Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Ocak 2023

​CARPE DİEM ENSELENMİŞ VE MERKEZE ALINMIŞ ANLAR

Kaçıyor, kaçıyor. Günler ve haftalar, aylar ve yıllar dört, sekiz, yoksa dokuz nala mı, bilinmeyene koşuyor. “Durdurun zamanı, inecek var!” diyemeyiz. İnmek ölüm. Uçağın durmaması ve bizim istediğimiz durakta inemememiz gibi.

O halde zamanı anlamaya çalışalım. Zaman eh biraz da, ne birazı, daha çok içinde yaşanan hareket, yani işte içimiz veya dışımızdaki bütün kıpırtılar, olaylar ve onların bize hissettirdikleri ise daha çok bizim elimizde. Bizim yüzümüzden öyle deli deli koşuyor. Belki bizden kaçıyor. Yakalamaca oynuyor kendince.

Zamanı sobelemek mümkün mü? An; tam da bu sobenin vurulacağı o saydam, o gel geç, hiç de yerinde duramayan ve el kadar bile olmayan kanatlı duvar mıdır?

Anı yaşamak olarak bilinen Carpe Diem, “günü yakala” diye çevrilmiş. MÖ 23’te Romalı şair Horatius’un şiirinden düşmüş dünyaya. Gününün gün etmek öyle çokça anlaşıldığı gibi haz odaklı bir yaşam değil, daima ölecek olmanın bilgisi ile ömrüne, gününe, anına özen gösterecek bir yaşam anlayışı. Kimseyi ve hiçbir şeyi umursamadan hunharca bir yaşam anlayışı ile alakası yok maalesef.

Bir daha ele geçmeyecek diye günü, ömrü düşünmeden, savurganlıkla yaşayamayız. Günler bizim ömrümüzün dilimleri… Kaçıyor diye hoyratça koşarak değil, vaktin -saatten yardım almadan- farkında olarak, planlanmış gün bozulabilir ve bozulursa yeni gelen güne-olana uyum gösterme manevrası ile yaşamaya bakmak. Hatta diyelim ki bir şekilde plan bozulduğunda karşılıklı gülümseyerek, sizin için başka yüksek bir planın düşünüldüğüne saygıyla olanı anlamaya çalışarak geçirilen, böyle böyle tadına varılan büyük bir dilim… Verimli bir bahçede çalışır, yorulur, gezinir, dinlenir gibi ömründe de çalışıp, yorulup, gezinip dinlenmek… Bu alt düzende, insan boyu-huyu hizasında plan bozucularla uğraşmamak, yaşam düzenimiz için mücadele etmemek anlamına gelmiyor. Planı birlikte, demokratik olarak, istişare ile, danış- konuş kurmak da bütün bir yaşama dahil. Bundan sonra, buna rağmen “bozuk plan” ‘ı bozuk plak gibi anlamsızlıkla, mızmızlık yaparak karşılamak yerine belki de bizim yapmış olduğumuzun düzeltilmesi, tashihi gibi de algılamalı.

Carpe diem üstüne yapıştırılmış o hedonist, salt hazcı anlayışla değil, daima kendini, hep kendini ödüllendirme, ödül şımarıklığı ile değil, bedelin getireceği dengeyle, emeğin getireceği kazancın hak edilmişliğiyle yaşanmış olur. Sorumluluk duygusunun sorunluluğun önlemi olduğunun bilinciyle yaşanabilir.

Yarını boş vermek zorunda değildir ki bugünü yaşayacak olan. Yarın düşü şimdinin ortasında çok sesli bir pop müzik gibi hoplayıp zıplamamalıdır. Sırasını beklemelidir. Dün de baş köşede sessizce oturabilir günün içinde. Fakat sessizce… Dünün vakti dündü, yaşandı, geçti. Bugün artık bugünün hakkı… Lütfen!

Uygulanmış, boşa veya doluya çıkmış, tedavülden kalkmış planlar ile henüz hiç uygulanmamış yeni planlar, kafa rafları ve hayali dosyalar arasında kalarak anı kaçırmadan, geçmiş ve geleceğin tarafına sallanan fakat şimdiyi uçuran bir salıncağa binmiş olmaya benziyor, bu.

Anı hiç düşünmeksizin yaşayan da o andan itibaren ölsün mü? Bunu mu istiyorsunuz? Amma da yaşadı, ömrü de aktı diye alay mı edeceksiniz bu hayatı yanlış anlamış, yetişememiş yetişkinle? E ama neredeler? “Ötesini düşünme sen, yaşamaya bak!” azmettiricileri ne ötede ne beride, olay yerinde yoklar. Bir de böyle bir yanı var. "An'ı yaşa!" sloganının yanlış baskısı altında şimdiki zamanı ezen ve "Hemen, şimdi!" ‘ nin altında kalanlara ithaf etmeli miyim bu yazımı? Emin değilim. Fakat an; kendisinden ibaret olmayabilir. Geçmiş; geçmemiş bir halde, gelecek; gelmemiş bir halde anda saklı olabilir. An; kaderin tohumu olabilir. Ya dikenli bir anı/z, ya deli yeşil bir bahçe olabilir.

Zaman ve ömürle ilgili bütün sorunlarımı Kuran’da geçen iki satırlık Asr/Zaman adlı sure ile çoktan çözümlemiş biri olarak dünya ve zaman algısında etkili olmuş bir anlayışı irdelemekmiş bu anımın yaşamı… An’ı an felsefelerinden biri ile yaşadım. Yoksa sadece yazdım mı?!