Camilerin vazifeleri
Milli kimlik ve değerlerimizin
oluşmasında hiç şüphesiz cami ve mescid gibi kurumların rolü tartışılmaz. Millî
kimliğimiz gibi sosyal hayatımızın da tam ortasında yer alması gereken cami ve
mescidlerimiz, maalesef beş vakit namaz dışında kapalı mekânlar haline dönüşmüş
durumda.
Camiyi hayatın kaynağına çevirmek
için cami kültürünün yeniden inşasına ihtiyaç var. Asr-ı saadet döneminde
başlayan cami ve sosyal hayatın iç içe olma durumu şimdilerde bir iki somut
ifadesi atıldı mı hemen garipseniyor. Halbuki kimse tarihten örnekler
veremiyor.
Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Murâdiye
Camii’nin dış avlusundaki çınarların gölgesinde cemaatin dinlendiğini söyler.
Onu teyid eden Batılı seyyah T. Gautier de cami ve çevresini “Müslümanların
hayatının ağırlık merkezi” olarak tasvir eder.
Tarihe gitmeye gerek yok. Osmanlı
bakiyesi Kudüs, Bosna Hersek ve Müslümanların Avrupa’da nüfusunun yoğun olduğu
Almanya’daki camileri görmemiz yeterli.
Eskiden İstanbul Taksim’de cami
yapamazsınız diyen zihniyet karşımızda yok artık. Fakat camilerin sosyal hayata
sokulmasını istemeyen bir grup var artık. Bu durum bana kütüphaneleri kapatıp
yerine kıraathane (okuma salonu) açan zihniyeti hatırlattı. Bu gün hangi
kıraathanede kitap okunuyor. Söyleyin bakalım.
Geçtiğimiz günlerde fenomen yazar
Sevda Türküsev’in gündeme getirdiği ve eleştirdiği camide nikah töreni
görüntüsü çok konuşulmuştu. Bazı ilahiyatçıların da kutsal mabetlere
saygısızlık yapılıyor dediği camideki nikâh töreni Türkiye’de değil
Almanya’daki bir camide yapılmıştı.
Ülkemizdeki camilerde nikâh töreni
ve buna benzer merasimler; dinî sosyal hayatın yozlaşmasıyla birlikte çok
yıldızlı otellerin balo salonlarına taşınmış ve İslam inancına göre kutsal bir
olay olan nikâh, din dışı (profan) eğlence sektörünün eline geçmiştir. Bu
nedenledir ki camide yapılan nikâh töreni, münevverlikten entelektüelliğe adım
atmış ya da skolastik hezeyanlarından kurtulamamış insanlarca garipsenmiş,
garipsenmekte ve bu durum böyle devam ederse daha da garipseneceği muhakkaktır.
Oysa yazar Sevda Türküsev’in
garipsediği nikâh töreninin yapıldığı cami ve bulunduğu ülke Almanya’da durum
öyle değildir. Olayı biraz daha somut bir şekilde anlatayım. Geçtiğimiz yaz
kıymetli hemşerimiz İbrahim Toru’nun vefatı nedeniyle Şanlıurfa gelen Hamburg
merkez camisi eski imamı ve Dünya Kuran-ı Kerim okuma yarışması birincisi
Mustafa Özcan Güneşdoğdu ile TYB Şanlıurfa şubesinde bir röportaj
gerçekleştirmiş idik. Röportajda Hamburg ve Köln merkez camilerini anlatırken
bu camilerde kütüphane, aşevi, misafirhane, berber, hamam hatta uçak bilet
satış yeri gibi eski külliye tarzı camilerin tarzının Almanya’da yaşatıldığını
söylemişti. Güneşdoğdu hocamız, Almanya’daki bu camilerden bahsederken bizler
onu garipsememiş bilakis Batının merkezinde İslam medeniyetinin gittikçe
yükselen bir değer olduğunu görmüş ve gurur duymuştuk.
Almanya’daki camilerin durumuna
benzer birkaç güzel örneği Bosna’da Gazi Hüsrev Bey camisinden nikâh
görüntüleri gönderen bir arkadaşım, burada Osmanlı geleneğinin devam ettiğini
müjdelemişti. Yine Osmanlı bakiyesi ve
Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs’te Kubbetüs Sahra camisinde bir nikâh
törenine şahitlik etmiş hatta damat ve geline hediyeler de takmıştık. Yıllar
önce Tataristan’ın başkenti Kazan’da bir caminin bahçesinde çocuklar için oyun
alanları ve çay ocağını görünce önce biraz şaşırmıştım. Sonra cami cemaatinin
çocukları camiye çekmek için bu oyun alanlarını yaptığını öğrenmiş ve buna sevinmiştim.
Kubbetüs Sahra gibi Mescid-i Aksa Camisinde de ikindi vakti, panel ve
konferansların yapıldığına şahit olmuştuk.
Mescid-i Nebevî’den beri Müslümanlar
için camiler (mescidler hem küçük hem de sınırlı imkânlara sahip) ibadet edilen yerler olmanın yanından
siyasal, sosyal ve kültürel hizmetlerin merkezi haline gelmişti.
Gerek Selçuklular ve gerekse de
Osmanlılar devrinde cami; mahallenin teşekkülü kadar sosyal yapının da düzenli
ve emniyet içinde olmasını sağlayan bir vazifeye sahipti. O vakitlerde mahalle
halkı camide, günlük ibadetlerinin dışında cenaze, tâziye, teşbih namazı, nikâh,
yağmur duâsı ve mevlid törenleri gibi merasimlerden dolayı bir araya geliyordu.
Hatta cami avluları mahalle ya da semt eşrafının bir araya gelip dinlendiği,
sohbet ettiği mekanlar durumundaydı.
Not: Haftaya İTÜ Camisindeki
kütüphaneyi yazmak umuduyla…