Çelebi Bakış
Asaf Halet Çelebi, farklı, çarpıcı ve ilginç şiirleriyle dikkatimi çekmişti. Mısraları uzak doğunun sesini aksettiriyordu. Cemil Meriç'in Hind eseri nasıl bizde tecessüse vesile olmuşsa Çelebi'nin şiirleri de benzer bir merakı uyandırmıştı. İslamu00ee ve tasavvufu00ee izler taşıyan "İbrahim" şiirini çok severim: "İbrahim / içimdeki putları devir / elindeki baltayla / kırılan putların yerine / yenilerini koyan kim / güneş buzdan evimi yıktı / koca buzlar düştü / putların boyunları kırıldı / ibrahim / güneşi evime sokan kim / asma bahçelerinde dolaşan güzelleri / buhtunnasır put yaptı / ben ki zamansız / bahçeleri kucakladım / güzeller bende kaldı / İbrahim / gönlümü put sanıp kıran kim"
Çelebi, Cumhuriyet devri edebiyatımızın "nev-i şahsına münhasır" tiplerindendir. Hint düşüncesine yakınlığını dış görünüşüne yansıtmıştır. "Hintli baharat tüccarı" edalı şair, soyadı ile özdeşmiş kalender meşrep, metafizik alemde dolaşan bir seyyah. Tasavvufun inceliklerini yorumlayan şiirleri, eski edebiyatımıza olan tutkusu, onu farklı kılıyor. O, sadece edebiyatımızın çelebisi değil, kültürümüzün de gönüllü temsilcidir. Yazılarında Mevleviliği Batılılara tanıtan Çelebi, yeni şiirimizin ilgiyle izlenen şairi, Batı'ya yönelişlerin doludizgin olduğu zamanda Doğulu bir 'yenilikçi' kalabilmenin sırrına ermişti.
1907'de İstanbul'da doğan Asaf Halet Çelebi 15 Ekim 1958 tarihinde yine burada vefat etti. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra bir süre Sanayi-i Nefise (Güzel Sanatlar Akademisi)'de okudu. Buradan ayrılarak Adliye Meslek Mektebi'ni bitirdi. Değişik yerlerde çalıştı, Beylerbeyi'nde oturdu. Gençliğinde gazel ve rubai yazdı. 1938'de Ses dergisinde çıkan serbest şiirleriyle tanındı. Matinelerde okuduğu şiirleriyle geniş bir hayran kitlesi kazandı. Divan şiirini ve İran edebiyatını iyi bilen, doğu medeniyetine yakın olan şairin şiirleri, He, Lamelif ve Om Mani Padme Hum isimli kitaplarda toplanmıştı. İncelemeleri arasında Mevlana'nın Rubaileri, Molla Cami, Eşrefoğlu Divanı, Naima, Mevlana ve Mevlevilik ile Divan Şiirinde İstanbul da bulunuyor.
İslam dininden ve yakın ve uzak doğu milletlerinin kültürlerinden derlediği, yoğurduğu ve okuyucusuna sunduğu farklı, esrarengiz ve sembollü bir şiir tarzı oluşturdu. Bir şark efsanesi veya Binbirgece şiiri diyebileceğimiz bu metinlerde meraklılarını, çağlar öncesine kanatlandırıp götürdü. Mihmandarlık yaptığı şiirseverleri, geçmiş dönemlerin efsunlu manzaralarla dolu şark seyahatine çıkardı. Şiirlerini zevkle okuyanlar, mısra aralarını keşfe çıktılar. 1940'lı yıllardan sonra tasavvuftan soluklanan şiirleriyle alaka uyandırdı, dar fakat kalıcı bir sadık okuyucuya mazhar oldu.
Onun şiir dünyasında çocukluk hülyaları, dinlediği masallar, unutamadığı rüyalar ve hayaller ön plandadır. Çelebi bir bakıma geçmişi halde yaşayan şairdir. Çocukluk hatıralarını ve daha sonra dinleyip öğrendiklerini muhayyilesinde yeniden şekillendirip şiirleştirir. "Çocukluğumda masal en çok sevdiğim şeydi. Belki de her çocuktan daha büyük bir alaka ile dinlerdim. Şimdi hayatımın en güzel günlerini düşünürken de öyle! Zannediyorum ki bu masallarla karışık çocuk rüyaları içinde geçen günlerim benim en mesut günlerimdi." diyen Çelebi, masal dinlemeyen bir çocuğun çok bedbaht bir insan olmaya namzet olacağını ifade ediyor ve devam ediyor: "Milli şuur ve kültür yapan bütün folklor an'anelerinin içinde bence masal en büyük rolü oynar. Zaten bir masaldan ibaret olan hayatımızın bir nevi sembolleşmesini ilk defa bize anlatılan bu masallarda görmez miyiz?"
Doğu ve Batı kültürlerine sahip, her iki kültürü şiirinde yoğuran ama millu00ee vasfını ve geleneğe yaslanan akidelerini bozmadan devam ettiren Çelebi, Mevlana gibi büyük değerlerimizin Batı'da tanınmasında büyük hizmetleri olmuş himmet sahibi bir münevver. İlmu00ee çalışmalarında ve sanat hayatında mutlak hakikatin peşinde olan Çelebi heveslerin, modaların ve akımların dışında öz sanatı icra etmenin heyecanını duyar, bunun endişelerini taşır. O, tefekkürü sever ve şöyle der: "u00c2lim nasıl bu görünen, maddeden ibaret olduğunu sandığı kainatın sırlarını izaha çalışıyorsa, sanatkarda kendi zaviyesinden ideal bir kainatın izahını yapmak sevdasındadır."
Üstat Necip Fazıl sevilen sanatkarı, Ziya Osman Saba ile birlikte "İstanbul efendisi, (İstanbulin) eski Babıali tipi, güzel ve çirkini tayinde usta" kabul ederken Mehmet Kaplan, "Çelebi, kültür şiiri yazanlar arasında çok dikkate şayan bir simadır" değerlendirmesinde bulunur. Münevver Ayaşlı 'büyük ve zarif şair'in "yalnız İslam tasavvufuna değil, bütün şark, Asya ve Uzak şark mistiğine derin bir vukufu" bulunduğunu hatırlatır. Çelebi hakkında ilk derli toplu çalışmayı Semih Güngör imzasıyla rahmetli Mustafa Miyasoğlu yapmıştı. Şimdi Beşir Ayvazoğlu'nun He'nin İki Gözü İki Çeşme eseri çıktı. Bu kıymetli biyografi, ayrı bir yazı konusu. "Bir aynada bambaşka zamanlar gördüm / Geçmiş gelecek bir sürü canlar gördüm / Bazan da zamanlarla geçen ömrümde / Bir asra sığarmış gibi anlar gördüm". Şairin Beylerbeyi sırtlarındaki tarihu00ee köşkü restore edilip müzeye dönüştürüldü mü acaba? Küplüce Mezarlığı'nda yatan Asaf Halet Çelebi'yi rahmete anıyorum.