Cari açık ve büyüme
Hafta içinde ihracat, işsizlik, enflasyon ve sanayi üretimine ilişkin peş peşe açıklanan ekonomik veriler can sıkıcıydı.
İhracatın Şubat ayında yüzde 13 düşmesi, işsizlik oranının yüzde 9,9 seviyesine çıkarak çift haneye dayanması, yıllık enflasyonun yüzde 7,55'e yükselmesi ve sanayi üretiminin artış beklentisine karşın yüzde 2,2 azalması hayra alamet değildi.
Bereket versin ki bu arada cari açık rakamları belli oldu da içimiz biraz olsun ferahladı.
Cari açık Ocak ayında Ekim 2012'den beri en düşük seviyeye indi, 2 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Geçen yılın aynı döneminde 5 milyar dolar olduğunu dikkate alırsak 3 milyar dolara yakın bir düşüş söz konusu.
Merkez Bankası verilerine göre 12 aylık cari işlemler açığı da 42 milyar 870 milyon dolara geriledi.
Ekonominin yumuşak karnı cari açığın azalması şüphesiz olumlu bir gelişme.
Yalnız madalyonun bir de öteki yüzü var.
O da cari açık ile büyüme arasındaki ilişki.
Ne yazık ki bu ilişki sorunlu.
Cari açık küçülürse büyüme yavaşlıyor.
Geçmiş yıl istatistikleri bu bağlantıyı net bir şekilde gözler önüne seriyor.
Mesela rekor seviyede cari açığın verildiği 2010 ve 2011 yıllarında büyüme de şahlanmıştı.
Ne var ki cari açık ekonomiyi tehdit eder boyuta erişince mecburen frene basıldı, büyüme yavaşlatıldı.
Nedeni malum.
Çarpık üretim modelimiz.
Üretim için ara malları ve ham maddeleri ithal etmek zorundayız.
Ama tasarrufumuz yetersiz.
Döviz gelirimiz giderimizi karşılamıyor.
Bu nedenle dış kaynağa ihtiyaç duymaktayız.
Haliyle üretim artışına paralel olarak cari açığımız da büyüyor.
Mani olmak için büyüme hızı düşürülüyor.
Zaten küresel ekonomilerde hüküm süren durgunluk da bu süreci destekliyor.
İstesek de hızlanamıyoruz.
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın(GSHY) yaklaşık dörtte birini oluşturan sanayi üretimindekidüşüş de, bu ay sonunda kesinleşecek, 2014 yılına ilişkin büyüme rakamının yüzde 3'ün altında kalabileceğine işaret ediyor.
Orta Vadeli Program'da 2015 büyüme hedefi yüzde 4 olarak öngörülmüştü.
Türkiye için hiç de yeterli olmayan bu mütevazı rakama ulaşmak bile zor görünüyor.
Kurlardaki artış ve dış finansman ihtiyacı büyümenin önünde engel
Şirketlerin net 183 milyar dolar dış borcu bulunuyor.
Kur artışları,60 milyar lira civarında ilave bir mali yük getireceğinden şirketler yatırımlarını dolayısıyla üretimlerini daraltacaklardır.
Öte yandan ABD Merkez Bankası para musluklarını muhtemelen yılın ilk yarısında kısacağından dış kaynak temini de eskisi kadar kolay ve ucuz olmayacaktır.
Velhasıl iç tasarrufu artıracak, üretimin ithalat yerine yerli girdilere yönelmesini sağlayacak yargı, eğitim, sosyal güvenlik, vergi, teşvik, bürokrasi alanlarında yapısal reformları hayata geçirmediğimiz sürece kur-faiz-cari açık kısır döngüsünü kırmamız ve 2023 hedefini yakalamamız mümkün görünmüyor.