Dolar (USD)
32.38
Euro (EUR)
35.01
Gram Altın
2324.64
BIST 100
9096.94
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

06 Mart 2022

Celal Al-i Ahmed-II ve Kolonyal Şapka

Geçtiğimiz hafta İranlı düşünür Celal Al-i Ahmed’in “Batı’dan Gelen Veba”sından bahsetmiş, Al-i Ahmed’in verdiği ilginç tarihi bilgileri aktarmıştık.

Bu hafta Celal Al-i Ahmed’in esas konusu olan “Garpzedeler”e, “Batı’dan Gelen Veba”ya dokunacağız. Çoğunu, Al-i Ahmed’in dilinden, bazen araya yorumlar girerek…

Al-i Ahmed “Batı’ya korkunç bir boyun eğişin yaşandığını” keşfeden biriydi.

Al-i Ahmed’e göre İran’ın eğitim sisteminden geçen her okul çocuğu milli marşı öğrenirken, dua etmeyi unutur. 6. sınıfa geldiğinde camiyi terk eder. Sinemaya giderken farkında olmaksızın dinî de bırakır. Böylece halkın %90’ı ortaokul eğitimiyle dinsizleşir ya da dine karsı ilgisizleşir.

Eğitimin nihaî amacı Batılılaşma hastalığını beslemektir.

İnsanların ne için ve hangi yetenekleri kazanmak üzere ilkokula gittikleri hâlâ açık değildir. Liseye ve üniversiteye neden gittikleri de açık değildir.

Eğitim kurumları bürokrat olabilmek için diplomaya ihtiyacı olan kişilere sertifika dağıtır.

Geleneklerimize ve kültürümüze yabancı, kendi toprağımızda köksüzüz, çiçek açma şansımız yok.

Al-i Ahmed’in bu satırları yazdığı yıllarda eğitimin ruhu bizde İran’dan bin beterdir. Halen çok bir değişiklik olduğunu da zannetmiyorum.

Tahran Üniversitesi, Avrupa’da ya da Amerika’da eğitim görmüş entelektüellerin tezgahıdır. Avrupa’dan dönen bütün profesör adaylarına iş bulunmuş olur.

Batı’nın endüstriyel ürünleri için iyi tamircilerden başka hiçbir şey yetiştirmiyoruz. Yalnızca, Batı makinelerinin tamircileri, teknisyenleri, operatörleri, daha bir sürü saçmalık var.

Ülkeye önderlik eden entelektüellerimizin pek çoğu tercüman, Batılıların bizdeki kurumlarına yönetici, onların amaçlarının uygulayıcıları, her işte parmağı olan fakat hiçbir uzmanlık alanı olmayan insanlardırlar.

Batılılaşma hastaları “Batı”nın ileri karakollarıdır.

“Batı’dan Gelen Veba” ulaştığı ülkelerde kartvizit liderler üretmiştir. Bunlar emperyalizmin memurlarıdırlar.

Bizler Batılılaşma hastaları üretmekte, yükseltmekte, ülkenin liderlik makamına getirmekteyiz.

Batılılaşma hastası politikacının nerede durduğu asla net değildir. Şaşırmış ve dengesizdir. Hiçbir işte sıkıya gelemez. Her zorluğun üstesinden dalkavukluk ederek ya da aldatarak gelir. Şu gazetede görünmediyse televizyonda gözükür. Böylece, birçok hâdise geçse ve hükümetler gelip gitse de hâlâ aynı lideri Cebelitarık Kayası gibi yerinde oturuyor görürsün.

Al-i Ahmed’in canhiraş eleştirdiği, Batılılaşma hastaları kolonyal aydınlar sadece İran’ın değil, tüm İslam Dünyası’nın kanayan yarasıdırlar ve beşeriyetin bana göre küresel kâbusudurlar.

Eğer Batılıların Doğu’ya ve Asya’ya ilk ulaştıkları günlere dönersek, onların efendi, karılarının da kadın efendi olduğunu görürüz.

Bugün, Batılı deri değiştirmiştir, kolonyal şapka takmaz ve görünüşlerine dikkat ederler, sömürgeci gibi görünmezler, artık onlar UNESCO’ya bağlı danışmanlar ve müşavirlerdir.

Burada sözü bizim TRT’ye getirmek istiyorum. Artık emperyalistler bile “kolonyal şapka” giymezlerken, “TRT Belgesel” de mazlum ülkelere Türkiye adına misafir olan “Reşat” neden bugün Batılının bile terk ettiği “Kolonyal Şapka”nın bir versiyonu ile gönderilir?

İran’da sinema, şiddetli kaygı, ev, aile, okul, cinsel mahrumiyetler ve diğer mahrumiyetlerden bir kaçış olarak uyuşturucu ve sigara ile aynı sırada yer almaktadır.

Filmlerde Batılılaşmış İranlılar, eğitimlerinin vaad ettiği, fakat yaşantılarının reddettiği modern kültürü buluyorlar. Filmler, bir hayal kırıklığı toplumundan, Batılı değerlerin yer aldığı bir hayal dünyasına kaçışı sağlıyor.

Sinema, kolonyal aydını kapitalizmin cennetine koyuyor.

Dünyanın bu parçasındaki her sinema Metro-Goldwyn-Mayer’in başlıca hissedarlarının milyoner olmaları için bütün şehir sakinlerinin haftada bir ya da iki tümen bıraktıkları bir kumbaradan daha fazla bir şey değildir.

Sözü yine bize getirmek istiyorum. Türkiye’de İslam’ı ve ahlâkı ihya etsin diye kurulan bir TV kanalımızın ekranlarında on yıllardır gece-gündüz Yeşilçam filmleri oynatıyor olmasına, Celal Al-i Ahmed’in sinema değerlendirmeleri ile bakarsak ne diyeceğiz?

John Perkins “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” kitabında mazlum ülkeleri sahte finansal raporlar, tuzak kalkınma planları, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayetlerle nasıl trilyonlarca dolar dolandırdıklarını anlatır.

Al-i Ahmed, John Perkins’in itiraf ettiklerini 50 yıl evvelden çözmüştür.

Batı, bu sessiz ve itaatkâr müşterisinin sırtına beş yıllık kalkınma planı döneminde ne kadar şey yükleyeceğini ve onun petrol gelirinden ek olarak ne kadarlık bir yüzdeyi buzdolapları, radyolar ve düdüklü tencereler yoluyla geri alabileceğini bilir.

1934’te GideKongo’da Seyahatler” adlı kitabıyla, Kongo’daki altın ve fildişi şirketlerinin namussuzluklarını dünyaya duyurmuştur.

Batılılar petrolü kendileri çıkarıyorlar, arıtıyorlar, nakliyesini yapıyorlar ve gelirini açıklıyorlar. Bu parayı da makinelerini satın almamız ve bankalarındaki hesabımızda saklamamız için kredi olarak veriyorlar. Biz de zorunlu olarak bu kredileri onlardan alışveriş yaparak geri veriyoruz.

Uzayda kaybolduğu sır gibi saklanan astronotlar için “hayatını insanlığa adadı” derler. Ve bence bu hayatlar “teknolojiye adanmış hayatlar”dır. Bu, makinenin insanlığa tecavüzüdür. Tüm bunlardan önce İbrahim’in, oğlunu doğrulara adadığı bir zaman vardı.

“İnsan makineye sahip olmalı ve onu yapmalıdır. Fakat asla makineye köle olmamalıdır” der Celal Al-i Ahmed ve bizim dünyamızın makine yapamıyor oluşunu en büyük noksanımız ve meselemiz olarak görür.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan