Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Mart 2020

Can Ataklı güreşmek istiyor ama reddediyoruz!

Başından söyleyeyim: Tüm dünyada salgın nedeniyle insanların hayatlarından endişe ettiği / endişe edildiği şu günlerde bu yazı bir israftır. Bunun farkındayım. Ne var ki zorunluluk sebebiyle bu haftaki yazımı “bir şeyi söylemek” için sarf edeceğim. Umarım yazının sonunda, yazıyı israftan kurtarmış ve yalnızca sarf etmiş olurum. Karar, siz okurların.

*

İsmet Özel bir yazısında, büyüklerinin kendisine verdiği bir öğütten bahisle “Sakın ola bir domuzla güreşmeğe kalkışma” demek istediklerini aktarır, şöyle devam eder: “Sanki bana ‘Domuz kısmıyla çamurlara gark olmadan güreşemezsin. Kirlenmeden domuzu mağlup edemezsin. Bil ki, sana mağlup olmak domuzu kederlendirmeyecektir. Bilakis, senin kirlenmiş olman onun hoşuna gidecek ve güreşirken kendisinin biraz daha kirlenmesi domuzun memnuniyetini kat be kat artıracaktır’ demişlerdi.”

*

Korona salgını sebebiyle herkes teyakkuzda. Tedbirler alınıyor ve seri biçimde uygulanıyor. En önemli tedbirlerden birisi okulların önce bir hafta tatil edilmesi ardından 23 Mart’ta EBA üzerinden MEB’in tüm kademeler için uzaktan eğitimi başlatmasıydı. Uzaktan eğitimin hem internet hem de TV üzerinden hayata geçirilmesi ve MEB’in altyapı olarak böyle bir süreçte hazırlıklı oluşu en azından bu zor günlerde eğitim için kaygılananlara geçici bir çözüm sunmuş oldu. Ne var ki son birkaç gündür EBA’yı ve uzaktan eğitimi, eğitim-öğretim sürecimiz içerisindeki konumlanışı, müstakbel bir gelecekte eğitimin neye evrileceği bu doğrultuda MEB’in kapasitesi ve imkânlarının ne olduğu ve tüm bu sürecin okul merkezli eğitimi dönüştürme potansiyelini konuşmuyoruz.

Uzaktan eğitimin ilk gününde Gazeteci Can Ataklı marifetiyle EBA yayınında ders veren bir öğretmenimizin başörtüsü tartışıldı. Akabinde sosyal medyada Can Ataklı’nın saldırgan tutumuna karşı bir infial oluştu. Can Ataklı çıkışına binaen nereden ne tür tepkiler alacağını bilen bir isim. Esasında tam da o tepkilere talip. Bu hususta istekli. Onun için de söylemi bir yorum olmanın ötesinde. Düpedüz tacizkâr. Tacizkâr oluşu taciz ettikleri üzerinde davetkâr bir etki bırakmaya matuf. Taciz ettiklerini bir yere davet ediyor Ataklı. Gelin, diyor. “Haydi, burada benimle kapışın!”

Kapışmaya konu ettiğini kendisi belirliyor, kapışmayı başlatan olarak üslup ve seviye için de ayak veriyor. Takdir edersiniz ki ortada bir üslup ve seviye yok. Eğer davete icabet ederseniz Can Ataklı tarafından belirlenen üslup ve seviyenin üstüne çıkma ihtimaliniz yok. Çünkü o üslup ve seviyenin ne üstünü hak edecek ne de anlayacak bir muhatap var karşınızda. Bu durumda aynı dalga boyunda kalmaya zorlanıyorsunuz. Niyet, sizinle konuşmak filan değil. Amaç konuşmak da değil. Mesele sizi de aynı üslup ve seviyesizliğe bulamak / bulaştırmak. Ne kadar dikkat ederseniz edin, bu kurgunun içerisine dahil olduğunuzda sonunda üstünüz başınız berbat olacak!

*

Sanırım 2000’li yılların başıydı. Kanal 7 televizyonunda İskele Sancak programını izliyorum. Programın kalabalık bir konuk kadrosu vardı. Konuklar arasında bugünlerde başörtüsüne yönelik saldırgan tutumu ile konuşulan Can Ataklı da vardı. Can Ataklı konuşuyor, konuşuyor, konuşuyordu. Programın diğer bir konuğu merhum Kürşat Bumin, kendisine söz sırası geldiğinde dayanamadı: 28 Şubat’ta nerede durduğu belli olan bu arkadaşın şimdi burada böyle rahat rahat konuşmasını hazmediyorum, türünden bir cümle sarf etti.

Can Ataklı tipolojisi böyledir. Rahat konuşur, rahat hüküm verir. Teatral biçimde agresiftir. Biraz Ülkü Tamer’in şiirinde söylediği gibidir: “Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci? Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.”

Can Ataklı tabi ki söyleyeni utandırması gereken şeyler söylüyor, ne var ki durumu düşünüldüğünde utanmamak da mazurdur kendisi.

Güreş teklifini de reddediyoruz elbette!