Çarpıtılmış düşünceler: Ya hep ya hiç
Olayları siyah beyaz değerlendirmek
gerçek dışıdır (D. Burns).
Toplumsal yaşamımda bazı
insanların iletilerini (konuşma, yazı ve davranış) gözlemleyince; yazılarıma
gelen geri bildirimlere bakınca “hatalı akıl yürütme” (Yanılgı) içinde
olduklarını gözlemliyorum. Bu insanları düşünme şeklinde bir yanlışlık olmalı!
Akademisyenliğimin erken
dönemimden beri “Düşünme hataları" konusu o kadar ilgimi çekmişti ki
gençler için hazırladığım “Hayatta Başarının Anahtarları” kitabında doğru
düşünme konusuna bir bölüm olarak yer vermiştim.
Son yazılarımda tarım
sektörü çerçevesinde değerlendirme ve tartışmalara yer verdim. Bu yazıda şu
cümleye yer vermiştim: “Kutuplaşmış düşünme maalesef tarım sektörünün de gerçek
yönleri ile anlaşılmasında engeldir.” Tarım gibi somut bir konuya bile siyah
beyaz bakılması düşünülmesi gereken bir durumdur.
Konuyu biraz daha ileri
götürürsem bilimsel düşünmesi gereken akademisyenlerin epeyce bir kısmının bile
-çok özel gayret sarf etmiyorlarsa- bundan nasiplerini aldıkları
düşüncesindeyim.
Nedir bu çarpıtılmış
düşünceler veya hatalı akıl yürütme?
Çarpıtmak
Çarpıtmak, gerçek
anlamından saptırmaktır; yanlışa ve kötü duruma götürmektir; düzgünlüğünü
yitirerek eğrilmiş, doğru karşıtıdır. Çarpıtmanın bir başka anlamı/çeşidi yanılsamadır:
Yanılsama (Yanlış algılama) var olan nesne veya canlıyı yanlış, ayrımlı veya
değişik olarak algılama anlamındadır.
Bir meseleyi yanlış veya
ayrımlı bir yaklaşımla ele almak!
Çarpıtılmış düşünceler hem
birey hem de toplum için dikkate alınması gereken bir meseledir. Bilişsel çarpıtma, bireyde depresyon ve
anksiyete gibi psikopatolojik durumların başlangıcında veya devamında rol
oynayan abartılı veya mantıksız bir düşünce modelidir. Toplumlarda buna
kapıldığında tam bir felaket tablosu ortaya çıkar: Hitler Almanya’sı, Stalin
Rusya’sı, İran…
Toplumumuzun/devlet
organizasyonunun iyi işlememesinde bu düşünme yanlışlıkları yatmaktadır. Bunu
Batı 1950 sonrası eğitim ve sağlıkta yeni bir “bilişsel devrim” yaparak
aşmıştır.
Psikolojide bilişsel
devrimin önce isimlerinden Aaron Temkin Beck (1921-2021), 1950'lerin sonlarında
psikanalitik terapiler yapıyor, serbest çağrışım seansları düzenliyordu. Bu
seanslar sırasında Beck, düşüncelerin Freud'un daha önce teorileştirdiği kadar
bilinçdışı olmadığını ve belirli düşünme türlerinin duygusal sıkıntının
suçluları olabileceğini fark etti. Beck bu hipotezden yola
çıkarak bilişsel terapiyi geliştirdi ve bu düşüncelere "otomatik
düşünceler" adını verdi.
Bugün “belirli düşünme
türlerinin duygusal sıkıntının suçluları” olduğu fikrini büyük bilim insanı
Beck Ortaya koymuştur.
O’nun öğrencisi ünlü
Psikiyatr Dr. David Burns -Beck’i referans alarak- “İyi
Hissetmek” kitabında 10 bilişsel çarpıtmaya dikkat çekmiştir. Bunlardan birisi
“Hep ya da Hiç Düşüncesidir.”
Hep ya da Hiç
“Hep ya da Hiç Düşüncesi”
Olayları bu şekilde değerlendirmek gerçek dışıdır; çünkü hayat çok seyrek
olarak "ya öyle ya da böyledir”. Bu tür bir algı gerçeklerle örtüşmez. Örneğin,
hiç kimse bütünüyle zeki ya da tamamen aptal veya çirkin değildir (David Burns, İyi Hissetmek).
Bu düşünceye kapılanlar
değerlendirmelerinde siyah beyaz renge sahiptir. Çok nesnel konularda bile
hakkı ile bir değerlendirme yapamazlar. Halbuki bir sürü gri renk çıkartmak mümkündür.
Böyleleri kendi mahallesini
her yönü ile kutsarken diğer mahalleyi lanetler. Halbuki mahalle bir bütünün
bir kısmıdır: O mahallenin iklimi çok da farklı değildir coğrafyanın diğer
yerlerinden. O toplumun kültürü çok farklı değildir diğer mahallede
yaşayanlardan. Toplumu oluşturan mahallelerde yaşayan insanların benzerlikleri
çok farklılıkları ise azdır. Sorun çarpıtılmış düşünceler ile ilgilidir.
Toplumun
(Milletin/devletin) kumaşı aynı bazı kısımların (mahallelerin, grupların) renkleri
farklıdır.
Son söz: Düşünceler düzelmeden duygular/davranışlar
düzelmez.