Çanakkale zafer mi?
I. Dünya Savaşı bizim savaşımız değildi. Sömürgeci ülkeler arası Dünya’yı paylaşım savaşı idi.
Çanakkale bende bir zafer ve sevinç duygusundan ziyade bir hüzün ve burukluk duygusu uyandırır.
Neden?
Bu zaferle ne kazandığımızı anlamam.
Çanakkale, şayet zaferse, 3 yıl sonra aynı düşmanlar bu kez bir mermi atmadan ellerini kollarını sallayarak nasıl İstanbul’a gelip demirlemişlerdir?
300.000 gepegenç insan neden feda edilmiştir?
Denebilir ki, koyuversek geçseler miydi?
Peki o zaman 3 sene sonra neden koyuverdiniz de geçtiler?
Biz bu savaşa, bizim için 1918’ e gelindiğinde “Bir kadavrayla evlenilmez” hakareti yapan General Von Seeckt’in ülkesi Almanya’nın, fedaisi olarak girdik.
Yani kendimizi Almanya’ya feda ettik.
Çanakkale’de ordularımızın başkomutanı Yahudi asıllı Alman General Liman Von Sanders idi.
Savaşta ne karada ne denizde bir kaç göstermelik dışında tek Alman askeri yoktu.
CHP, o zamanki adıyla İTP (İttihat Terakki Partisi) 1908’de darbe yapmıştı. Ülkeyi yönetememiş çuvallamış, kısa sürede hazineyi boşaltmışlardı.
Almanlar, savaş başladıktan bir süre sonra Rusya karşısında zorlandılar, Rusya’ya ikinci bir cephe açma taktiğine başvurdular. İkinci cephe Türkiye olacaktı.
Ülkeyi ekonomik darboğaza sürükleyen CHP’ lilere 5 milyon altın borç vermeyi vadederek, kendi yanlarında savaşa girmeye ikna ettiler.
Goben ve Breslau hikayedir.
Çanakkale’den giren bu Alman gemilerinin, Türk bayrağı çekerek, bizim irademiz dışında Rus limanlarını bombalamasıyla savaşa sürüklendiğimiz bir masaldır.
Rus Limanlarını, Türk bayrağı çekmiş bu Alman gemilerine Enver Paşa bombalatmış, bu emrivakisi ile “Son Türk İmparatorluğu” kendini “Dünya Savaşı” nın ortasında bulmuştur.
Bu bombalatma emrinin, Enver Paşa tarafından bizzat verildiğinin belgeleri, yakın zamanda Genel Kurmay ATESE arşivlerinde bulunmuştur.
Savaşa girilirken ne Meclis kararı alınmış, ne Padişah’ın ne Başbakan’ın oluru alınmıştır.
Sadece, Enver Paşa başta olmak üzere bir kaç CHP’ li cunta liderinin marifetiyle ülke kendini savaşın ortasında bulmuştur.
Oysa CHP’liler, meşrutiyet isteriz, yani meclis isteriz diye ülkeyi 33 yıl sıtmada tutmuş, ülkeye gün yüzü göstermemişlerdi.
Ülkenin en hayati konusunda ise meclisi devre dışı bırakıyorlardı.
Bu savaşta kaybımız o kadar faza oldu ki liselerimiz boşaldı, öğrencisiz kaldılar.
Çok fazla kayıpla kazanılan bir meydan savaşından sonra, kazanan tarafın genç başkomutanı, savaş meydanını dolaşırken, yerde yatan kayıpların hep siyah saçlı gepegenç insanlar olduklarını fark eder. Yanındaki güngörmüş komutana bunu sorar.
Güngörmüş komutan, genç başkomutanı, “ak saçlı olsalardı, yerde böyle yatmazlardı” şeklinde iğneler.
Bizim Çanakkale’deki durumumuz da böyledir.
Abdülhamid gibi kurt bir politikacı, darbeyle devrilip, göz hapsinde tutulurken, yönetimi gasp eden maceracı darbeciler ülkeyi ve milleti felakete sürüklemişlerdir.
Hala başımızın belası olan “Ermeni tehciri” de, aynı Almanların sinsi hesaplarla, bizim aklı-evvel darbecileri ayartmaları ile olmuştur.
Çanakkale’de, İsrail, “Siyon Katır Birliği” ile bizimle savaşmış, ilk savaş deneyimini bizim üzerimizde yaşamış, İsrail Ordusu’nun temelleri Çanakkale’de atılmıştır.
Savaştan henüz on yıl geçmişken, 1929’da, daha şehitlerin kanı kurumadan, CHP hükümeti 300.000 çocuğumuzun katili İngiliz donanmasını İstanbul’da büyük törenlerle ağırlamış, ortak danslar, balolar yapılmış, beyazlara boyanarak İstanbul’a “gelinlikler” giydirilmiştir.
İngilizleri böyle ağırlayan CHP, Çanakkale’de, Filistin’de, Kudüs’te, Sarıkamış’ta emperyalistlere karşı bizimle omuz omuza savaşan Arapları hain ilan etmiştir.
Neden?