Can saati
Arapça ’da mevt, vefat, helâk gibi kelimelerle ifade edilen ölüm hayatın karşıtı olup sözlükte “hayatın sona ermesi” anlamına gelir. Genellikle “ruhun bedenden ayrılması suretiyle kişinin maddî hayat kaynağını yitirmesi” şeklinde tanımlanır.
Ölüm, hayatın kaçınılmaz ve doğal bir parçasıdır. İnsanlar doğumdan itibaren yaşam yolculuğuna başlar ve bu yolculuğun sonunda ölümle karşılaşır. Ancak, ölüm düşüncesi çoğu zaman korku, endişe ve belirsizlikle ilişkilendirilir. Oysa ölümü düşünmek, hayatın anlamını derinlemesine kavramak ve daha dolu dolu yaşamak için bir fırsat sunar.
Ölüm, bize hayatın değerini ve geçiciliğini hatırlatır. Hayatın sınırlı olduğunu bilmek, her anı daha değerli kılar. Ölümün farkında olmak, bizi günlük yaşamın küçük sıkıntılarından uzaklaştırarak, daha büyük ve anlamlı hedeflere yönlendirir. Kişisel ilişkilerimizi, kariyerimizi ve hayatta yapmayı arzuladığımız şeyleri yeniden değerlendirmemize yardımcı olur.
Ölümü düşünmek, insanı tevazuya ve şükretmeye teşvik eder. Sahip olduğumuz her şeyin geçici olduğunu bilmek, bizi daha mütevazı ve minnettar bir insan yapar. Mal, mülk, statü gibi dünyevi şeylerin aslında ne kadar geçici ve önemsiz olduğunu anlamamızı sağlar. Bu anlayış, insanı daha alçakgönüllü kılar ve gerçek değerleri aramaya yönlendirir.
Ölümün farkında olmak, aynı zamanda insanı daha iyi bir insan olmaya teşvik eder. Hayatımızın sonunda, geride bırakacağımız şeyler yaptıklarımız ve bıraktığımız izler olacaktır. Bu nedenle, ölümü düşünmek, bizi başkalarına yardım etmeye, sevgi ve saygı göstermeye ve ahlaki değerlere sadık kalmaya yönlendirir. Bu dünyada ne bıraktığımız, ölümden sonra hatırlanacak olan şeydir.
Ölüm düşüncesi, ayrıca insanın manevi yolculuğunu derinleştirir. Ölümden sonra bir hayatın varlığını kabul ve bu inanç, insanı daha manevi ve bilinçli bir yaşam sürmeye teşvik eder. Ölümü düşünmek, insanı kendi içsel dünyasına yönlendirir ve ruhsal gelişimini destekler. Bu da, hayatın daha anlamlı ve dolu dolu yaşanmasına katkıda bulunur.
Hayatın en kesin gerçeklerinden biri ölümdür. Her canlının bir gün bu dünyadan ayrılacağı gerçeği, insanlık tarihinin en değişmez yasasıdır. Ölüme hazırlanmak, öncelikle hayatımızın geçici olduğunu kabul etmekle başlar. Bu kabul, bize her anın değerini bilme ve hayatımızı daha bilinçli bir şekilde yaşama fırsatı sunar. Günlük hayatın karmaşası içinde, zaman zaman durup düşünmek ve hayatımızın anlamını sorgulamak önemlidir. Neyi gerçekten önemsediğimizi, kimlerle vakit geçirmek istediğimizi ve hangi değerlerle yaşamak istediğimizi belirlemek, hayatımızı daha anlamlı kılar.
Manevi hazırlık, ölüme hazırlanmanın temel taşlarından biridir. Dua etmek, ibadet etmek, ruhumuzu besler ve ölüm karşısında huzur bulmamıza yardımcı olur. Manevi yolculuğumuzu derinleştirmek, ölüme hazırlanmanın en önemli adımlarından biridir.
Ölüme hazırlanmanın bir diğer boyutu da, kişisel ilişkilerimize verdiğimiz önemi gözden geçirmektir. Sevdiğimiz insanlarla olan ilişkilerimizi düzeltmek, onlara sevgi ve saygı göstermek, affetmek ve af dilemek, ölümün kaçınılmaz olduğu bir dünyada huzur ve barış içinde yaşamanın yollarından biridir. Kırgınlıkları ve kızgınlıkları geride bırakmak, sevgi dolu bir yaşam sürdürmemize yardımcı olur.
Ölüme hazırlanmak, hayatımızı dolu dolu yaşamak ve geride güzel bir miras bırakmak anlamına gelir. Hayatımız boyunca yaptıklarımız, başkalarına bıraktığımız izler, sevgi ve iyilik dolu bir yaşam sürmek, geride bırakacağımız en değerli miraslardır. Bu dünyada ne kadar süre yaşayacağımızı bilemeyiz, ancak bu süreyi nasıl değerlendireceğimiz bizim elimizdedir.
Ölüme hazırlanmak, hayatın kaçınılmaz gerçeğiyle barış içinde yaşamayı öğrenmek demektir. Manevi ve pratik hazırlıklar yapmak, kişisel ilişkilerimize değer vermek ve hayatımızı anlamlı kılmak, ölüm karşısında huzur bulmamıza yardımcı olur. Ölüm, bir son değil, yeni bir başlangıçtır ve bu başlangıca hazırlanmak, yaşamımızı daha dolu ve anlamlı kılar.
Her gün birilerini ebedi aleme yolcu ederken bir gün bizim de aynı yolculuğa çıkacağımızı hiç aklımıza getirmeyiz. Bu fani dünyanın hazlarına kanıp ebedi alemin güzelliklerini pek düşünmeyiz. Sayılı günlerin hemencecik geçeceğini, bu nefeslerin bir sonunun olacağını, bu hayatın bir gün biteceğini hesap etmeden yaşayıp gidiyoruz. “Kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, sonunda o, mutlaka gelip sizi bulacaktır.” (Cuma, 8) ilahi uyarısı her an aklımızda, “Her nerede olursanız olun, isterse tahkim edilmiş sağlam ve yüksek kaleler içinde bulunun ölüm mutlaka gelip sizi yakalar.” (Nisa, 78) ilahi buyruğu her an gönlümüzde olmalıdır.
“Can saatini Rahman ezelde kuruvermiş
Bir gün göreceksin ki, o saat duruvermiş” (N.F.K.)