmayı gerektirmektedir. Dini gruplar olgusunun sağlıklı bir şekilde tartışılmamasından dolayı, cemaat ismi verilen bir yapının paralel devlet yapısı şeklinde ülkemiz, ümmet ve insanlık için bir tehlike olmaya başlamasına neden olmuştur.
Din, bireysel ve toplumsal boyutlarda yaşanan bir olgudur. Başka bir ifade ile birey, dindarlığını diğer insanlarla birlikte yaşama ihtiyacı duymakta ve bu ihtiyacın sonucu olarak grup ve cemaatler ortaya çıkmaktadır. Cemaat olgusunu, toplumsal hayatın ortaya çıkardığı bir sosyal gerçeklik olarak değerlendirebiliriz. Cemaatlerden, tarikatlardan ve dini gruplardan arınmış bir toplum, sadece bir mittir. Toplumu dini cemaatlerden arındırmaya çalışmak, tehlikeli bir toplum projesinden başka bir şey değildir.
İslam, insandan sadece Allah'a kul olmasını istemektedir. İslam'da hiçbir şekilde bir dini kurum, kilise, ruhban sınıfı veya manevi seçilmişler grubu bulunmamaktadır. Allah, insana şah damarından daha yakındır. Her fert, kişi olarak Allah'a kul olma sorumluluğuyla karşı karşıyadır. Tarikat, mezhep veya cemaat gibi kolektif yapılar, dinin kendisinden doğan veya dinin bizatihi emrettiği yapılar değildirler. Bunlar tarihsel süreç içerisinde Müslüman toplumların sosyal, siyasal, manevi ve kültürel tecrübeleri sonucunda ortaya çıkan insani oluşumlardır. İnsani yapılar olarak tarikat, cemaat ve mezhep gibi oluşumları lazımi dini yapılar değil, arızi insani ürünler olarak görmek lazımdır. Cemaat, tarikat veya mezhepleri ortaya çıkaran dinamik, İslam'ın orijinal özü değil, insanın psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarıdır. İnsanın psikolojik ve sosyal ihtiyaçları sonucunda ortaya çıkmış hiçbir insani yapının kutsal ve dokunulmaz olmadığının anlaşılması lazımdır.
İnsanların aidiyet ve güvenlik duyguları gibi sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarının ürünü olarak ortaya çıkan tarikat ve cemaatlerin, tamda bu tarz ihtiyaçlara cevap vermeleri gerekmektedir. Aynı tarikat ve cemaatten olan insanların, bir araya gelerek topluma katkı sunacak ekonomik, sosyal, eğitsel, bilimsel, çevresel, felsefi ve siyasi faaliyetlerde bulunması lazımdır.
Cemaat ve tarikat gibi dini grupların dayandığı ana sermaye ve kaynak, din değildir. Dini gruplar, dinden esinlenerek ekonomik, sosyal, siyasal, eğitsel ve insani yardım gibi alanlarda nitelikli insan kaynağının yetişmesini ve gelişmesini sağlayan yapılardır. Din tacirliği veya yaygın ifadesiyle din istismarı yapmak, bir dini grubun topluma ahlaki ve manevi katkıda bulunma şeklindeki ahlaki varoluş gerekçesine vurulan büyük bir darbedir. Din ticareti veya din istismarı yapan hiçbir grup, dini ve ahlaki açılardan dinle ve insanla ilişkilendirilemezler. Dini gruplar, dini istismar etmek için var olan yapılar değildirler.
Toplumsal hayatın bir parçası olarak dini grupların hedefi, devleti kontrol etmek, devleti ele geçirmek veya devlete yerleşmek değildir. Gerçek anlamda sivil niteliğine sahip dini grupların esas amacı, devlete değil, topluma yerleşmektir, toplumda var olmaktır ve toplum içinde faaliyet göstermektir. Devlete yerleşmeyi ve devlet imkanlarını kendileri için kullanmayı hedef seçen hiçbir yapı, sivil ve sosyal niteliğine sahip değildir.
