Dolar (USD)
34.42
Euro (EUR)
36.27
Gram Altın
2834.30
BIST 100
9389.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Aralık 2022

Canavar Uğultular'ın Yükselişi

İnsanı değerli kılan fakat sonradan değerini yitiren ne kadar çok şey varsa insanın durumu da o ölçüde kötüleşmeye başlıyor. Buna rağmen değerli olanı, sahip olduğu araçlarla değersiz hale getirenler ve bu durumun devamlılığı için çalışanlar, değerlerini muhafaza etmeye çabalayan az sayıdaki samimi insandan daha özverili ve görece daha ‘çalışkan’.

Birazdan şikâyet etmeye başlayacağımız konunun başlangıç noktasını, reklam malzemesi haline getirip sloganlaştırdığımız ‘bizi, biz yapan değerler’in yitirilişi, dolayısıyla insanın kendini kaybetmesi oluşturuyor. İnsan her ne kadar kaybolduğunun bilincinde olsa da, kendini arama yolculuğuna çıkması için bu farkındalığı yeterince ikna edici bir neden olarak görmüyor.

Çağ’ın araçlarıyla hakikatten uzaklaştırılmak; insanı, teknoloji, haz ve simülasyon üçgeni içerisinde değerlerini aramak gibi büyük bir yanılgının/yangının içine çekiyor. Asıl aradığımızın insanın içinde mündemiç olduğunu anladığımızda ise Batı’ya bakmaktan boynumuzun tutulmuş olduğunu anlıyoruz.

Üstelik bu tutulmayı Batı’nın, İslam Medeniyetinde kendini bulduğu gerçeği ortadayken yaşıyoruz. Kendisini yok etme niyetinde olanları bile kendi bünyesinde dirilten İslam Medeniyetinin insan anlayışı, ikiyüzlü Batı’yı dahi ayırt etmiyor. Batı ise buradan aldığı güçle formlar üzerinden oluşturduğu normlarını, dünyaya dayatıyor. Bu aşamada Batı yakasının diğer tarafı arkadaşını şikâyet etmek, eleştirmek için söz hakkı isteyen çocuğun büyümesini bekliyor.

Hal böyle olunca herkesin toplumun her kesimini eleştirdiği, fakat ne eleştirenin ne de eleştirilenlerin kendisini suçlu hissetmediği gibi bir durum dünyadaki etki alanını genişletiyor. Kendini suçsuz gören kalabalığın boğuculuğu, sahip olduğu en etkili silah olan canavar uğultularla birleşince ortada ne müşteki ne sanık ne de tanık kalıyor.

Ana aktörlerin yok olması, mevcut durumun toplum tarafından çaresizce değil büyük bir iştahla kabul edilmesinin yolunu açıyor. İnsanın kendini aramıyor oluşunun ve konformist bir kabullenişin devamlılığını sağlayan bu sonuç toplumca kanıksanınca, düşünme melekeleri kısmi felce uğruyor. Oysa insan kendine doğru sorular sormayı başarabilseydi, derinlerde kendisiyle yüzleşmeyi bekleyen cevapların sabırsızlığını da görebiliyor olurdu.

Yaşadığımız çağ, insanı insandan uzaklaştıran her şeyin şaibeli olduğunu ve bu düsturla reddettiğimiz her yolculuğun bizi hikâyemizin başladığı yere geri götüreceğini, bizatihi deneyimleterek öğretiyor. Buradan yola çıkarak değerlerimizin, Ahsen-i Takvim yolculuğundaki insanı asla yarı yolda bırakmadığını öne sürdüğümüzde “O eskidendi.” kabilinden, zamanla ölçülen, sevimsiz bir savunmanın dinleyicileri oluveriyoruz. Uğuldamaya başlıyor lakin söz hakkı istemiyoruz. Bu nedenle söz hakkı karşı tarafa geçiyor…

İnsan aynı, fakat dünya çok değişti.” diyen ‘canavar uğultular’a, dünyanın esasen insandan müteşekkil olduğunu fakat insanın dünyadan müteşekkil olmadığını hatırlatmak boynumuzun borcu olarak kalıyor.

Bu borcumuza, İslam’ın insana yüklediği emaneti türlü türlü araçlarla sabote edenlerin, esasen kendilerini yok etmeye çalıştıkları gerçeğini de dâhil ediyoruz. Fakat bu gerçek, insanı bir makine haline getirmeye çalışan, dünyaya geliş amacını unutturan zehirli ve yok edici düşünceler kadar gündemimizi meşgul edemiyor.

OysaNietzsche’yi oldukça meşgul etmişti... Çünkü Nietzsche, 19. yy ‘da çağdaş olarak addedilen kültürün, İslam irfanı yanında son derece ‘yoksul’ ve ‘oldukça geç kalmış’ olduğunu söylüyor ve “Haçlılar, esasen önünde saygıyla eğilmeleri gereken asil ve yüksek bir kültüre karşı savaş açmışlardı.” Diyordu.

Kalabalığın boğuculuğundan beslenen ve modern hayatın tam ortasında kendine sarsılmaz bir makam elde eden ‘canavar uğultular’ın tekrar yükselmeye başladığını duyuyoruz. Zaman, insanlığın yeniden dirilişi için modern dünyanın ‘hiç bir şey’ haline getirdiklerini, yeniden ‘her şey’ haline getirmek için çalışma zamanının geldiğini gösteriyor.