Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Nisan 2022

Çehov ve Memurun Ölümü Hikâyesi

“Yazabildiğiniz kadar çok yazın! Parmaklarınız kırılına dek yazın, yazın, yazın!” Bu sözlerin sahibi Dünya edebiyatında durum-kesit hikâyeciliğinin öncüsü olarak bilinen Anton Çehov’a ait. Çehov, bu sözleri söylerken 26 yaşındaydı. Kuzeni Marya Miselyova’ya yazdığı bir mektupta bunları söylemişti. Daha 26 yaşında okumanın, yazı yazmanın, edebi ürün elde etmenin tadına varmış bir yazarın hayat hikâyesi maalesef yazdığı, hikâyeler ve tiyatro eserleri kadar uzun boyutlu değildi. Onun romanlarını, tiyatro eserlerini bir yana bırakırsak sadece Memur’un Ölümü adlı hikâye kitabı bile 66 hikâyeden oluşmaktadır. Böyle velut bir yazar 44 yaşında hayata gözlerini yummuş bir trajedi örneğidir.

Çehov, dünyaya gözlerini Rusya’nın 1860’ındaki çetin kışında açmıştır. Rus edebiyatı için tartışmasız en önemli isimlerden biri. Rus tiyatro yazarlığıyla birlikte günümüzde de adını verdiği Çehov tarzı durum hikâyeciliğinin kurucusudur. 21. Yüzyıl da dâhil olmak üzere birçok dönemde oyunları ve hikâyeleri defalarca oynanmış ve yorumlanmıştır.

Çehov’un içine doğmuş olacak ki ona, kısacık ömrüne onlarca eser sığdırmak nasip olmuş. Onu bu yönüyle edebiyatımızda Ömer Seyfettin’e benzetirim. Ömer Seyfettin de başta Kaşağı olmak üzere onlarca kitabını 36 yıllık ömrüne sığdırmıştı. Ondan daha olgun eserler bekleyecek çağda o, bu dünya göçünü tamamlamıştı. Çehov’un ilginçtir kendi çağdaşları ve kendi ülkesindeki yazarları da aynı yaşlarda vefat eder. Mesela Puşkin otuz sekiz yaşında, Gogol kırk üç yaşında vefat eder. Petersburg hikâyeleri, Ölü Canlar, Kumarcılar, Bir Delinin Hatıra Defteri Gogol’dan, Yüzbaşının Kızı da Puşkin’den edebiyat dünyasına miras kalır. Burada Gogol’dan bahsederken Dostoyevski’nin “Hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık.” Sözünü hatırlatalım. Belki birazdan bahsedeceğimiz “Memurun Ölümü” hikâyesine bir gönderme yapacağız.

Çehov daha üniversitede tıp fakültesini okumaya başlar başlamaz Moskova’da çıkan bütün dergileri alır, okur ve inceler. Önceleri mizah yazıları yazmaya ve bu yazıları birçok dergide müstear isimle neşrederken bir dönem sonra ciddi yazılar yazmaya başlamıştır. Hatta daha sonraki yıllarda toplu eserlerini neşrettiğinde bu mizahi hikâyelerine yer vermemiştir. Fakat ona para kazandıran hikâyeleri de bu mizahi hikâyelerdi. Çehov, bu hikâyeler sayesinde Moskova’da banliyö dediğimiz şehir dışından daha ferah bir semtte daha ferah bir ev almıştı ailesine.

İşin ilginç yanı Çehov, daha önce şehrin banliyösünde ve bodrum katta kalan ailesini ve kendisini bu durumdan kurtarmak için zengin olmayı ve başarılı olmayı ancak tıp fakültesini okumakla olacağını düşünüyordu. O zamanlar yine kuzenine yazdığı bir mektupta “servet sahibi olacağım... İki kere iki nasıl dört ediyorsa servet sahibi olacağım” diye mektup yazmıştı. Ancak ailesi, kardeşleri yanında komşuları ve sürekli evine gelen akrabaları Çehov’a bir tat vermiyorlardı. Bir mektubunda “Yan odada bir akrabanın çocuğu ağlıyor. Öteki odada babam anneme yüksek sesle kitap okuyor. Şehir dışına çıkıp kırlara gitmek istiyorum. Ama sabahın biri… Bir edebiyatçı için daha rezil koşullar düşünebiliyor musunuz” demişti.

“Ayırtman memuru Çerviakov, ikinci sıra koltukların birinde oturmuş, dürbünle “Kornevil Çanları” adlı tiyatro oyununu seyrediyordu.” Çehov’un 66 hikâyelik bu kitabın en can alıcı hikâyesi “Memur’un Ölümü” hikâyesi böyle başlıyordu. …

Memur’un Ölümü, aslında toplumda küçük insanı anlatıyor. En ufak bir olayda amirinden onlarca defa özür dileyen, amirini bazen bıktırma noktasına getiren küçük insanların dramı, bu hikâyede bir trajediye dönüşmüş durumda. Tiyatro’da aksıran-hapşıran bir ayırtmanın önünde oturan bir generali rahatsız ettikten sonra defalarca ve sonraki günlerde de rahatsız etmesi sonucun başlayan bir dram anlatılmaktadır.

Daha önce Gogol’un Paltosundan bahsetmiştik. Küçümsenilen insan profilindeki Memurun Ölümü hikâyesinde de aynı durum söz konusu. Bir ayırtman memuru üzerinden işlenilmiş tema, gerçekçi bir anlatımla aktarılmıştır. Rus edebiyatındaki yazarlar toplum içerisindeki aksaklıkları, özellikle bürokrasideki işleyiş sorunlarını edebiyatın tam ortasında nefes aldırır hale getirmişler. Ayrıca düşündüren mizah da hikayede eksik edilmemiş. Gogol’un Paltosuyla başlayan anlatım tarzı, o dönem Rus edebiyatının birçok yazarını da etkilemiştir. Dostoyevski de bu nedenle itiraf etmiyor muydu? “Hepimiz Gogol’un Paltosu’ndan çıktık!” diye.

Bir dönem Kemal Sunal ile başlayan toplumcu gerçekçi filmler de bu hikâyelerden nasibini almıştı.