Cemaat ve tarikat gibi yapılarda, kapalı doktrinler, kendilerine manevi nitelikler atfedilen şahısların diktası, rüya gibi tecrübelerin referans alınması, Mehdi, Mesih gibi kurtarıcı beklentisi, dini yapının kendi mensupları için özel kapalı kaynaklar oluşturması gibi durumlara rastlanabilmektedir. Cemaat ve tarikatlarda, bu durumların yaygın bir şekilde var olması, bu hususların normal olduğu anlamına gelmemektedir. Lider kültü, rüyalara dayanan yorumlarla insanların düşünce dünyalarının köreltilmesi, grupların kendilerini Allah tarafından seçilmiş özel grup görmesi gibi hususlar, radikal bir şekilde sorgulanmalı ve eleştirilmelidir. FETÖİZM örneğinde ortaya çıktığı üzere karanlık, kirli ve kanlı bir yapının kendi içindeki patolojik yapıyı ve hiyerarşiyi saklayarak bütün toplumu etkileyecek duruma gelmesi vahim sonuçlara yol açmaktadır. Dini gruplar, toplumun diğer kesimlerinden kendilerine yönelik yapılacak değerlendirmelere, eleştirilere ve sorgulamalara açık olmalıdırlar.
Tarikat ve cemaatler, toplumda ciddi sayıda insanın desteğine sahip oldukları için bir noktada sosyal iktidar merkezleridirler. Tarikat ve cemaatlerin, sosyal güçlerini kullanarak siyasal iktidarın bizzat kendisi olmaya kalkmaları, onların sivil ve sosyal niteliğine aykırıdır. Dini gruplar, açık bir şekilde bütün topluma siyasal konulardaki görüşlerini, eleştirilerini ve tercihlerini açıklayabilirler, hatta siyasi tercihlerini ortaya koyabilirler. Dini grupların açık ve şeffaf bir şekilde siyasal tartışmalara katılması sağlıklı ve gerekli olan bir husustur. Ancak kapalı kapılar altında sosyal tabanlarını pazarlık aracı haline getirip siyasette ve devlette kendilerine mevzi sağlayacak ilişkilerin içine girmeleri, sivil, demokratik ve çoğulcu siyasetin işleyişiyle bağdaşmamaktadır.
Tarikat ve cemaatler, kendi adlarını kullanarak örgütlenmeli ve faaliyetlerini gerçekleştirmelidirler. Değişik adların arkasına saklanarak tarikat ve cemaatlerin örgütlenmesi ve faaliyet göstermesi, onları otoriter ve kapalı kültler haline getirebilmektedir. Tarikat ve cemaatlerin liderliği, örgütlenme biçimi, hiyerarşisi, faaliyetleri, gelir kaynakları ve ilişki biçimleri net bir biçimde ortaya konmalıdır. Her türlü dini grup, ulusal olduğu gibi, uluslararası düzeyde de ilişkiler kurmalı ve faaliyetler gösterebilmelidir. Ancak dini grupların diğer devletlerin kurumlarının ve istihbarat örgütlerinin kontrolüne ve yönlendirmesine girmesine hiçbir şekilde izin verilmemelidir. FETÖİZM örneğinde ortaya çıktığı üzere, bir grup kapalı hale geldikçe küresel istihbarat örgütlerinin kucağına düşmekte ve emperyalizmin yumuşak gücü anlamında bir aracına dönüşebilmektedir.
Cemaat ve tarikatlar, şimdiye kadar gerçek anlamda sivil ve sosyal hayatın yapıcı unsurları anlamında gerçek anlamda bir sivil toplum modeli ortaya koyamamışlardır. Dini grupların bir sivil toplum modeli ve pratiği ortaya koyabilmesi için ilke şu olmalıdır: "Bırakalım! Tarikat, tarikat olsun! Bırakalım! Cemaat, cemaat olsun! Bırakalım! Devlet, devlet olsun!"Tarikatın ve cemaatin devlet, devletin tarikat ve cemaat olmaya kalkışması halinde, hepsi ortadan kakmaktadır.